Süper Kupa’da buluşmak -(TAMAMI)
Galatasaray mükemmel golleriyle Schalke’yi darmadağın etmiş, televizyonlar maç sonrası sevinç turlarını gösteriyordu.
Arabasına atlayan kornalar çalarak, formalı, formasız, bayraklı bayraksız uzun süre sevinç gösterisi yaptılar. Hakikaten bir Alman takımına yenik duruma düştükten sonra 3 gollü galibiyet almak kolay değildi, belki de sevincin büyümesine neden olan bir şeydi.
Benim dikkatimi çubuklu sarı kırmızı formalı genç çekti. Arabanın camından yarı beline kadar sarkmış elindeki bayrağı sallıyordu. Mikrofon uzattılar, içten bir şekilde söylediklerini taraftarlıktan gözleri kararmış, futbol alanlarını kan ve ateş gölüne çevirenlere ithaf ediyorum.
“Artık durmak yok, Biz Şampiyonlar Ligini alırız, Fener de UEFA’yı, Süper Kupa’da buluşuruz.”
İşte halk olmak, gerçek bir Türk vatandaşı olmak böyle bir şey. Helal olsun delikanlı, kim olduğunu bilemiyorum. Dilerim Allah gönlüne göre verir. Hayali bile güzel, iki Türk takımı Fenerbahçe ve Galatasaray Süper Kupa’da el ele sahaya çıkıyorlar. Belki bugün, belki yarın, belki yarından da yakın. Neden olmasın...
Son kararım; Cüneyt’in kırmızısı doğru
İşe karışmayayım dedim. Ama artık dayanamadım. Daha doğrusu işe biraz da bu köşenin rötarı dolayısıyle geç karışıyorum. Biz tartışmada ve Cüneyt Çakır’ı eleştirmede İngilizleri bile solladık. Hatırlayınız, bazıları “sarı olabilirdi” falan diye kıvırdılar. Bazıları ise “faul bile yoktu, niyet topaydı” diyerek futbol kazmalıklarını gösterdiler. Aslında burası Türkiye, burda böyle hikayesi. 25 yıldır maç yayınlarının, yorumların içinde onlar, sonra da ne oldu futbola diye soranlar da onlar.
Ne olacak, tüm Türkiye’yi yorumlarınızla kandırdınız. Öne çıkarmak istediklerinize göre yorum yaptınız, çoğu kez haksızı kazandırıp, haklıyı sinrdirdiniz, sildiniz. Tam anlamıyla aslanı kediye boğdurdunuz. Cüneyt Çakır veya babasıyla da hesabınız var herhalde. Kırmızı değil deyip duruyorsunuz. Belki bilmeyenler vardır, Cüneyt Çakır’ın babası Serdar Çakır da uzun yıllar hakemlik yaptı.
Başlıkta sayın Cüneyt Çakır dememe alınmasın başarılı hakemimiz. Sevgim ve samimiyetime versin. Nani’nin yaptığı hareket kırmızının da kırmızısı. “Efendim, topa bakıyordu, rakibini göremedi” falan filan. Geçiniz, hem de Nani gibi bir cin öyle mi? O tip futbolcular arkasını önünü, tribünleri, hatta soyunma odalarını bile duvarların ötesinden görecek zekaya sahiptirler. “Hanım sandım, baldızın koynuna girdim, biraz da kafam kıyaktı hakim bey” savunması sizi cezadan kurtarmaz. Neyse, mesele Mevlana’nın dediği gibi mirim, ne kadar anlatırsam anlatayım, sonuç sizin anlayacağınız, ya da anlamak istediğiniz kadar olacaktır.
Peki ama bu kadar yanlış karar verdi ise Cüneyt Çakır FIFA tarafından Sırbistan - Hırvatistan gibi kritik ve zorlu bir maça bu kadar çabuk nasıl atandı? Yoksa kıskançlıktan bir kez daha mı kuduruyorsunuz?
Fenerbahçe başaracak
Galatasaray için düşündüklerimi bugün Plzen ile oynayacak Fenerbahçe için de düşünüyorum. UEFA’nın düşmanca tavrı ortada. Seyircisiz maçta, seyirci olaylarından ceza verilirse buna popo ile gülünür. Kendilerince istedikleri kılıfı bulurlarsa bulsunlar. Durumu şöyle görüyorum, “Bir daha yaparsanız kupadan atarım” ihtarı işte bu kılıftır. Eğer Fenerbahçe’nin muhteşem tırmanışını engelleyemezlerse son çare olarak kupadan atmanın zeminini hazır ettiler.
Baştan itibaren bakın, Şampiyonlar Ligi ön elemesinden “hakem kararıyla” Spartak Moskova’ya elettiler. Vaslui maçlarında tekme-tokat rakibe devam, hayali penaltı kararına rağmen deplasmanda rakibine gol yağdırıp uzak ara yapmasa sarı lacivertlilerin işi daha orada bitmişti. Gruplarda ise ne olduğunu onlar anlamadan işi bitirdi Fenerbahçe, anladıklarında artık yapacakları bir şey kalmamıştı.
Şimdi Plzen ile son viraj var. İnanın ilk maçta sarı lacivertlilerin oyunu işi kolaylaştırmıştı. Dün basın toplantısından çıkan net sonuç şu: “Aykut Kocaman futbolcularına durumu anlatmış ve onlar da işin bilincinde.” Tribünlerde taraftarın olmaması belki de büyük bir şans olabilir. Galibiyet için sabırsızlanacak taraftar belki de olumsuz etki yapabilirdi. Asıl sorun yol kesmek isteyen iç düşmanların yine sahaya meşale atıp atmayacağıdır. Belli ki Suriye’de atılan bombanın şarapnel parçası düşse yine ceza verecekler. Yuh artık UEFA, utanmazsan onu da yap.
Cim-Bom’un entellektüel futbolu
Salı gecesi Galatasaray’ın güzel galibiyeti ve atladığı turu seyrettim. Televizyonlarda yorumları, eğlenceleri izledim. Bizim gibi futbol gönüllüleri bu durumlarda mutlu olarak yataklarına gider ve uyurlar ben de öyle yaptım. Sabah gazeteleri aldım, sokakta insanlarla konuştum. Sanki başka maç seyretmişim gibi oldum.
Bayağı fazla sayıdaki insan “Schalke Galatasaray’ı ezdi, zor kurtuldu” falan gibi düşünüyordu ve konuşuyordu. Elbette ki, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalma maçı zorlu olacaktı. Üstelik karşınızda bu yıl final oynaması beklenen ve dahası UEFA tarafından istenen bir takım varsa zorluk derecesi de artacaktır.
Ama biliniz ki, bu zorluk derecesini Galatasaray kolaylaştırdı. Öyle rakibi karşısında ezilmediği gibi, oyunu kendine göre yönlendirdi, oynanması gerektiği gibi oynadı. Ben aksini düşünenlerin Galatasaray’ın ortaya koyduğu entellektüel futbolu anlamadığını düşünüyorum. Hani bazıları da “Hakem biraz kolladı”ya bile getirdi. Çüş artık, zaten onlara göre Türkler hiç Avrupalılar karşısında haklı olarak kazanmazlar. Maç ya bize “verilir” ya da rakip kötü oynamıştır. Geçiniz abuzer beyefendiler.
Meireles’in Bursa’ya attığı gole ofsayt ve ondan önce de Sow’un faulu olduğunu iddia edenler herhalde Alman takımının gollerinde gözlerini falan kapattılar. İlk golde Drogba’nın itilmesini kaçırdı diyelim. Yahu ikinci golde 20 numaralı Pukki’nin tabanla Muslera’nın göğsüne girmesinin izahı nedir. Bırakın faulü bir de sarı kart vermesi gerekirdi. O kolladı dediğiniz hakem, koşu yolunu kapattığı rakibinin üstünden geçip hastanelik etmesine bile faulü vermedi yahu. Sözün kısası hem rakibi hem hakemi yenmezseniz Türk takımlarına kıyak mıyak yapmazlar bunu bilin.