SPOR MU? SAVAŞ MI?
Karadenizliler özellikle de Trabzon’lular, yaşadıkları bölgenin coğrafi durumu nedeniyle fizik yapıları çok değişiktir. İnce yapılı çevik ve çabuk insanlardır. Bu yapıları inatçılık ve hırsla donatılmıştır. Hatta hepimizin dinlemekten zevk aldığı haklarında bir takım esprili fıkraları vardır. Zeka özürlü gibi örnekler gösterirler. Oysa hiç de öyle değildir. Tersine cin gibi insanlardır. Yapmadıkları ve yapamayacakları hemen hemen hiçbir olay yoktur. Aynı zamanda son derece beceriklilerdir. Ben Karadenizli değilim. Karadenizlileri bu vasıflarından dolayı takdir ederim. Bir arkadaşım var Babası Trabzon’da hâkimlik yapmış. Sonraları emekli olduğu zaman kalp hastası olmasına rağmen boş oturmak istememiş ve bahçesinde iptidai aletlerle bir yolcu teknesi yapmış. Yani bu örnekteki gibi son derece de yaratıcı ve azimli insanlardır.
Sporda da bildiğimiz gibi, çok başarılılar. Hasan Polat eski Gençlerbirliği’nin ve Milli takımın santrhaf oyuncusu. Milletvekili ve Federasyon başkanı.Taka Naci, Fenerbahçe’nin büyük oyuncularından. Salim Şatıroğlu, Galatasaray’da sol bek, İsmet Berberoğlu Fenerbahçe’de sol bek, yine Fenerbahçe’de oynayan santrfor Zekeriya Bali, Hasan Polat’ın yeğeni Nazmi Bilge ve Fenerbahçeli Osman Göktan. Bu futbolcularımızın hepsi Karadenizli ve de hepsinin de isimleri futbol tarihinde yerlerini almıştır. Bunlar, bir çırpıda aklıma geliveren isimler. Tabii ki başkaları da var. Hepsi ile de arkadaştım. Dostluk vardı Karadenizli futbolcularla İstanbul Futbolcuları arasında. Ama daha sonraları durum tamimiyle değişti. Yöneticiler ve bazı spor basınından dolayı.
Bilmem hatırlar mısınız? 1988 Yılında Fenerbahçe Trabzon’da, Trabzonspor’la şampiyonluk maçı oynamıştı. Unutamadığım karşılaşmalardan biridir. Durum son derece kritik, heyecan ise doruktaydı. Stadın içi ve dışı sanki savaş olacakmış gibi askeri araçlarla donatılmıştı. Maçta Hami’nin attığı ve üst köşeye giden topu Rüştü’nün şahane kurtarışı halen belleğimdedir. Fenerbahçe takımının dünya çapındaki, efsane kalecisi birlikte oynadığımız Cihat Arman’da bile böyle bir kurtarışı görmemiştim. Sonra Oğuz ve Aykut’un attığı gollerle şampiyonluk maçını kazandık. Ama ya sonra? Stattan çıkmak mümkün değil. Millet birbirine girmiş. Basın kapısının önü gözü dönmüş taraftarlarla dolu. Hepsi basına küfür ediyor. Stattan çıkabilmek ne mümkün? Bir ara beyaz saçlarıma güvenip halkın arasından süzülüp stadın etrafını sarmış askeri cemse’lerden (G.M.C) birine yaklaşarak içindeki askerlere ricada bulundum. “Çok üşüdüm neredeyse donacağım beni de yanınıza alın” dedim. Beni aldılar ve bir iki saat kadar bu askeri araçta kaldım.. Sonra yine bir yolunu bulup askeri araçtan çıkıp caddeye indim. Varillerle barikat kurmuşlardı. Yoldan bir taksi çevirdim. Şoför hemen bana hangi takımdan olduğumu sordu. Muhtemelen Fenerbahçeliyim desem beni arabasından indirecekti. Hiçbirinden değilim ve ilk kez maça geliyorum dedim. Böyle bir olay da hiç görmedim diyerek havaalanında taksiden indim. Hava alanına gidince bir de baktım ki havaalanı bomboş. Tanıdık iki muhabir gördüm. Uçağın gelmeyeceğini söylediler. Sabaha kadar terminalde kalmamız gerekiyor diye düşündüm. Kendime bir kanepe seçtim uyumak için. Ama gece saat 12:00 de havaalanına bir askeri araç geldi. Beni ve diğer iki arkadaşı da alıp Karadeniz Üniversitesine götürdü. Emniyet kuvvetleri Fenerbahçe takımı kafilesini Karadeniz Üniversitesine götürmüş. Bir de baktım ki Fenerbahçe kafilesi henüz yemek yiyordu. Ben de Ali Şen’in yanına gidip oturdum. Onlarla birlikte yemeğe katıldım. Ertesi sabah gelen uçakla da İstanbul’a döndük. Bir Trabzon maceramız da böylelikle sona ermiş oldu. O zamanlarda cumhuriyet gazetesinde yazıyorum. Gazetedeki köşemde ‘’ Vietnam’dan dönüyorum’’ başlıklı bir yazı yazdım. Trabzonlu arkadaşlarım bana gücenmişlerdi. Oysaki yaşanmış böyle bir olay vardı ve bu olayın da savaştan farkı yoktu.
SOW ve DROGBA
Futbolcuların meslek ömrü, bir pervane böceğinin ömrü kadar kısadır. Özellikle ülkemizde 30 yaşına gelen futbolcular için “artık yaşlandı o” denir. Biz eski futbolcular çoğumuz 30 yaşından sonra futbolu bıraktık. Çünkü bu yaştan sonra her maçta iyi oynamanız gerekir. Oynayamazsanız, “nasıl oynasın ki adam kilometreyi doldurmuş” yorumu sık sık yapılır. İstisnaları yok mu? Tabii ki var. Türkiye’de olsun veya Türkiye dışında olsun 35 yaşında futbol oynayan futbolcular da var hattâ ulusal takımda bile oynarlar ama bu durum, tıpkı bir arpa tarlasında açan birkaç gelincik çiçeği kadardır. 1941’den 1952’ye kadar Fenerbahçe takımında aralıksız oynadım. Yedeğim bile olmadı ama 30 yaşına bastığım sırada yaşlı futbolcu kategorisine girdiğim anda bir daha iflah olmadım ve futbolu bıraktım.
Galatasaray’ın oynadığı Karabük spor maçında hepimizin izlediği gibi oyunun son dakikasında yedek kulübesine çekilen Drogba, sağı solu tekmeledi. Kontrolsüz bir tepki idi. Aslında şaşırmamalı. Her büyük futbolcu, böyle durumlarda kontrolsüz tepki verebilir. Benzer bir olayda antrenöre ayakkabı atan bile olmuştu zamanında.
Drogba’nın renk arkadaşı Fenerbahçeli Moussa Sow, Kayseri Erciyes Spor maçında üst üste üç defa gol kaçırdı. Golü atamadıkça üzüldü, üzüldükçe de atamadı. Onu da Fenerbahçe Antrenörü son dakikalarda çıkardı ve yedek kulübesine gitti. Ama Moussa Sow, Drogba gibi sportmenlik dışı hareket yapmadı. Kaldı ki Sow’ın oyundan alınması doğru muydu? Değil miydi? Tartışma konusu. Bana sorarsanız, alınmasa Saw’ın psikolojisi açısından daha iyi olurdu. Sow oyundan alınınca Drogba’nın tersine sesiz sedasız, tepki vermeden antrenörünün kararını uyguladı. Ne büyük çelişki. Çok samimi söylüyorum ki bir futbolcunun böyle gözyaşı döktüğünü hiç görmedim.
Bir başka önemli konu da; yurtdışından futbolcuyu alırken yaşına dikkat etmememiz. 35 yaşındakilere bile milyon Euro’lar veriyoruz. Ama büyük takımlarımıza gelen bu tip futbolcuların tümü, takımlarına 1 yıldan fazla katkıda bulunamıyorlar. Biz tam anlamı ile yabancı futbolcuların cenneti haline geldik. Beşiktaş, Ronaldinho ile anlaşmak istedi. 30 yaşını çoktan geçmiş. Gelmek istedi ama anlaşma gerçekleşmedi. Olsaydı O da gelecek, diğerlerinden farkı olmayacaktı. Şimdi Messi ile Ronaldo’yu bekliyoruz. Onların da yaşları geçtikten sonra gelebilecekleri en iyi ülke, Türkiye olacaktır.
İBRAHİM HACIOSMANOĞLU VE GERÇEKLER
Bilindiği gibi 1996’da Fenerbahçe, Trabzon’da Trabzonspor ile oynadığı maç sonrası şampiyon olduğu gün tribünde ve tribün dışında çok tatsız olaylar cereyan etmişti.
2014’te yapılan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında hakem kararıyla iptal edilen maçta ortaya çıkan olayların boyutu, 1996’ dan daha büyük boyutlardaydı. O günlerden bu günlere kadar geçen zamanda Trabzonspor- Fenerbahçe rekabeti, futbol rekabetinden çıkıp sanki bir kan davasına dönüştü. Her zaman örnek gösterilen Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti bile hiçbir zaman bu boyutlara gelmedi.
Hacıosmanoğlu, diğer büyük kulüplerimizin başına gelen başkanların dışında değişik bir fenomen. Fiziği, davranışları, söylemleri ve futbol bilgisi hiç güven vermiyor. Temininde güçlük çekilen birisi .Neyse, gelelim onun yönettiği ve yönettiğini zannettiği Trabzonspor’a.
Mayıs, 2013 tarihinde Trabzonspor başkanı seçilen Hacıosmanoğlu, zaten gergin olan olayları büsbütün çıkmaza soktu. 3. Temmuz olayları nedeniyle UEFA’nın Fenerbahçe’yi iki yıl Avrupa ‘dan men kararı vermesi durumunda Hacıosmanoğlu, “İlle de şampiyonluk kupasını isterim” diye tutturdu. Kupa sarasına yakalanmış gibi bir türlü ateşi düşmek bilmiyor. Sanki elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi. Büyük Trabzonspor’un Başkanına böyle söylemler yakışır mı? Eğer Trabzonspor taraftarı son maçta yaşanan olaylardan sorumlu ise taraftarı bu yöne iten Başkan da en az onlar kadar sorumludur.
Bir spor kulübünün başkanı, Türkiye’nin sosyo-psikolojik durumunu yakından bilmesi ve dolayısı ile davranışlarını ve söylemlerini buna göre yapması ve takımını bu gibi maceralara itmemesi gerekir.
Trabzonspor maçta ilk golünü yiyince taraftarlarında adeta bir patlama oldu. Şuurlarını kaybettiler. Kapı tokmaklarını söküp futbolcuların başlarına attılar. Eğer tribünlerde ve saha içinde adam ölmediyse bu bir şanstır. Peki, Trabzonspor camiası acaba böyle bir olayı onaylayacak mı? Trabzonspor Başkanı olaylardan sorumlu tutulmayacak mı? Sorgu sual sorulmayacak mı? Onu merak ediyorum.