06 Temmuz 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Süreklilik ve kopuş

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Tarihçi Eric Hobsbawm 19. asırda dünyanın belli başlı devletlerinin olağanüstü başarısının kendi halklarını silahsızlandırmak olduğunu söyler (Hobsbawm, 2000). Silah edinme ve kullanma yetkisi evreler halinde devletlere devredilir. Düzenli ordular bu devlet tekeli sayesinde kurulur. Tabiiyet ilişkileri değişir. İnsanlar artık kendi senyörlerine, aristokrat sınıflara, ağalara beylere değil, birer yurttaş olarak doğrudan kendi ulus-devletlerine bağlanırlar. Üç temel ihtiyaç; güvenlik, sağlık ve eğitim artık devlet tarafından karşılanacaktır. Bu gönüllü ve zorunlu bağlılık modern devletin oluşmasını, zamanla “demokrasi” denilen parlamenter yönetim sistemlerine geçilmesini sağlar.Marx’a göre tarih ancak bir bütün olarak ele alındığında çözümlenebilir. Mesela Napoleon Savaşları’nın (1800-1815) bütünlüğü, burjuva devriminin Avrupa’ya yayılarak feodal ilişkileri çözmesini, 1848 devrimlerinin maddi ve kültürel koşullarının Wagner ve Bethooven’ın müziği eşliğinde hazırlanmasını ifade eder. Böyle bakmazsak, geriye Napoleon’un ihtirasları, fettan Josephine’e olan aşkı, yüce idealler, İspanyolların direnişi, Goya’nın üzücü katliam tabloları gibi şeyler kalır. Bizim bütünlüklü bakışımızı post-modern tarihin “kavanoz dipli dünya” anlayışından ayıran budur. Bu bütünlüğün iktisadi bir altyapısı vardır. Nitekim Marx ve Engels, “Alman İdeolojisi” adlı kitapta şu tanımı yaparlar: “Tarih, her biri kendinden önce gelen kuşaklar tarafından kendisine aktarılmış olan malzemeleri, sermayeleri, üretici güçleri kullanan farklı kuşakların art arda gelişinden başka bir şey değildir.”
BELİRSİZLİKTarih söz konusu olduğunda süreklilikler ve kopuşlar önem kazanır. Hobsbawm yakın dönemde üç kopuş olduğunu söyler. Bu kopuşlar I. Dünya Savaşı sonrasında, II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, nihayet Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra gerçekleşmiştir. Hobsbawm bu kopuşları kıyaslar ve uzun vadede en büyük etkiyi üçüncü kopuşun yaratacağı kanaatine varır. Gerçekten de Rusya’nın kapitalizme geçişinin ilk kurbanı iki sistem arasındaki rekabetin yarattığı “sosyal refah devleti” anlayışı, ikincisi ise güvenlik olmuş; sosyalist sistemlerin çöküşüyle birlikte kapitalizmin ve emperyalist yağmacılığın freni patlamıştır. Hobsbawm, daha 2000 yılında “dünyanın, Romanya’dan başlayıp Çin’e kadar uzanan kısmının siyasi yazgısı(nın) dramatik bir belirsizlik içinde” olduğunu söyler (s.57).
İKİ DEĞİŞİKLİKBu belirsizlik içinde, gene Hobsbawm’a göre, iki önemli değişiklik olur. Birincisi, devletlerin 19. asırda sağladıkları silahlanma tekelinin kırılmasıdır. Bazı silah türlerinin, bomba yapım malzemelerinin vs kolaylıkla edinilmesi, devletlerin silah tekelini zayıflatmış, siyaset alanını, hatta rejimleri etkileyen önemli bir değişken haline gelmiştir. Buna paralel olarak, yurttaşlar kendi ulus-devletlerinin yasalarına geçmişe kıyasla daha az itaat etme eğilimi göstermektedirler. Pazarların, enerji kaynakları ve güzergâhlarının ele geçirilmesi için verilen mücadele (emperyalist paylaşım) sürecinde teknolojisi, endüstrisi ve örgütlenme kapasitesi zayıf olan uluslar ya dağılmakta ya da bağımsızlıklarını kaybederek kaynaklarını, askerlerini, pazarlarını daha güçlü olan devletlere açmaya zorlanmaktadırlar. Ancak bu, tek bir emperyalist gücün ya da yeni bir imparatorluğun (Negri ile Hard’ın 2001’de anlattıkları türden) oluşumunu göstermez; Hobsbawm, dünyanın geniş alanlarının genel olarak endüstrileşmesiyle birlikte ABD’nin güç kaybedeceğini; dünyanın bazı bölgelerindeki (Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika) durumun daha ziyade Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra merkezi bir otoritenin kalmadığı 5. asrın Avrupa kıtasını andırdığını söyler. Süreklilikler ve kopuşlar tekil ulus-devletler için de geçerlidir. Mesela Türkiye için 24 Temmuz 1908 devrimi, Cumhuriyet’in ilanı (29 Ekim 1923) ve onu izleyen “arasız” devrimler, 1961 Anayasası, bir sürekliliği ifade eder. İşbirlikçi gericiliğin sessiz karşı-devrimi ise bu süreklilikte meydana gelen bir kesintidir. Bu kesintinin bir kopuşa dönüştüğünü şimdilik söyleyemeyiz. Tam bir kopuş halinde, iç savaş, işgal ve parçalanma gibi felaketler kaçınılmazdır. Kesintiyi sona erdirip devrimleri sürdürmekten başka çözüm yoktur.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019