23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şubata açık mektup

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-

Bak güzel arkadaşım, bak sayın kardeşim Bay Şubat. Sana diyorum. Dört yılda bir yirmi dokuz çekmek nasıl rezilliktir anlatır mısın! O dört yılda bir gelen günde, o talihsiz yirmi dokuzda doğan insanlar var yahu, neden herkes her yıl doğum günü kutlarken onlar daha az kutlasın. Kırk yaşında insan, ömrü boyunca on kere mi doğum günü kutlar; bunları açıklar mısın! Sonra Sayın Şubat sen niye bunca kısasın. Ay dediğin şöyle uzun olsa gerekmez mi... Gerçi takılmamak da gerek, temmuz olsan kızardım ama kışın evladısın, çabuk geçmen sorun değil.
Hep hatıra bırakmak ister insan: Derler ki Julius Caesar, kendisinden hatıra olsun diye adını temmuza vermiş (July), bu arkadaşın otuz bir gün sürüyor bilirsin. Ağır abi Caesar’ın yeğeni ve halefi Augustus da (bizim Oğuz ile aynı yerden geliyor Augustus, ikisinin de kökeni “öküz”) ad verecek ay arayınca seçimini yazdan yana kullanmış (yaz gibisi var mı), hemen yanına ilişmiş diğer beyefendinin; çat, ağustosu da otuz bir gün ilan ettirmesin mi sana! Ettirsin, ettirsin tamam da adamların birbiriyle kavgası yüzünden çalan senden çalmış günlerini Bay Şubat. Ey okur, çaldırma, harcatma günlerini. Ne demişti üstat Goethe: “İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemeli...” Koru kendini.
Ne diyordum Sayın Şubat, bahar değilsin, yaz değilsin, ne yapacaksın zaten uzun olup değil mi! Babilli dostlar sabadu demiş sana, Süryani arkadaşlar şubat. Halk dilinde küçük, gücük, güdük derler. Güdük Necmi var biliyorsun. Nar ile yeniden izliyorum, yeniden çok gülüyorum Hababam Sınıfı’na. Birlikte gülmek ne güzel.
Kimseye fark ettirmeden, güdük güdük, usul usul kısalacak artık geceler. Sabah yedi kırkta aydınlanıyor hava, birkaç gün geçecek yedi otuz altı, derken yedi yirmi... Gidiyoruz öylece. Doğa uyanıyor inceden, yeniden. Başlangıç sona bağlanıyor, son başlangıca. Hiçbir şey sıfırdan başlamıyor. Bir yerden yakalıyoruz bu sonsuz her şeyi çemberde, hep bir yerinden. Yeniden anlatmak gereksiz bu döngüyü; altı yüz sayfa roman yazdım onun için, bu çağda hem de...
Sonra ey Sayın Şubat, Latinler on ikinci anlamında duodecim demişler sana, daha sonra arındırma anlamına gelen februum sözcüğünden februra; yani Arındırma Festivali’ne dek uzanmışlar oradan, kışın işlenen günahların kefareti için kurban kesiyorlar festivalde. Bir yerlerden tanıdık gelmiştir herhalde. O yüzden sana da februarius demişler, oradan sonra da february tabii, ne haber! Antik Yunan takviminde de anthesterion koymuşlar adını. Herkes, kendine göre takılmış, kendi zamanında. Tanımlamış zamanı herkes yeniden.
Ah, Bay Şubat; sende doğan çocuklar şanslıymış eskiden; zira bir şey olmasın için kırk gün sokağa çıkartılmaz; kışın en tumturaklı zamanlarını evde, kundakta, memede geçirirlermiş. Şimdinin bebelerini kundağa saran yok herhalde. Sevgililer Günü korkunçluğunu da sen getirip attın üstümüze. Sevgilin yoksa, kutlanacak bir şey de bulamıyorsan, bulamayışını kutla mesela. Yalnızlık değil, tek başına kalmaktır asıl sorun. Gerçi bazen o bile dert değil fazla.
Patronlar sevmez, çalışanlar çok sever seni Güdük Necmi; daha az çalışıp aynı parayı aldığını düşünür insan şubat ayında. Oysa yanlış anlamadır bunlar hep. Öyle bir çağdayız ki ne verilirse misliyle geri alırlar hemen
İlkbahara girmeden daha çok eziyet çekmesin diye benim gibiler, kısa tutuldun belki bayım. Bir iki çiçek görünsün hele dallarda. Yeni romanımı yeniden iştahla yazmaya başlayacağım. Bir yıldır aklımda, bu bahar her zamankinden daha fazla roman okuyacağım. Eriyecek dağların karı. Wagner külliyatına girilecek. Peyami Bey ile ilgileneceğim, Safa ile. Daha çok türkü dinleyeceğim. Dede Korkut bitirilecek. Zaman yetecek mi bakalım, koruyabilecek miyim günlerimi. Aeneas destanı da okunmalı bu arada. Bir de daha çok balık yenilecek, bir de toprağa daha çok el sürülecek zira senin aldıkların var orada: Barış Manço, Cem Karaca, Gazanfer Özcan var. Daha çok çiçek, daha çok hikâye... Kahve azaltılacak.
Seni tarif etmek zor Bay Şubat, çok kısasın... Çalmış izini, iz bırakmak isteyenler. Eski şiir kitaplarının sarı sayfaları, bir dostla rakı içmek bir balıkçıda, sokaklarda arada rastlanan tanıdıklar, eve fulyalar, nergisler almaksın, kahvenin yanında getirilen kuşlokumu, soba başında fal bakmalar gibi şeyler... O zaman Hayreti ile bitirelim: “Bahar geçtiyse ne ola hazanı hoş görelim / Zaman zamana erişmez biz anı hoş görelim...”
Yine de ellerinden sıkar, selam ederim Bay Şubat, selam ederim...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları