Şu ‘Reformlar’ Şarkısı Ne Diyor?
İktidar partisi 2019 takvimini sistemli biçimde yürütüyor.
Ama en temel politikalar bakımından manzara farklı.
*
İktisat politikaları bakımından hükümetten Mehmet Şimşek ve gazetelerde kimi ‘ekonomi yazarı’ etiketli kimseler, ‘reformlar’dan söz ediyorlar. Bunlar ne ‘reformlar’ı?
*
Anlaşılıyor ki, kastedilen reformlar, Ahmet Davutoğlu’nun Kasım 2014’te başında olduğu hükümetin Yapısal Dönüşüm Paketi olarak ilan ettiği, bir yıl sonra 2015’te yine Kasım ayında hükümetinin yol haritası olduğunu söylediği, o zaman 2019’a kadar başbakan olacağı sanılan Davutoğlu’nun piyasaları memnun ettiği vaatler. İngiliz Financial Times gazetesinin piyasalarda reform yapma sözü diye beğenerek özetlediği şeyler.
Davutoğlu hükümetlerine ait olan o yapısal reformlar Ali Babacan damgası taşıyordu. Babacan bunlara “İkinci Nesil Ekonomi Reformları” diyordu. Bunun ilk nesli 1980 – 2000 arasında idi. 2000 geçiş süreci dersek 2008 krizinden sonra ikinci nesil reformlar lafı ortaya çıkmıştı. Buna “İkinci Washington Uzlaşması” diyenler de var. Kısacası küreselci kuvvetlerin işleri toparlama derdiyle giriştikleri, sonuçta yine ulusal devleti çözecek olan işler. Bizde 12 Eylül’le başlayan ‘reformlar’ birinci kuşak idi; 2001 Kemal Derviş programı birinciden ikinci nesle ‘geçiş’i temsil etmişti. Babacan’ın sözünü ettiği atak, Derviş’le başlayan bu süreci tamamlamaktan başka bir şey değildi.
Yabancı ve gayrı milli programa devam!
*
İktidarın 2019 takviminin gerisinde piyasaları coşturup halkı borç verenlerin ipoteklerine ve Türkiye’yi daha da derin bağımlılık batağına gömen, küreselcilik artığı o reformlar mı var?
*
Kısaca ‘reformlar’ deyip geçilen bu şey, çöküp gitmiş küreselcilikten arda kalmış bir garabettir.
Mali disiplin; parasal disiplin; yani kamu yönetimini ve kamu hizmetini daraltmak, kamu kurumlarını siyasetten ayırıp piyasalara bağlamak amaçlı devlet reformu… Şirketlerin finansmana erişimini kolaylaştırmak; yani kredi verenin ipotek haklarını genişletmek gibi yollarla küresel para satıcılarını kollamak, ulusal özel sektörde borçlanmayı malı mülkü ipoteğe vererek teşvik etmek… İşgücü piyasasında maliyetleri düşürmek; yani ücretleri bastırmak ve iş güvencesini daha da sınırlandırmak…
*
IMF’siz Türkiye’deki IMF’ci yerliler, yerlilik ve millilik görüntüsü altında, belli ki iktidarın önüne derli toplu büyük plan koyabilen tek aktör biziz nasılsa! deyip işlerini yürütüyorlar. Elbette onlara bu yetmiyor. Bir zamanlar olduğu gibi isimleri ve cisimleriyle yine dümene geçmek için didinip duruyorlar.
*
Bu ‘reformlar’ için daha 10 yıl önce “toplumun geniş kesimlerinde davranış değişikliklerine yol açacağı için, geniş bir toplumsal mutabakat önkoşuldur” diye açık açık yazmışlardı. Reformlarının uygulamaya konan parçaları “çözüm süreci” başta olmak üzere “düzenleyici ve denetleyici kurulculuk”, “bağımsız merkez bankacılığı” ve “yeni anayasa” parçaları türlü bunalım görüntüleri altında büyük maliyetlerle reddedildi.
Artık IMF’siz IMF’ciliğe karşı Türkiyeci bir yanıtın yükselmesi şart.
*
Peki böyle bir yanıt var mı?
19. yüzyılın İngiliz serbestçisi, yabancı ve gayrımilli Ohannes programı ortalıkta halâ kol geziyor. Hatta iktidarın masasına yayılmış, gazete köşelerinden akıl hocalarıyla destekleniyor.
Ne iyi ki bunun garantörü IMF niyet mektupları ve koca Türkiye’ye halatını geçirmiş AB ‘çıpası’ yok. Dolayısıyla içerideki temsilcileri de eskisi gibi özgüvenli değiller.
Ama panzehir, dertleri toptan çözecek ulusal kalkınmacı Akyiğitzade programı nerede? İşte asıl mesele burada, gönüllüsü çok da o büyük paket ortada yok.