Sözde meslektaşlara!
Çılgının biri çıkıp da “Çarşamba günü saat dörtte bütün halkımızı kentteki mağazaları yağmalamaya davet ediyorum” dese...
Bu; açık bir suçtur.
Bazı gazeteciler bu suçu canlı yayında izleyicilerine aktarırsa; yargı, o gazetecilerden de hesap sorar!
***
Peki; bu suç da... “Halkı teröristlere karşı operasyon düzenleyen askerin, polisin üzerine yürütmek, isyana teşvik etmek” suç değil mi?
Suçun daniskası!
Bu suçu işleyen kişi de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş isimli çılgın!
Şimdi savcılar yakasına yapışacak; o da büyük bir olasılıkla daha önce onlarca kez olduğu gibi “dokunulmazlık zırhı” sayesinde yırtacak!
***
Peki; onun “isyana teşvik” içerikli sözlerini hem pazartesi, hem salı, hem de çarşamba günü televizyonlarında defalarca yayınlayan, gazetelerinde çarşaf çarşaf haberleştiren muhabirler, editörler ne olacak?
Ne kadar farkındalar bilmiyorum; ama...
Kabak onların başına patlayacak!
***
Çünkü yerel ya da ulusal onlarca televizyon, sadece Demirtaş’ın değil, diğer HDP ve DBP yöneticilerinin “Sur’a yürüyüş” davetlerini yayınlamak ve halka ulaştırmak için Diyarbakır’daki Fırat Dicle Kültür Derneği’nde adeta birbirleriyle yarıştı.
Meydan boştu ya; ekrana çıkan da atıp tuttu:
“Diz çökmeyeceğiz, direneceğiz, kazanacağız! Gerekirse öleceğiz...”
***
Dönelim konumuza:
Gazeteciysen, “gazetecilik meslek ilkelerini” asla unutmayacaksın!
Seni kullanarak halkı galeyana getirmeye çalışanlara ve isyana teşvik edenlere alet olmayacaksın...
Her “Tuzum var” diyene, hıyar gibi koşmayacaksın!
Akıllı olacaksın!
Yurtsever olacaksın!
Elindeki kalemi, ya da mikrofonu, din simsarlarının, etnik bölücülerin hizmetine sunmayacaksın!
Eğer gazeteciysen, yasaları bileceksin ve en önce sen uyacaksın!
Nasıl,”Çarşamba günü saat dörtte bütün halkımızı kentteki tüm mağazaları yağmalamaya devam ediyorum” diyen bir delinin sözlerini yayınlamıyorsan...
Halkı isyana teşvik eden çılgına da hizmet etmeyeceksin!
Eğer ülkeyi bölmek için “suç işleyenler”in suçuna ortak olursan da...
Hakkında dava açıldığında basın özgürlüğünden falan söz etmeyeceksin!
***
Basın özgürlüğü, elbette gerçek gazetecilerin sahip olması gereken kutsal bir haktır.
Ancak; gerçek gazeteciler, bu hakkın ellerinden gitmemesi için basın özgürlüğüne sığınan “militanlar”a dikkat etmelidir!
İsyan çağrılarını yayınlamak için meslektaşlarınla yarışırsan...
Hakkında dava açıldıktan sonra da “basın özgürlüğü”ne sığınmaya kalkarsan...
Otuz beş yıllık gazeteci olarak sana vereceğim tek sözcüklük yanıt...
“H”yle başlar...
“R”yle biter!
YEMEDİ!
Başta Selahattin olmak üzere, günlerdir televizyonları ve gazeteleri kullanarak Diyarbakırlıları isyana teşvik eden hatta “ölmeye” gönderen HDP’lilerin biri bile sokağa çıkmadı.
Halkın önüne geçmedi.
En küçük riski bile göze almadı.
Sayıları bini geçmeyen “fedailer” sokakta biber gazı yiyip iliklerine kadar ıslanırken, onlar Fırat Dicle Kültür Derneği’nin sıcak salonunda çay içip ahkam kesmeye devam etti.
İçlerinden biri bile sokağa döktükleri saf insanlardan utanmadı.
***
Her zaman bir mazeretleri vardır bu tıynetsizlerin... Hemen birini tedavüle sürdüler:
“Bizim sokağa çıkmamız devletin işine yarayacaktı; o yüzden çıkmadık!”
Hadi ulan ödlekler; “Korktuk” desenize şuna açık açık...
“Gözümüz yemedi” desenize!
Ahmet Oktay artık yok!
Ahmet Oktay... Bugünkü gençler bilmese de benim gençliğimin en önemli şairlerinden biriydi.
Başka bir ülkede yaşasaydı; emin olun bugün o ülkede ulusal yas ilan edilirdi...
Bizde ise...
Neyse!
Şairdi; hem de çok iyi bir şairdi ama ekmeğini kazanmak için gazetecilik yaptı.
Bizim mesleğimize bir ömür adadı!
Çok sevdiğim bir şiiriyle yolcu ediyorum kendisini...
Huzur içinde uyusun...
***
TUHAF DUYGU
Dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;
ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;
çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.
156+251!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası “Sezgin” isimli okurumuzda... Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz varsa [email protected] adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey...
Susmanızdan belli ki fena halde kul hakkı yemişsiniz.
Burada hesap verip temizlenmezseniz, öteki dünyada ‘Cebrail Mustafa’ ve ‘Azrail Mustafa’nın sorularına karşı sessiz kalmaya devam edemeyeceğinizi bilmiyor musunuz?”
GÜNÜN SORUSU
KaçAk Saray’la neredeyse tek başına mücadele eden Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, sarayda kullanılan malzemelerin tamamına yakının “ithal” olduğunu söylemiş... Sorum size:
Böylesine “ithal” bir saraydan “yerli” bir politika beklemek saflık olmaz mı?
GÜNÜN İSYANI
İsyanım; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sekiz yaş üzeri çocuklara tavsiye edilen “Nasreddin Hoca’yla Düşünmeyi Öğrenmek” isimli kitapta Nasreddin Hoca’yı iki eşli ve imam nikahlı gösteren şarlatanlara:
Hoca’nın gazabından da mı korkmuyorsunuz alçaklar?