24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sözleşmeli tarım ve Türkiye

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Dünyada sözleşmeye dayalı üretim şekli yeni olmayıp, 19. yüzyılın sonlarında koloni devleti olan Tayvan’da şeker üretiminde ve 20. yüzyılının ilk dönemlerinde ABD şirketleri tarafından Orta Amerika’da muz üretiminde kullanılmıştır.
20. yüzyılın sonlarına doğru Batı Avrupa’nın genelinde, Kuzey Amerika, Japonya ve diğer birçok ülkede sözleşmeli tarım, gıda ve tarım ürünleri işleme sanayinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Türkiye’de de sözleşmeli tarımın şeker pancarı üretimi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında başladığı belirtilebilir. Sözleşmeli tarım uygulamaları hakkında ulusal rakamlar mevcut değildir. Şeker pancarı işleme ve ticari kasaplık piliç üretiminin neredeyse tamamı sözleşmeli ilişkiler altında gerçekleştirilmektedir. Sebze ve meyve işleme sektöründe de sözleşmeli üretim yaygın bir girdi sağlama yolu olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu alanda en yaygın uygulama domates işleme sanayindedir. Türkiye’de 1980’lerden sonra tohum sektöründe yerel firmalar ve özellikle çok uluslu tohum şirketleriyle ortaklıklarla ortaya çıkan gelişme, bu sektörde de sözleşmeli ilişkilerin artışına yol açmıştır. Sanayileşme yolunda gelişme gösteren süt sektöründe, 2015 yılında çıkarılan yönetmelikle sanayiye arz edilen çiğ sütün alım ve satımının sözleşmeli usulde yapılmasının kararlaştırılması ile bu sektörde de sanayi-üretici ilişkilerinin sözleşmeli hale geleceği görülmektedir. Ayrıca bankaların ürün sözleşmelerine dayalı kredi uygulamaları da sözleşmeli tarımın yaygınlaşması açısından önemlidir.

GEREKLİLİK Mİ SÖMÜRÜ MÜ?
Türkiye’de sözleşmeli tarımla ilgili ilk yasal düzenleme 30 Haziran 1996’da Tarım Bakanlığı’nca bir tebliğ şeklinde yayınlamıştır. Bu tebliğ kimi eksikleri nedeniyle iki yıl sonra değiştirilmiş ve 2008 yılında da yürürlükten kaldırılmıştır. 2006 yılında yayınlanan Tarım Kanunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bazı sorumluluklar vermiştir. Bunlar arasında, sözleşmeli tarımın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla bazı düzenlemeler yapmak da yer almıştır. Buna dayalı olarak 2008 yılı Nisan ayında “Sözleşmeli Üretim İle İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” yayınlanmıştır. Yönetmelikte, çiftçi kayıt sistemine kayıt zorunluluğu getirilmesi ve bakanlığın üçüncü taraf olarak yer alması hukukçular tarafından sözleşme özgürlüğüne aykırılık açısından eleştirilmiştir. Yönetmelikte, 5 Eylül 2014 tarihinde bazı değişiklikler yapılmıştır. En dikkate değer farklılık çiftçi kayıt sistemi yanında, tarımsal üretim kayıt sistemine de kayıt olma şartının getirilmesidir. Yapılan eleştirilere karşın bu zorunluluklar sağlıklı sözleşmeli tarım istatistikleri elde etmeye katkısı açısından olumlu olarak ele alınabilir.
Günümüz tarım ve gıda sanayinin önemli bir parçası haline gelen sözleşmeli tarım kimine göre kapitalizmin küçük üreticileri sömürmesinin bir aracıdır. Kimine göre ise de günümüz tarımının vazgeçilmez ve gerekli bir üretim biçimidir. Kuşkusuz sözleşmeli tarımın üretici ve sanayici açısından yararlı yönleri olduğu kadar sorunları da bulunmaktadır. Üretici açısından en önemli sorun güçlü sanayi karşısında pazarlık gücünün zayıf olmasıdır. ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarda üreticiler, pazarlık kooperatifleri altında örgütlenip toplu pazarlık olanağı elde ederek bu sorunu çözmeyi bir ölçüde başarmışlardır.

YASA İPTAL EDİLMELİ
Türkiye’de 2004 yılında 5200 Sayılı Üretici Birlikleri Yasası çıkarılmış ve birlikler kurulmaya başlamıştır. Günümüzde Türkiye genelinde farklı ürünlerle ilgili yaklaşık 900 bin üyesi olan 1175 birlik bulunmaktadır. Bazı ürün birlikleri merkez birliği şeklinde de yapılanmıştır. Sözleşme yapımında üyelerine yardımcı olma bu birliklerin görevleri arasındadır. Ancak birliklerin yapı ve işleyişleri incelendiğinde pazarlık kooperatiflerine benzeyen bir etkinlikleri söz konusu değildir. Bu yasanın iptal edilerek, üreticilerin 1163 Sayılı Yasaya göre pazarlık kooperatifleri şeklinde örgütlenmeleri gerekmektedir.
Gerçekte sözleşme konusu ile ilgili sorunları sadece yasal düzenlemelerle çözme olanağı yoktur. Ayrıca sözleşme sırası ve sonrasında yasaya başvurmak da bir çözüm getirmemekte, çözüm olsa bile zaman ve mali kayıplara neden olmaktadır. Adil bir sözleşme sistemine sahip olunması, üreticinin sanayiciye, sanayicinin de üreticiye bağlı oldukları anlayışı içinde, bir dayanışma bilincine sahip olmalarından geçmektedir.
Not: Bu konuda daha fazla bilgi için yazarın kitabından yararlanılabilir (Sözleşmeli Tarım, Ekin Basım Yayın Dağıtım Bursa, 2016).