Sur Kültür Yolu Festivali başladı! Mezapotamya’dan günümüze dinler, kültürler, sesler, kokular
Dokuz bin yıl yönetim merkezi olmuş tarihi surlar, şimdi 9 günlük büyük bir festivale ev sahipliği yapıyor. Cezeri’nin robotları, yapay zekâ ile birleşen binlerce Atatürk fotoğrafı, yıkıntılardan ayağa kalkan kiliseler, Türk müziğinin Ermeni ustaları, antik çağ kokuları, dünyadan insan manzaraları… Hepsi ve daha fazlası Sur’da sizinle...
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 100 gün boyunca 11 ayrı ilde yapılan, dünyanın en uzun süreli festivalleri arasında yer alan Türkiye Kültür Yolu Festivalleri’nin yeni durağı Diyarbakır oldu. 14 Ekim’de başlayan ve 9 gün sürecek olan Sur Kültür Yolu Festivali’nde 40’tan fazla noktada 500’den fazla etkinlik düzenlenecek. Festival süresince, Dağ Kapı Meydanı, KeldaniKlisesi, Ulu Camii, Paşa Hamamı, Hasan Paşa Hanı, Hz. Süleyman Camii, Keçi Burcu, Kurşunlu Camii, SurpGıragos Kilisesi, Şeyh Muhtar Camii, Mesudiye Medresesi, Meryam Ana Kilisesi, Kervansaray, Cemil Paşa Konağı, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi, Dicle Köprüsü, Ben Ü Sen Burcu gibi kadim kentin simge mekânları kültür sanat ve müzik rotası olacak. Festival kapsamındaki konserler ise güvenlik nedeniyle iptal edildi.
CEZERİ’NİN MÜTHİŞ ROBOTLARI
Biz de Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA)’nın konuğu olarak, festivalin ilk gününü yerinde gözlemledik. İlk durağımız Diyarbakır İçkale Müze Kompleksi’ydi. Artuklu Sarayı Kazı Başkanı Prof. Dr. İrfan Yıldız, Diyarbakır’ın yaklaşık 9 bin yıl boyunca yönetim merkezi olan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Amida Höyük alanındanın tarihçesi hakkında bilgi verdi. Yıldız şehrin 3 kere yandığını ve en eskisinin M.Ö 6,400’lerde olduğunu tespit ettiklerini söyledi. Prof. Yıldız’ın resimlerle alanın tarihçesini anlattığı yerde tarihin en önemli filozoflarından, mühendislerinden olan ve sibernetiğin kurucusu olarak bilinen El Cezeri’nin tasarladığı robotların örneklerini görüyoruz. Suyla hareket eden çark sistemi, 60 dakikaya tekabül eden sandal şeklinde yapılmış ve su doldukça flüt üfleyen insan figürlü ilk alarm sistemi, filli su saati, yüksek güvenlikli kilit sistemleri… Yıldız, kazılarda El Cezeri’nin bu kilit sistemlerinden birini uyguladığı Artuklu Sarayı’nın kapısına ulaşmayı ümit ettiklerini de söyledi.
BİNLERCE ATATÜRK FOTOĞRAFI YAPAY ZEKÂ İLE BİRLEŞTİ
İçkale’de bulunan Diyarbakır Arkeoloji Müzesi, “Bir Hayalin İnşaası Dijital Enstelasyon” sergisi ile Cumhuriyet’in 100. yılına yakışır bir işe imza atmış. Cumhuriyet Müzesi’nden alınan Atatürk dönemine ait 1000’in üzerinde fotoğraf, yapay zekâ teknolojisiyle bir araya getirilmiş. Yine müze bahçesinde Heykeltraş Prof. Süleyman Saim Tekcan, Mert Ege Köse, Bilal Hakan Karakaya, Nermin Ülker’e ait şehir heykelleri sergileniyor.
7 YIL SONRA İBADETE AÇILAN KELDANİ KİLİSESİ
Turumuza Sur ilçesinde devam ediyoruz. Diyarbakır’ın en önemli özelliklerinden biri çok dinli, çok dilli, çok kültürlü bir medeniyet sofrası olması. 17’inci yüzyılda inşa edilen Mar Petyun Keldani Kilisesi’ne varıyoruz. Bu kilise, 2015-2016 yılındaki terör saldırılarında ağır hasar görmüş. 2018’de restorasyonuna başlanmış ve 7 yıl sonra ibadete açılmış. Diyarbakır’da yaşayan en eski Keldani olan ve 35 yıldır kiliseye hizmet eden Yusuf Karadayı bizi karşılıyor. Kendisi 1962 yılında bu kilisede doğmuş ve vaftiz olmuş. 2008’de Vakıf Başkanı seçilmiş. Elliye yakın cemaatleri bulunduğunu belirten Karadayı, “Allah razı olsun devletimizden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, hepsi bize ön ayak oldu. Burayı bize eski hale getirdi. Ayin yapabiliyoruz, papazımız var, kafemizi açtık, Keldani çöreği yapıyoruz. Her şeyimiz faaliyette. Ziyaretler yoğun. 9 gün boyunca bin kişi bekliyoruz.” dedi. Yine Kilise’nin avlusunda, Fark Yaratan Kadınlar Fotoğraf Sergisi’ni de gezebiliyorsunuz.
BİMEN ŞEN’DEN TATYOS EFENDİ’YE
Keldani Kilisesi’nden çıkıp hemen birkaç metre aşağısına bulunan Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ne varıyoruz. Kilise ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk müziğine büyük katkı yapan Ermeni bestekârların eserleri ve notaları sergileniyor Kilise avlusunda. Mustafa Kamil Dürüst’e ait koleksiyondan derlenen eserlerin sahipleri arasında Arşak Efendi (Arşak Çömlekçiyan), Artaki Efendi (Artaki Terziyan), Astik Efendi (Asadur Hamamcıyan), Bimen Şen Efendi (Bimen Dergazanyan), Boğos Efendi, Garbis Efendi (Garbis Uzunyan), Lavtacı Hristo/Hristo Efendi (Hristaki Kiryazis), Karnik Garmiryan, Kirkor Çulhayan, Leon Efendi (Leon Hancıyan), Mandoli Artin Ağa (Yarutin Havadurin), Hanende Manok Ağa, Markar Ağa, Nikogos Ağa (Nigoğos Melkonyan), Nişan Ağa (Nişan Melkonyan), Nubar Tekyay (Nubar Çömlekçiyan), Onnik Ağa, Sarkis Ağa (Sarkis Sucuyan), Şinork Efendi ve Tatyos Efendi bulunuyor. Küratör Beste Gürsu, önce Mustafa Kamil Dürüst’e ait koleksiyonunKültür Bakanlığı çatısı altında bir Türk musikisi külliyatı neşriyatı, kütüphanesi veya bir enstitüsü şeklinde çalışmalara devam edileceğini ve halka açılacağı bilgisini veriyor. Ardından sergi hakkında şu bilgileri paylaşıyor:
“Burada zaman, mekan ve dinlerin bütünlüğünü bir araya getirerek, içinden bir kısım seçme yaptık. Burada sergilediklerimiz el yazması eserlerdir. Türkiye’de ilk nota yayıncılığı 1840 Ermeni ve Rum matbaalar tarafından başlamıştır. Ve daha sonra bunlar gazetelerle neşriyat olarak dağıtılmıştır. Burada görmüş olduklarınız da gene Ermeni bestekârların neşriyatlarıdır, gazetelerle birlikte dağıtılan. Bazılarını da kendi portreleri yer almaktadır. Bugüne kalmış olan en önemli dokümanlardan biridir bunlar.”
MEZAPOTAMYA’NIN KOKULARI
Dinleri ve müziği ardımızda bırakıp, rayihaların dünyasına yolculuk ediyoruz. Festivalin en ilginç sergilerinden bir tanesi, Paşa Hamamı’nda. Antik Çağ’dan günümüze kokunun yolculuğunu duyumsuyorsunuz. 4 bin yıllık kokuları içinize çekiyorsunuz. Mezapotamya, Osmanlı, Urartu ve Sümer kokularını deneyimliyorsunuz. Milattan Önce 1,200’lere tarihlenen ve tarihin ilk parfümcüsü olduğu bilinenen Tapputi’nin parfüm formülünü içeren ve parfümün nasıl yapılması gerektiğini anlatan replika tablet de katılımcıların ilgisine sunulmuş. Yine eski çağlardan Roma’ya, Roma’dan Osmanlı’ya desenleriyle büyüleyen parfüm şişelerini de görebiliyorsunuz.
KEÇİ BURCU’NDA İNSAN MANZARALARI
Dördüncü durağımız, surlar üzerinde bulunan en büyük ve en eski burç olan Keçi Burcu. Burcun hem alt kısmı hem de üst kısmı sergilere ve el işi etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. National Geographic Dergisi’nin 1985 Haziran sayısında yayınlanan Afgan Kızı (Sharbat Gula) portresiyle büyük üne kavuşan Steve McCurry’nin tarihe tanıklık eden fotoğrafları, burada Diyarbakır’ın en tarihi simgelerinden biri olan Keçi Burcu ile birleşiyor. McCurry’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde çektiği ve insanları çarpıcı biçimde anlatan 51 fotoğrafı sergileniyor burada. Ünlü fotoğrafçının son 30 yıldaki işlerine yer verilen sergide; Sri Lanka’ya seyahatiyle başladığı ‘’Muson Yağmurları’’ projesinden, Uzak Doğu ve Ortadoğu ülkelerine yaptığı seyahatlerde çektiklerinin yanı sıra, Körfez Savaşı, 11 Eylül, Beyrut İç Savaşı, Sovyet Rusya-Afganistan gibi tarihi olayları gözler önüne seren fotoğraflar yer alıyor. Ayrıca, sanatçının İstanbul’da çektiği fotoğraflar ile Ara Güler’in portresi de görülmeye değer parçalar arasında.
HALKIN İLGİSİ YOĞUN
İlk günden dikkatimizi çeken, Diyarbakır halkının etkinliklere yoğun ilgi göstermesiydi. Özellikle öğlen sokaklarda görülen kalabalık sayısı, saatler ilerledikçe artıyordu. Festivale yalnızca Diyarbakırlılar değil, çevre illerden çok sayıda vatandaşın geldiğini de gözlemledik. Festivalde çocuklar da unutulmamış. Hançepek Meydanı’na geniş bir çocuk şehri kurulmuş. Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi, Prof. Dr. Aziz Sancar Bebek ve Çocuk Kütüphanesi ve daha birçok noktada tiyatro oyunları, eğlenceli ve eğitici atölye çalışmaları, sahne gösterileri planlanmış. Terörden temizlenen Diyarbakır, artık adını hak ettiği gibi kültürle, sanatla dünyaya duyuruyor.