23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şu 49/51’lik dar kapı...

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Konusu gayrı-meşru, hazırlanışı da gündeme getirilişi de karanlık olan bir anayasa değişikliğini 49/51’in dar kapısına teslim edenlerin, şimdi AGİT gibi ”uluslararası hakemler”den medet ummaları rahatsızlık vericidir. Yabancı hakemler, üçüncü gözler, arabulucu heyetler... Bunlar, ülkemizde ortaya çıkan hiçbir çekişme için çözüm olamazlar.

Ama bundan da fazla rahatsız edici olan, daha referandum akşamı tez elden ”yeni bir anayasa için toplumsal mutabakat çağrısı” yapılmasıdır. Emperyalizmin Sekizinci Dalga Anayasacıları’nın Türkiye’nin başına bir türlü geçiremedikleri yeni anayasa çuvalı, bu sözlerle birlikte yine meydanlara çıkarıldı. Öyle anlaşılıyor ki, açılan kısmi anayasa değişikliği yolu, “yeni anayasa”ya evrilmek isteniyor.

Emperyalizm, bir türlü beceremediği işleri, bunalım ortamlarında becerdiğini adeta genetik hafızasına kaydetmiş bir saldırgan. Bunun karşısında balık hafızalı olmamak gerek.

Ortaya çıkan manzara, gerçek ve derin bir bunalım manzarasıdır. Bu bunalımın ardından çok-etnikli ve federasyoncu yeni-anayasa atağı sırıtıyor. Şimdiki hay-huy içinde es geçmememiz gereken büyük gerçek budur.

***

İktidar grupları, 15 Temmuz saldırganlığına karşı ulusal direnişi zerre anlamadılar. Egemenlik nişanımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bombalanmasına karşı iktidarın yanında saf tutan Türk ulusunu, fırsatçılıklarına alet edebileceklerini sandılar. ”Olmaz işler şimdi olur” diye havalanıp Türkiye’nin tam altı ayını, yetkisiz ve bilgisiz danışmanlarca yazılmış, yalap şalap bir anayasa değişikliğine kurban ettiler. Gelin görün ki, fırsatçılık işe yaramadı. Kasnak boşa döndü, yüzde 49/51’in dar kapısında sıkışıp kaldılar. Herhalde onlar da biliyorlar. Meşruiyet sorunu varsa, anayasalar tutmaz.

Hevesler, Devlet Bahçeli’nin daha birkaç ay önce ”olmaz” dediği başkanlık rejiminin kapılarını Ekim 2016’da ardına kadar açıvermesiyle arttı. Bahçeli bunu neden yaptı? Yanıtını halen çok merak ettiğimiz konulardan biri bu.

TBMM’de bu değişikliğin masaları kurulamamalıydı. “Başkanlık rejimi olmaz”, “seni başkan yaptırmayacağız” sözleri henüz ortada dururken, TBMM’deki partiler, aleyhlerine olan acımasız parmak hesabına karşın, bu masaların etrafında hevesle yer aldılar. Neden? Bu da yanıtını çok merak ettiğimiz sorulardan biri.

***

Avrupa Birliği’nin ne istediği belli. Yeni-anayasa istiyor. Çok-etnikli ve eyaletli bir Türkiye, yani parçalanmış bir Türkiye hayal ediyor. Şimdi bu derdinin önüne, ’medeniyet projesi’ni koydu. “Bunu istiyorum, ama siyasal İslamcılıkla olmaz” dedi. Ergenekon, Balyoz operasyonlarında cemaat aracılığıyla ortaklık ettiği siyasal İslamcı paydaşının karşısına geçti; ‘hayır’cı oldu. AB’nin tavrında bizi şaşırtan ya da cezbeden hiçbirşey yok. Bizim için mesele yeni-anayasa tehdidi meselesi. Tehditkarlardan biri hiç kuşkusuz Avrupa Birliği’nin ta kendisi.

***

Bu referandumun şekil şartları nedeniyle değil, Türk ulusunun egemenlik yetkisini sandığa koyduğu ve egemenlik hakkına el uzatacak olanlara kapıları ardına kadar açtığı için meşru olmadığını unutmamalıyız.

Biz, ister iktidardan ister muhalefetten, isterse Avrupa Birliği’nden gelsin, yeni-anayasa kılığına bürünmüş büyük yıkıma karşı direnmek ile görevliyiz. Bu görev nedeniyle büyük ittifakı yüzde 49’da değil, Türk milletinin kendisinde aramalıyız.

Mesele, günlük siyasal taktiklerle değil, gerçektenkuvvayı milliye ruhuyla mücadele edip edemeyeceğimizde gizlidir; ötesi laftan ibaret.