Süper apolitik yazı
Cumhuriyetin yorulmuş, siyasetin dibe vurmuş olduğu bir dönemde geçti başa.
Sonradan mahvına sebep olacağı kişilerin bile desteğini alarak hem de. Onların da duasıyla.
Durum berbat, vatandaş yeni bir umuda muhtaçtı. O da bundan yararlandı.
O baştayken, büyük bir savaş başladı. Cumhuriyet bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Savaş rüzgârları tüm cumhuriyeti sardı. Kimse başka şey düşünemez, konuşamaz olmuştu artık.
Barışı korumakla görevli olanlar bile kendilerini bu savaşın parçasına dönüşmüş buldular.
Herkes korku içindeydi. Savaşın niye başladığını, ne ara bu kadar büyüdüğünü, nasıl biteceğini bilemiyordu kimse.
Karşı tarafın başında kimlerin olduğu da belirsizdi. Her kafadan bir ses çıkıyordu.
Emin olunan tek şey, bu karanlık gücün son derece tehlikeli ve yok edilmesinin şart olduğuydu.
O ise düşmanla daha iyi savaşabilmek için yetkilerinin artırılmasını istedi.
Tehdit o kadar büyüktü ki, meclis çaresiz kabul etti. Yeter ki bu savaş bir an önce bitsindi.
Sonra ne zaman yeni bir saldırı olsa, aynı şey tekrarlandı. Biraz daha yetki istedi meclisten.
Herkesi bu korkunç ve karanlık düşmana karşı kendi yanında saf tutmaya çağırdı.
Böylece yetkileri yavaş yavaş arttı. Mutlak bir güce dönüştü. Tek adam haline geldi.
Derken komutanlar durumdan rahatsız olmaya başladılar. Onun bu kadar güçlenmesini cumhuriyet ve demokrasi adına tehlikeli buluyorlardı.
Sonunda çatışma kaçınılmaz hale geldi. Acımasız bir planla, tek tek tasfiye etti komutanları.
Canını kurtarabilen az sayıda komutan kaçtı gitti uzaklara. O da imparatorluğunu ilan etti.
Sonunda anlaşıldı ki zaten her şey bunun içinmiş. Aslında düşman falan yokmuş karşıda.
Karşı saldırıları ve tehditleri en başından beri kendisi planlayıp kontrol etmiş. Sonunda mutlak güce kavuşmak için.
“Yıldız Savaşları”nın üçüncü bölümünü epeydir izlemiyordum, vallahi özlemişim.
“Uzun zaman önce, uzak bir galakside” geçen, “hayal ürünü” bir film işte... Siz ne sandınız?