Sulukule’nin yazgısı-(TAMAMI)
İstanbul’un en eski ve de en renkli ve sesli Sulukule’nin yazgısı bir türlü değişmiyor. Tarihi boyunca nice yıkımlara hedef olan yıkıla yıkıla, yer değiştirip yok olan bu semtin üzerinde yine bildik rüzgarlar esmeye başladı. Hani çekinmesek, yıkımlarla özdeşleşen bu semtin ya da yörenin kendisine karşı olanlara laneti olarak bile yorumlayabiliriz bu durumu.
Gerçekten de Sulukule’nin tarihi yıkımlarla doludur. Her yıkım Sulukule’yu bulunduğu yerden biraz daha içeri çekmiş, günümüzdeki yıkımlarla da onu Karagümrük’ün içlerinde dağınık bir konuma getirmiştir. Gerçekte yıkılan Sulukule ya da Sulukulelik olarak tanımlayacağımız yaşam tarzı ile ruhu değil, yalnızca derme-çatma evler olmuştur.
Sulukule’de ilk yıkım bilindiği gibi ilk kez, zamana karşı dirençsiz hale gelen surların, sur diplerindeki evlerinin üzerine yıkılması nedeniyle olmuş, belediye işi el atarak sur diplerindeki evleri yıkmaya başlamıştır. Bu yıkımı ise, esas büyük yıkım dediğimiz Menderes dönemindeki Vatan-Millet caddelerinin açılışı takip etmiştir. İstanbul’un imar edilmesi projesi sırasında, bugünkü Akgün Oteli’nin bulunduğu yerde konumlanan tarihi Sulukule tümüyle yıkılmış, sakinlerinin bir kısmı İstanbul’un içlerine göç ederken, kalanlardan bir kısmı ise sur diplerine bitişik yaptıkları evlerle tarihi Sulukule’yi Topkapı ile Edirnekapı arasındaki surların ortasına taşımıştır. Ünlü devriye evleri adı verilen eğlence evlerinin en ünlülüleri de bu sur dibindeki evler olmuştur. Ama nevar ki bu evlerin ömrü de pek uzun olmamıştır. Yine surların tehlike oluşturması ve ondan daha önemlisi devriye evlerinin kimilerince ortadan kaldırılmak istenmesi sur dibindeki Sulukule’nin de yıkılmasını zorunlu kılmıştır. Ardından Tantan’ın belediye başkanlığı, Hortum Süleyman’ın dehşeti, hem devriye evlerinin sayısını azaltmış, hem de bu yörede oluşan Sulukule sakinlerinin Neslihşah mahallesine doğru göç etmesini zorunlu kılmıştır.
Son olarak tümüyle yıkılan ve yerine lüks villalar yapılan Sulukule ise, herkesin ağız birliği etmişçesine sözünü ettiği tarihi Sulukule değildir. Esas Sulukule, Menderes döneminde İstanbul’un imarı sırasında yıkılan, bugünkü Akgün Oteli’nin bulunduğu yer ve çevresidir. Sulukule sakinleri her yıkımda biraz daha gerileyerek- daha doğrusu bu kıyımdan kaçarak- sur diplerine oradan da içerlere doğru gitmek zorunda kalmışlar, ama buna karşılık kendilerine özgü yaşam biçimlerini koruyarak Sululkulelik ruhunu asırlar boyu yaşatmanın üstesinden gelebilmişlerdir.
Bilindiği gibi son Sulukule ise kentsel değişim-dönüşüm projeleri sonucu yerle bir edilmiş, sakinlerinin bir kısmı Taşoluk’a gönderilirken, bir diğer kısmı ise, tarih boyunca yaptıkları gibi biraz içlere çekilmişti. Yani Sulukule bugün de tarih boyunca yaptığı gibi yok olmamış, aksine kentin biraz daha içine çekilmiştir diyebiliriz.
Bugün Sulukele’nin yerinde lüks villalar yükseliyor. Ama son gelişmelerle burasının da yıkılması söz konusu oldu. Yani Sulukule’nin makus tarihi bir türlü değişmiyor. Hep acı, hep yıkım, geriye hep bir tutam hüzün kalıyor. Boşuna dememişler alma mazlumun ahını diye...