28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şükrü Saracoğlu, Fenerbahçe, ırkçılık ve Varlık Vergisi (4)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Saracoğlu’nun son günleriyle ilgili bir Fenerbahçe anısı var. Alev ve Yasemin Çoşkun’un ortak kitabı olan Ödemiş’ten Zirveye Tırmananlar (Ödemiş Belediyesi) adlı kitabından aktaralım:
***
“O gün Fenerbahçe’nin, Kadıköy’de maçı vardı. Sıkı giyindi, Nişantaşı’ndaki evden çıkıp dolmuşa bindi, Kadıköy’e stadyuma doğru yola çıktı.
Dolmuşta sıkışarak oturan bu yolcu insan daha 5-6 yıl önce bu ülkenin başbakanıydı. Stad çevresi hıncahınç doluydu. Caddeye taşan bilet kuyruğuna doğru yaklaştı. Soğuk vücuduna işlemiş, ara sıra da titriyordu. Parkinson hastalığı nedeniyle elindeki bastonu da titriyordu...
Fenerbahçe’ye verdiği ve 1948’de yeniden düzenlenen bu stad aslında onun eseriydi. İsterse, eski kulüp başkanı ya da eski başbakan kimliğiyle Şeref Tribünü’ne gider, maçı rahatça izleyebilirdi.
Ben eski başbakanım, Fenerbahçe’nin onursal başkanıyım demiyor, sıraya girip biletini almak istiyordu...

İşte bu sırada, yanına yaklaşan kişi Saracoğlu’nu tanıdı, efendim diyerek saygıyla elini uzattı.
-Sayın Başkanım, buyurun, buyurun ben size refakat edeyim. Saracoğlu, titreyen sesiyle,
-Kimsiniz? diyebildi.
-Efendim ben kulüpten Faruk Ilgaz (1974-1976 döneminde başkan oldu), Fenerbahçe Kongre üyesiyim, sizi tanıyoruz.
Genç adam koluna girdi, Şeref Tribünü’ne doğru yürüdüler. Saracoğlu alçakgönüllülükle Şeref Tribünü’nde kenarda bir yere oturdu.
Takım sahaya çıkarken Faruk Ilgaz, Saracoğlu’na eğilerek “Efendim, bugün takım çok kuvvetli iki Fikret de sahada” diyecek oldu. Ama sözü ağzında kaldı.
Saracoğlu’nun yanaklarından iki damla yaş süzülüyordu.
Daha sonra 1998 yılında, Aziz Yıldırım Başkanlığındaki Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu, 27 Temmuz 1998 tarihli kararıyla Fenerbahçe Stadı’na “Şükrü Saracoğlu Stadı” adını verdiler.
Ödemiş’teki stada ve bir caddeye Saracoğlu adı verildi.
2010 yılında da Ödemiş Ulus Meydanı’na bir heykeli değil alçakgönüllü bir büstü dikildi.” (s.300-301)
***
Bu bölümü Ülker’e sesim titreyerek okudum. Hatun’un gözlerinden yaş akmaya başladı. Yazı bittiği zaman ikimiz de hıçkırarak ağlıyorduk.
Çocuğuna bilet alan başbakan
“Saracoğlu Şükrü, dürüst, yalın, düzgün ve alçakgönüllü bir kişiliğe sahipti. Onun futbol maçlarına olan düşkünlüğünü belirtmiştik. Kayınbiraderi Ali Oraloğlu ve çocukları Aydın ve Yılmaz’ın Ankara’da maça gitmelerinin öyküsü, onun dürüst karakterini ortaya koymak için anımsanır.
İşte Ali Oraloğlu’nun kendi anlatımıyla olay şöyledir: “Yıl 1942... O zamanki adı ile ‘Hariciye Köşkü’ olan şimdiki “Başbakanlık Konutu”ndayız. Burada Başbakan Şükrü Saracoğlu oturuyor. Ben, yani kayınbiraderi, bir haftalığına, tatilden yararlanarak, Ankara’dayım.
O pazar önemli bir maç var. Hoş, o yaşta bizler için her maçın ayrı bir heyecanı ve önemi var. Gitmek için çırpınan iki yeğenimle bir olup ablam Saadet Saracoğlu’na (Şükrü Bey’in eşi), yalvarıyoruz. O da bu isteğimizi kocasına iletiyor. Aldığı cevap yeğenlerim Aydın ve Yılmaz Saracoğlu ile beni çok şaşırtıyor. ‘Tabii götürürüm. Yalnız stada girmeden bilet alacaklar, haberleri olsun.’
002 plakalı Packard marka büyük arabaya hep beraber kurulup Çankaya’dan aşağıya süzülüyoruz. Üçümüz de çok keyifliyiz. Karakterini, davranışlarını çok iyi bilmeme rağmen, bilet almamızı söylemese, tek parti devrinin kudretli Başbakanının yanındaki çocuklarına “biletiniz nerede” diye kim soracaktı? Hele o devirde.
Stadın dış kapısı önüne gelince, eniştem Saracoğlu, şoföre otomobili durdurmasını söylüyor ve bize bakıp “Hadi çocuklar inin bakalım. Gişelerin önüne geldik” deyip portföyünden çıkardığı parayı uzatıyor ve ekliyor: “Bununla bilet alırsınız.” (s.288-289)
***
Biraz sonra yazıyı gazeteye göndereceğim. Ama gönderemiyorum. Bir eksik var gibi. Eksik varsa yarın tamamlayabilirim. Ama olmuyor. Sahneyi gözümün önüne getiriyorum. Demek ki koruma polisi ordusuyla gezmiyormuş. Bu ne biçim başbakan?
17 Ocak skandalı 1943 yılında yaşansaydı, Saracoğlu ne yapardı?
Böyle bir soygunculuk 1943 yılında olmazdı. Oldu diyelim. Saracoğlu oğlunu polise teslim edip ardından istifayı basardı. Devlet adamı onuru diye bir şey var! (Devam edecek)