25 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Stratejik değer' pazarlamacıları

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 18 Mayıs’ta Washington’a gidiyor. 24 Mayıs’ta ise İsrail’de olacak. İsrail ziyaretine Enerji Bakanı’nın da katılacağı açıklandı. Çavuşoğlu, hafta içinde bir televizyon programında ABD’nin Türkiye’ye karşı F-35 ve S-400 meselelerinde “daha esnek olduğunu”, AB’nin ise Türkiye’ye bakışında olumluya dönüş olduğunu savundu.
Her iki ziyaretin de, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde nasıl bir sonuç vereceği tartışılıyor. ABD ile stratejik mekanizmanın kurulması, ABD Dışişleri’nin Kongre’ye yolladığı “F-16’larla ilgili olumlu sinyal” olarak nitelenen mektup, AB ile gümrük birliği müzakerelerinin yeniden başlaması gibi unsurlar sıralanarak, Türkiye ile Batı ilişkilerinde bir bahar havasının ortaya çıktığı ileri sürülüyor. Ankara, “Türkiye’nin krizin başından itibaren izlediği ilkeli politika ve krizi sona erdirmek için yürüttüğü diplomatik faaliyetler nedeniyle” Türkiye’nin kıymetinin Batı’da anlaşıldığını savunuyor. ABD ve AB yetkililerinden gelen açıklamalarda ise “Türkiye’nin Ukrayna halkını destekleme ve Rusya’dan hesap sorma çabalarına önemli katkılar sunduğu” gerekçesiyle Ankara’nın Moskova’yı sınırlayan rolünü vurgulayan övgüler yapılması dikkat çekiyor.

UKRAYNA KİMİN KOZU?

Hükümet içinde ve çevresinde Ukrayna krizi dolayısıyla Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini düzeltmek için ciddi fırsatlar ortaya çıktığını savunan kesimler var. “Ukrayna kaldıracını kullanarak, Batı ile ilişkilerimizi düzeltelim” diyorlar. Oysa biz biliyoruz ki, daha Ukrayna krizinin çok öncesinden başlayarak “ABD ile ilişkileri düzeltme” gerekçesiyle bazı çalışmalar yapılıyordu. Bu çalışmalar, Biden’ın 24 Nisan 2021’de 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelemesinden sonra hızlandı. “Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini onarması” hedefiyle gayriresmi kanallardan ve Dışişleri Bakanlığı’na paralel bir inisiyatifin devreye sokulduğunu daha önce yazmıştık. (Aydınlık, ‘Türkiye’deki Amerika’nın yeni hamlesi: İsrail ile çıkış, 21 Kasım 2021).
Bu kapsamda, ABD’nin Türkiye’ye bakışını değiştirmenin yolunun İsrail ile normalleşmeden geçtiği savunulmuştu. Gayriresmi temasları yürütenlerin daha geçen yılın sonbaharında Hükümet’e “İlgililerle görüştük. F-16, S-400, Halkbank dosyalarında önemli sonuçlar elde edeceğiz” diye raporlar verdikleri biliniyor.
Şimdi aynı çevreler, “Rusya’nın Ukrayna operasyonu dolayısıyla Türkiye’nin stratejik değeri ortaya çıktı” diyor. Buna dayanarak, Ukrayna meselesinin de Batı ile ilişkilerde bir koz ya da kaldıraç olarak kullanılması gerektiğini savunuyor. Tüm bunlar, aslında bu çevrelerin ABD ve Batı ile uyumlu politikaların hayata geçirilmesi amacıyla yürüttükleri bir propaganda.

PAZARLAMACILARIN HEDEFİ

Biz bu “stratejik değer” pazarlamacılarını yakından tanıyoruz. Türkiye’nin milli çıkarları ile ABD ve AB’nin hedefleri arasında çelişmelerin belirginleşmesi üzerine hemen ortaya çıkıp, şöyle bir propagandaya girişirler:
“Türkiye’nin Batı nezdinde stratejik değeri yüksektir. ABD ve AB bunu dikkate almak zorunda. Bize mecburlar. Biz rolümüzü ABD ve AB’nin bizi görmezden gelmesini önlemeye göre oynayalım”. ABD Irak’ı işgal ederken, Yugoslavya’yı parçalarken, İran’ı tecrit ederken, şimdi Rusya’yı kuşatırken hep aynı masalın piyasaya sürüldüğüne şahit olduk.
Tabii, “ABD ve AB’nin bizi görmezden gelmesini önlemek”ten kastedilen, Atlantik ile paralel tutumlar almak. Bu da Türkiye’nin çıkmaza girdiği Atlantik bataklığında debelenmekten başka bir anlam taşımıyor gerçekte.
Ukrayna meselesi, Türkiye’nin değil ABD’nin kozu. Türkiye’nin bu meselede benimsediği tutum, ABD hedefleri için elverişli şartlar sunuyor. ABD’nin temel hedefi, Türkiye’yi yeniden Atlantik ile aynı hizaya getirmek.
ABD’nin içerideki adamları; örtülü Amerikancılar, gizli NATO’cular, FETÖ ve PKK iş bölümü içinde Türkiye’ye karşı savaşıyor. “Stratejik değer” pazarlamacıları ile eşzamanlı olarak FETÖ’nün hareketlendiğini de kaydedelim. Geçen yıl Mayıs ayında “FETÖ’nün Amerika’daki merkezinden, Türkiye’deki gizli FETÖ’ye ‘risk alın, aktif olun’ talimatı verildiğini ve uyuyan hücrelerin uyandırıldığını” Aydınlık yazmıştı. (Aydınlık, 23 Mayıs 2021)

İŞİN ÖZÜ

İşin özü şudur: Bu çevrelerin çabasıyla Türkiye’nin Atlantik rotasına sokulması mümkün değildir. Hiçbir güç, FETÖ’yü cezaevinden çıkaramaz. PKK’yı ezilmekten kurtaramaz. Sorun şudur: “Stratejik değer” pazarlamacılığına izin veren politika, Türkiye ile Avrasya’daki gerçek müttefikleri arasında güvensizliğe neden oluyor. Üstelik, Atlantik tehditlerine karşı milletin bilincinde bulanıklıklara da neden oluyor. Türkiye ne kadar Avrasya’da kararlı hale gelirse, Atlantik karşısında o kadar sonuç alabilir.

Ukrayna Washington