22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sporda devrim, önce spor medyasından başlamalı!

Halit Deringör

Halit Deringör

Eski Yazar

A+ A-

Çok tuhaf insanlarız. Bazı olayların anlamını bilmeden onu büyütmek için gelişi güzel sıfatlar veriyoruz. Örneğin, sözlükteki anlamı; “Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik yapmak” olan devrim sözcüğü. Anlamı ne kadar derin olan önemli bir sözcük. Köklü bir değişikliği ifade eder. Ulu orta kullanılmaması gerekir. Ama hepimizin bildiği gibi Kazakistan maçı sonrası bir takım sorumsuz kimselerin Volkan’ın şahsına yaptığı küfürlerin yarattığı olumsuzluk ve bunun karşısında Volkan’ın tepkisi karşısında TFF’nin önemli kararları. Türk hakemlerine olağanüstü yetkiler verildi. Sanki hakemlerin yetkisi yeterli değilmiş gibi. Oysa hakem yetkileri evrensel boyuttadır. Önemli olan hakemlerin kararına saygı göstermektir. TFF’nin kararı ile bundan büyük yetkinin nasıl olacağını ve nasıl işleyeceğini açıkçası pek aklım almıyor. Basın bu olaydan mutlu görünüyor. Hele bir medya kuruluşu bu olayı bir devrim yapılmış gibi süper manşetten veriyor. Sanırım devrimin anlamını pek düşünememişler. Sadece hakemlere olağanüstü yetkiler vermek bir devrim midir? Tabii ki değil. Bu şekilde devrim yapıldığını zannetmek büyük hatadır. Devrim, ancak yeniliklerin ve iyileştirmelerin tüm spor düzenini kapsaması durumunda gerçekleşir. Basını ile, sporcusu ile, hakemi ile, Federasyonu ile ve hatta taraftarı ile bir iyileştirmenin yapılması gerekir. İğneyi kendimize batıralım çuvaldızı başkasına. Devrim önce spor medyasından başlamalı. Çünkü bazı spor medyası mensuplarının spor dışında bir takım güçlerin veya kulüp başkanlarının amigoluğunu yaptıkları ve onlara bağımlı ve bağlantılı olduğu konuşulanlar arasında. Sporculardan memnun muyuz? Hangi kulübün oyuncuları spor ahlakını sahada gerektiği gibi uyguluyor? Hangi hakemden ve hangi yöneticiden memnunuz? Profesyonelliği ne kadar biliyoruz? Amatör ruh ile profesyonel davranışı nasıl birleştirebiliriz? Bunlardan daha da önemlisi kronik duruma gelmiş olan taraftar anarşisi nasıl düzeltilecek? Daha bir sürü cevapsız kalmış sorularımız var.

Çoğu medya mensubu dışarıdaki bir takım güçlere ve kulüp başkanlarına bağımlı ve bağlantılı bir amigo gibi davranıyor. Futbol teşkilatından da hep şikâyetçiyiz. Bunları düşünürsek sadece hakemlere büyük yetkiler vererek devrim yapıldığını zannetmek çok büyük hatadır.

Kokuşmuş bir hale gelen spor düzenini düzeltmek kolay bir iş değil. Yıllardan beri olumsuzlukları umursamayan ilkel usullerle yönetilen kulüplerimiz artık zor durumda. Artık ister istemez bu olumsuzlukları umursamak durumundalar. Düzenin her bir katmanında yapılması gereken birçok yenilik ve iyileştirme var. Bunları herkes biliyor. Herkes konuşuyor. Konuşuyor da fiiliyata dökemiyor. Gerçek anlamda bir devrime ihtiyaç büyük..

HER ZAMAN SAĞLAM KAFA, SAĞLAM VÜCUTTA BULUNMUYOR

Milli maçların insanlarımız kafasında kutsal bir anlamı vardır. Milli maçı kazanınca bayram, kaybedince matem olur. Forması, Türk bayrağı gibi düşünülür. Maçı kaybetmek, ülkede büyük tepkiler yaratır. Maçtan kaçmak askerlik görevinden kaçmak gibi algılanır. Ben bir Milli futbolcu olduğum halde bu görüşte değilim. Milliyetçilik ile sporu yan yana düşünemem. Her zaman söylediğim gibi “spor, koşan ve yürüyen ahlaktır” bence. Bu nitelendirmeyi çok beğenirim. Futbolculuk kariyerinde Milli olmak, Milli Takımda oynamak her futbolcunun rüyasıdır. II.Dünya Savaşı nedeni ile Milli maçların iptal edilmesi bizleri çok hayal kırıklığına uğratmıştı. Oysa ne kadar büyük bir heves ile hazırlanmıştık.

İkinci Dünya Savaşı esnasında Hitler, bir çok Avrupa ülkesini silindir gibi ezip hudutlarımıza dayanmıştı. Tabii ki futbol maçlarımız da bu durumdan etkilenmişti. 1942 yılındaki maçlar iptal edilmiş, bu maçlar daha sonra 1948 yılında yapılmıştı. Yunan Milli Takımı ile yaptığımız maçı hiç unutmam. İlk milli maçımız olduğu için çok heyecanlıydım. Yunanistan’a gitmeden bir gün önce annem, “sakın ha oğlum şu Yunanlılara yenilmeyin” demişti. Savaştaki düşmanlık, maçlarda da sürmeliymiş gibi. Aslında bu günkü toplum yapımızda hala annem kafasındaki insanlar yok değil.

Türkiye-Kazakistan Milli maçından önce ısınmaya çıkan Volkan Demirel’e tribündeki bazı fanatikler tarafından küfürlü tezahürat yapılması, Volkan’ın da buna sinirlenip, maçta oynamamaya karar vermesi olayını hep birlikte ibretle izledik. İnanmıyorum ama işi hafifletmek için Fatih Terim’den maça çıkmamak için izin aldığı söyleniyor. Ancak, kısa bir süre sonra Emre ile beraber tekrar stada döndüğünde olaylar büyüyor ve kontrolden çıkıp tekmeli, yumruklu kavgaya dönüyor. Bu kavgadan spor basını da nasibini alıyor. Volkan’ın bir anlık öfke ile bilinçsizce yaptığı hareketin nelere mal olduğu ortada.Volkan’ın bilgisi ve donanımı, yaptığı hareketin nelere mal olacağını düşünmeye yetmedi maalesef. Bu hareket UEFA’yı, TFF’yi ve Aziz Yıldırım’ı güç duruma sokuyor. Böyle bir vahim durumda Volkan’ın arkasında yer alıp savunan kişiler, ileride doğabilecek saha anarşisinden yakınmamalıdır. Kimsenin Fenerbahçe’nin onurunu zedelemeye hakkı yoktur.

Bana göre; tribünde pervasızca küfür edenler ne kadar suçlu ise, Volkan Demirel de öfkesine kapılarak Milli Takımı yarı yolda bırakmasından dolayı o kadar suçludur. Deneyimli futbolcuların oto-kontrollerinin de güçlü olması gerekir ki, acemilere örnek olsunlar. Şimdi ortalık tam anlamı ile arap saçına döndü. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” diye Atatürk’ün bir sözü var ama şimdilerde bazen tersi olabiliyor. Volkan’da olduğu gibi.