01 Temmuz 2024 Pazartesi
İstanbul 28°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sultanın sarayı için bir bekçi köpeği…

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Ne kadarı gerçek ne kadarı doğru inanın ben de bilmiyorum. Bir başka araştırmam için eski gazetelerin arasında kaybolmuşken güncelliğini koruyan –sanırım uzun süre de korumaya devam edecek- köpeklerle ilgili bir yazıya rastladım. Cumhuriyet gazetesinde 26 Temmuz 1936’da yayımlanan yazının kaynağı ise, Londra’da pazar günleri çıkan News of the World gazetesinde Miralay Ricardson’ın üç haftadır yayımlanan “Elli bin Köpeğin Hatırası” başlıklı serinin “Sultanın sarayı için bir bekçi köpeği” taşıyan bir bölümü.

Düzmece ya da gerçek olduğu bilinmeyen yazı, yazarın 1907 senesinde bir gün Londra’daki Türk sefirinden bir davet almasıyla başlıyor. Davete yanıt veren yazar, sefirin Abdülhamit’in Yıldız Köşkü bahçeleri için bir bekçi köpeğine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Köpeğe ihtiyaç duyulan neden ise her ne kadar bir yabancının bu bahçeye girmesi ölümle cezalandırılan bir hareketse de geceleri bazı kimselerin muhafızları gafil avlayarak Yıldız Köşkü etrafında dalaşmaya engel olunamaması.

Kendisine İstanbul’a gitmesi için oldukça cömert davranılan yazar hemen istenilen vasıfta Laddie, Warrior’i ve Besoje köpeklerini bularak İstanbul’un yolunu tutuyor. Bundan sonrasını ise yazardan dinleyelim:

“Bunların arasında bilhassa Warrior’i Amerika Polis Teşkilatı’ndan aldığım için insan izi üzerinde fevkalâde işe yarayacağına hiç şüphem yoktu. İstanbul’a vasıl olduğum zaman bir amiralle bir piyade miralayı tarafından karşılanarak Yıldız Sarayı’na götürüldüm. Daha o zamanlar İstanbul sokakları başıboş köpeklerle doluydu. Arabamızın etrafını alan bu hayvanlara hiç kimse aldırış etmiyordu. Köpekler tıpkı kurtlar gibi sürü halinde sokakları dolaşıyor, çöplerden gıda çıkarmaya çalışıyorlardı. Saraya gidişimizi hatırladıkça hala gülmekten kendimi alamıyorum. Köpeklerin her birine Sultan tarafından birer araba tahsis olunmuştu. Her köpek kemali saltanatla arabasında yer almıştı.

Saraya vasıl olduğumuz zaman bütün manzara değişmiş. Şarka has bir sükûn etrafımızı istila etmişti. Uzun koridorlardan, adedi belirsiz odaların önünden; haremağalarının, bir şeye müthiş hiddet etmiş tesirini bırakan Arnavut muhafız askerlerinin önünden geçerek Padişahın hususi bahçesine gelmiştik. Burada bizi üç beş zabitle sultanın oğulları bekliyor, hepsi köpeklerin marifetlerini görmek istiyordu.

Harem bahçelerinin ihtişamı hala gözümün önünde. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar güzel bahçe görmemiştim. Arnavut askerlerinden bir manga çağrılarak köpeklerimi salıvermeden evvel şuraya buraya dağılmaları ve mümkün olduğu kadar bulunamayacak tarzda saklanmaları söylendi. Bu tecrübe güç olmakla beraber köpeklerimi askerler saklandıktan ancak bir saat sonra salıvermem hakkında talimat verilince büsbütün şaşırmıştım. Bir saat bekleyecektik. O sırada Abdülhamit arabayla çıkageldi.

Köpeklerin arayışlarını bizzat takip etti ve Allaha bin şükür ki yorgunluk ve İstanbul’un sıcağına rağmen saklı askerlerin hepsini de bir iki saat zarfında buldular. Ertesi gün Abdülhamit bana İstanbul’da kalmamı ve harem bahçelerinin muhafızlığını kabul etmemi teklif etti. İtirazda bulundum. Buna rağmen beni haftalarca misafir etti ve köpek terbiye usulleri hakkında zabitlerden birkaçını yetiştirmeğe memur etti. Üç hafta misafirlikten sonra İngiltere’ye döndüm.

Bir kez daha yineleyeyim, hikâyenin gerçek mi yoksa düş mü olduğunun bilmiyorum. Ne yazdığıysa onu aktardım… Karar her zaman olduğu gibi sizlerin.

2. Abdülhamid Cumhuriyet Londra İstanbul Amerika