Şükrü Saracoğlu, Fenerbahçe, ırkçılık ve Varlık Vergisi (11)
Ülker’le saat tamircisinin dükkanına girdiğimiz zaman, kapıdan çıkmakta olan bir müşterinin ardından söyleniyordu.
Sonra bize dönüp, “Adam, ayakkabı kutusundaki paraların bağış parası olduğunu iddia ediyor. Bu kadar açık, aşikar soygunu nasıl anlamıyor bu adamlar” dedi.
“Anlamazlar, dedim, efsunlanmış bunlar, haram-helal kavramlarının anlamını yitirmişler.” “Üstlerine gidersen, hemen CHP’nin İSKİ’sini unutma derler, bir tane daha say dersin, söyleyemezler” dedi. “Halbuki İSKİ skandalını bizzat Belediye Başkanı ortaya çıkardı, mahkemeye verdi. Mahkum olan yiyici yatıp çıktı. Ama bunlar ve çocukları…” “Çocukları” deyince, aklıma Şükrü Saracoğlu geldi. Tamirci ustaya Şükrü Saracoğlu’nu tanıyor musun?” diye sordum. “O Fenerbahçe stadında bilet almak için kuyruğa girmiş adamdır” dedi.
***
İşte böyle!
Bu adam ırkçıymış da, azınlıklara acımasızca vergi salmış da, Yahudilere acımamış da, Varlık Vergisi servetin el değiştirmesini hedefliyormuş da…
Şükrü Saracoğlu türünden insanların ahlak ilkeleri onları her türlü müsibetten koruyan paratonerdir. Bu adamlar ırkçı olamazlar, antisemit olamazlar, rüşvet yiyemezler, adalet yolundan ayrılamazlar, gerektiği zaman halkın ve Cumhuriyet’in selamet ve yararı için kendilerini feda ederler.
Bu insanları hiç kimse, hokkabaz İslamcılarla, naylon demokratlarla, fırdöndü neoliberallerle, ıskarta solcularla karıştırmazsın!
Aynı şartlarda kanunu aynen çıkarırım
TBMM’nin büyük çoğunluğuyla kabul edilen Varlık Vergisi’nin tek sorumlusu olarak Şükrü Saracoğlu suçlanmıştır. Azınlıkların Aşkale sürgünlerinin tek sorumlusu olarak görülmüştür.
“Dönemin uygulamalarında İnönü'ye çatamayanlar daima Saracoğlu'na yüklenmişlerdir.
1950'den sonraki günlerde, siyaset sahnesinden çekilmiş olan Saracoğlu'na genç gazeteciler sordular:
‘Efendim. Siz Varlık Vergisi'ni çıkartmıştınız. Bu yasa, demokrasiye aykırı ve büyük haksızlıktır diyorlar, ne dersiniz?’
Saracoğlu Şükrü, büyük bir kararlılık içinde şu yanıtı verdi:
‘O günün şartları içinde ülkemizin bu vergiyi almaya ihtiyacı vardı...
Bugün Başbakan olsam ve ülkenin ihtiyacı olsa yine aynı kanunu çıkartmaktan korkmam ve çekinmem’…
Zenginlere müracaat ettik, sevabı günahı bana ait
“Çok partili hayata geçtikten sonra 1951 yılında Faik Okte tarafından "Varlık Vergisi Faciası" kitabının yayınlanması üzerine Saracoğlu aşağıdaki açıklamayı yaptı:
‘Varlık Vergisi benim beğendiğim işlerimden biridir. O zaman içinde bulunduğumuz şartlar, yani seferber edilen ordunun masraflarını karşılamak, darlık içine düşen hazineyi takviye etmek icap ediyordu. Bunun için iki yol vardı. Birisi fakir köylünün boş ambarına yeniden el uzatmak, Aşar Vergisi'ni yeniden diriltmek, diğeri de bu vatanın nimetlerinden istifade etmiş olan zenginlerimizin varlıklarına müracaat etmek idi, biz ikinciyi tercih ettik.
Bu kanun kendisine bağlanan ümitleri tahakkuk ettirdi (gerçekleştirdi), hazineye bugünkü kıymetten 600-700 milyon lira temin etti ve içinde bulunduğumuz para darlığını yok etti…
Bu kanuna kimse sahip çıkmıyormuş... Ona ben sahip çıkıyorum. O kanunu bu memlekete getiren benim. Sevabı da, günahı da benim boynuma olsun’
İşte Saracoğlu Şükrü, böylesine cesur, Ödemiş deyimiyle "başı-kıçı oynamayan" bir efe devlet adamıydı.” (Alev Coşkun, Ödemiş’ten Zirveye Tırmananlar, Ödemiş Belediyesi, S.264-265)
Saracoğlu başarılıdır
Marmara Üniversitesi tarafından 2007 yılında düzenlenen Birinci İktisat Tarihi Kongresi'ne sunulan bilimsel tebliğlerinde Prof. İlhan Tekeli ve Selim ilkin, Saracoğlu hükümetinin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki olumlu kararlarını şöyle belirtmektedirler:
Daha önceki dönemlerde köylünün kendi gereksinmesi dışındaki tüm hububat üretimine el konuluyordu. Bu da köylünün direnmesine neden oluyordu. Buna karşın, Saracoğlu hükümeti köylüye kendi gereksinmesinin üstündekini satma serbestisi getirdi. Herkes rahat etti, devlet daha fazla hububat stoku yapabildi.
En önemli tüketici olan ordunun gereksinmeleri direkt devlet tarafından ve devlet eliyle verilmeye başlandı.
Bu önlemler tüccar kesimini dışlandırmıştır.
Dördüncü olumlu politika "dar ve değişmez gelirli" grubu koruyan önlemler almıştır. (age.s.265)
***
1942 yılında CHP, İsmet İnönü, Şükrü Saracoğlu ve hükümet ne yapacaktı? Bir milyonu aşkın asker silah altındaydı, bunların beslenmesi gerekiyordu. Savaş dolayısıyla dışarıdan bir kuruş borçlanma olanağı yoktu. Herkes kendi canının derdindeydi. Tek çare yurt içinde olağanüstü nitelikte vergi almaktı.
Sıra artık Cahit Kayra üstadımın kitabına (Savaş, Türkiye, Varlık Vergisi, Tarihçi Kitabevi) geldi. Şöyle diyor:
a.Hükümet bu nedenle savaşın en kızgın ve mali durumun en sıkışık olduğu tarihte servetlere ve sermayelere topluca bir vergi salmıştır.
b.Bu vergi yeterli olmadığı için kırsal kesimden eş büyüklükte bir vergi daha alınmıştır.
c.Gerekli finansmanın sağlanması zorunluluğu Hayvanlar Vergisi gibi ilkel bir baş vergisini 1950 yılına kadar devam ettirmiştir.
d.İhtiyacı karşılamayan bir arz kapasitesinin frenlenmesi yanında finansman ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olacağı düşüncesiyle ağır bir şeker tüketim vergisi uygulanmıştır. (Age.S.138)
***
Paranın dini-imanı olmadığı gibi, zenginin de ırkı, dini, milleti, milliyeti, Türkü, Ermenisi, Yahudisi, Eskimosu olmaz. Yoksul ise dini, imanı, milleti, milliyeti olduğuna inanır. Yoksul ile zengin arasındaki ikinci fark budur.
Varlık vergisi azınlıklardan değil her kökenden zenginlerden alındı. Biraz geliri olan köylü-çiftçiden de alındı. Ama zenginler gibi ağlamadı zavallılar! (Devam edecek).