Suri-Arabi milli davasında Kürt Kadri Cemil
Kadim adıyla Diyar-ı Bekir’de (Diyarbakır) geleneksel Arabi mimarisinin tüm özelliklerini sergileyen muhteşem bir konağı ziyaret etmenizi öneririz. 2010 senesinde başlayan restorasyon dört sene sürdü ve eski haline getirildi. Bugün Kent Müzesi olarak misafirlerini ağırlayan bu konak bölgemizin tarihine damga vurmuş Cemil Paşa ve aile efradının ikametgahıydı. Diyar-ı Bekir’in kadim yerleşkesi Sur içinde etrafı surlarla çevrili bu devasa konak 1887’de inşa edilmiş. Bu eseri inşa ettiren Osmanlı memuru ve toprak ağası Kürt Cemal Paşa 1902’de vefat etmiş. Aileye soyadını (Cemil Paşazadeler) veren Cemil Paşa’nın ataları Azizan’lar (Azizler) Diyar-ı Bekir’e 16. yüzyılda Cizre (Cezire-Ada)-Silopi bölgesinden gelmişler. Bu Konağın sahibi ailenin üyesi ve sakini Ferda Cemiloğlu ile yapılan özel söyleşide, “Cemil Paşa Konağı’nın Bir Sakini Olarak Tarih” adıyla diyarbakırhafizasi.org adlı sitede, mekân ile ilgili ayrıntılı bilgi vermektedir.
KÜRDİ AİLE KONAK YAŞAMI
Osmanlı sarayı ile iltisaklı olan ve korunan bu Kürdi aile Konak yaşamı, hizmetkârları, marabaları, ırgatları, fellahları (çiftçiler), onlarca silahlı koruyucuları ile İstanbul veya İzmir’in Türki saray ve konak yaşamından, Halep, Şam, Bağdat ve Beyrut’un Arabi saray ve konak hayatından farksız bir hayat sürdürmüşlerdi. Kadınları, kızları, erkekleri dönemin moda, eğitim, kültür, siyaset ve ticaret merkezleri olan Paris, Zürich, Berlin, Londra, Viyana, Roma gibi Avrupa ülkelerinden esinlenmişlerdir. Mahalli giyim kuşamları klasik Arabi şeyhleri misalidir. Zaman içinde Avrupai giyim tarzı ve sosyal aktiviteler ön plana çıkmış. Önceleri geniş toprak sahibi sıfatıyla Osmanlı devletinin memuru ve paşası olan Cemil Paşazadeler Feodal-Bey ya da Dere-Beyi olmuşlardır. Bu siyasi-iktisadi-dini otorite Osmanlı döneminde, önce devlet görevlisiyken sonraları kendi başına buyruk kesilerek Anadolu’da devlet gücüne karşı gelmiştir.
SINIFSAL KARAKTER
Merkezi otorite ne kadar muktedir ve cazibe merkezi ise yerel yönetimleri elinde tutan bu ailelerin başları merkez kudrete bağlı ve itaatkârdır. Sınıfsal karakteri kaypak, fırsatçı (oportünist) ve menfaatçi olduğundan müstevli yeni otoriteye bağlılık ve iş birliği tamahı sergiler. Bu sınıf için ailenin Kürdi, Türki, Arabi, Farisi, Çerkez, Mesihi, Musevi, Sünni, Alevi, Dürzi olması birlikte çalışmalarına, dayanışma içinde bulunmalarına ve evlilikler yapmalarına engel değildir. Mühim olan bunların hükmettiği alttaki sınıfların bir araya gelmemeleridir. Birçok kesim gibi dönemin Avrupası’nda son imparatorlukları (Osmanlı, Rus ve Alman-Avusturya İmparatorlukları) yıkmak ve yerine etnik ve mezhep kökende uydu devletler kurmak niyetiyle daha çok teşvik edilen ve desteklenen düşünceler Cemil Paşazadeleri de etkisi altına almış.
Daha önceleri tâbi oldukları Sultan Abdülhamid’e karşı İttihat ve Terakki hareketini desteklemiş. Ardından Türki, Arabi, Kürdi, Ermeni, Çerkez ve daha birçok etnik kökeni içinde barındıran İttihat ve Terakki Cemiyetine Türkçü topluluk ağır basınca diğer etnik kökenliler ikiye bölünmüş. Bazıları Türkçü hareketi içinde yer almış diğerleri ise kendi etnik kökeni temsil eden faaliyetlerde görev almış. Hem konumlarını değişen koşullara uygun tahkim edip daim güçlü kılmak, hem de olur ise kendi yerel otoritesini daha nüfuzlu bir devlete taşımak için İngiltere ve Fransa ile ilişki kurulur. Bu hareketin öncüsü Cemil Paşa’nın oğlu Kadri Cemil’dir. 1891’de Diyar-ı Bekir’de doğmuş. Amcaları Ömer ve Ekrem Cemilpaşa’nın Kürt siyasi hareketlerinin hem bölgede hem de Avrupa’da tanınması için ortaya koydukları çaba büyüktür.
ŞEYH SAİT İSYANI
1925’te İngiliz ve Fransızların teşviki ile başlayan Kürt Şeyh Sait kalkışmasına destek veren Cemilpaşazadeler İstiklal Mahkemelerinde idamla yargılanmış. Sonrasında Burdur’a sürgün edilmiş. Buradan 1929’da Diyar-ı Bekir’e dönmüş. Burada, 1927’de Lübnan’da Fransızların desteği ile kurulan Kürt Milliyetçi Örgütü ‘Hoybun’ ile ilişkiye geçmiş. Mustafa Kemal hükümeti üzerine gidince aynı yıl Fransa idaresindeki Suriye’ye iltica etmiş. 1933’te Türkiye vatandaşlığından çıkarılmış. Suriye’de Fransızların desteği ile Irak, Türkiye ve hatta İran’daki Kürtçü hareketlerin faaliyetlerine aktif katıldı. Ancak Fransızların Suriye ve Lübnan’daki Hristiyanları ile birlikte kendisi ve yandaşlarını Suri/Arabi Milli Mücadelesine karşı kullanmak istediğinde itiraz etmiş ve antik kent Tedmor’a (Palmirya) sürgün edilmiş. Hafız Esad’ın iktidarda olduğu Şam’da 26 Kasım 1973’te vefat etmiştir. Mezarı, Muhiddin El-Arabi’nin mezarının olduğu Rükneddin (Dinin Rüknü) veya Hay El-Akrad-Kürtler Mahallesi’ndedir. Yazıyı kaleme aldığımız tarih olan 26 Kasım onun ölüm yıldönümüne denk geldi. Tesadüf mü tevafuk mu?
YENİ ÇAĞ GAZETESİNİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Her ne ise medyamız birkaç gündür Moskova’da Lavrov ile bir araya gelen YPG/PKK heyeti üzerine haber yapmaktadır. Bu konuda oportünizmin daniskasını sergileyen gazete Yeni Çağ. Lavrov ve Rusya’ya sahte milliyetçi sloganlarla saldırıyor. Neden samimi olmadığını arz edelim! YPG/PKK HDP Eş-Başkanların ifadesiyle “HDP’nin onuru ve sırtını dayadığı örgüt”. Henüz milliyetçi kesimi ürkütmemek için CHP üzerinden ittifak yaptığı HDP’nin dolaylı müttefiki İyi Parti’nin sözcüsü Yeni Çağ gazetesi bu konudan rahatsız değil. Ve de sanki Rusya’nın Türkiye’nin tercihlerini, politikalarını ve kararlarını benimsemek ve kabul etmek gibi bir zorunluluğu varmış gibi taleplerde bulunuyoruz. Bu düpedüz ikiyüzlülük ve riyakarlıktır. Rusya’nın bu siyasetini gerçek yurtsever milli yazarlar eleştirebilir. Ki birçok yazımızda Rusya’nın YPG/PKK flörtünü, kendince haklı sebepleri bile olsa, neden yaptığını taktiksel sebeplere de dayandırsa, eleştirdik ve eleştiriyoruz.
LAVROV’LA GÖRÜŞMEDE O DA VARDI
Ancak hükümet, “Rusya Kırım’ı işgal ediyor” diyecek, Rusya’nın düşmanı Ukrayna ile aşna fişne olacak, Kiev’e silah satacak, Rusya ve dostlarını hedef alan NATO’nun mensubu ve yoldaşı olacak, Rusya ve Esad tarafından terör örgütü olarak kabul edilen başta ÖSO/SMO ve türevlerini hükümetimiz koruyacak, kollayacak, besleyecek ve Suriye’de özerk bölgeler sahibi olmalarını sağlayacak, bütün bunları Rusya içine sindirecek. Bu yoğurdun bolluğu hangi devletin heybetinde var? Ayrıca bütün bu gazetelerin ilk sayfadan verdiği bu buluşmanın fotoğrafında yer alan SDG/SDM olarak pazarlanan ama aslında YPG/PKK’nın kontrolünde olan heyetin temsilcileri üzerinde duruluyor. Bunların üzerinden Rusya’ya ayar veriliyor. Hâlbuki Lavrov’un solunda üstte anlattığımız Cemil Paşazade ailesinin mensubu olan torun Kadri Cemil (Kadri Fuat Cemil) de vardı.
KADRİ CEMİL NE DİYOR?
1952’de Şam’da doğmuş. 1984’te Moskova Üniversitesi İktisat Bölümünde Doktora yapmış. Kendisini “devrimci” ve “Marksist-Leninist” olarak tanımlamış. Suriye olaylarından çok önce muhalif Halkın İradesi Partisi’nin kurucu Eşbaşkanlarından biri. Siyasi çalışmaları yanında ticaret ile uğraştı. Uluslararası Reklam ve Basın Şirketinin yüzde 51 hisse sahibi olup payının değeri 26 milyon Suriye lirasıdır. 2012’de, olayların başladığı tarihten bir sene sonra, kurulan yeni hükümette yer aldı. En çok eleştirdiği ve başına geçmesi halinde köklü reformlar yapacağını söylediği ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı oldu. Gidişatın kötüleşmesi ve Suriye’de devletin ayakta kalmasının mümkün olmadığına inandığı bir dönemde, birçok bürokrat gibi, kapağı Moskova’ya attı. Devamsızlıktan görevinden alındı. Suriye’ye dayatılan terör savaşında Suriye’nin etnik ve mezhep temelinde bölünmesine taraf olmadı. Moskova’da Lavrov ile yapılan görüşmeler üzerine Kuzey Irak merkezli Rudaw gazetesine verdiği röportajından aktaralım:
“Müzakere âdemi merkeziyetçilik ile merkeziyetçilik arasında yeni bir dengeden bahsediyor. Ne federalizmden, ne âdemi merkeziyetçilikten ne de özerklikten bahsedilmiyor. Ama başka da hiçbir yerde olmayan yeni bir dengeden bahsediyor… Belgede federalizm, âdemi merkeziyetçilik veya özerklikten bahsedilmiyor… Ruslar çözümün tek yolunun 2245 sayılı karar uyarınca gerçekleşebileceğini belirtiyorlar ve tüm Suriyelilerin de sürece dâhil edilmesini savunuyor… Bu nedenle Rusların anayasa yazdığı şeklindeki sözler boşlukta dolaşıyor. Ruslar Suriye’nin iç meselelerini Suriyelilere bırakıyor... Eğer onlar buna karışırlarsa tıpkı Amerikalılar gibi başka halkların iç işlerine karışmış olurlar. Macron gibi Lübnan’a gidip siyasi bir çözüm dayatmış gibi olurlar… Moskova’nın Türkiye ile Suriyeli Kürtler arasında arabulucu olmaya hazır olduğu belirtiliyor. Ben bu bilgiyi basından edindim. Bu şartlarda Rusya’nın böyle bir rol oynamaya layık olduğunu düşünüyorum.Size söyleyeyim, bu müzakere metni tamamen Suriyelilerin kendi arasındaki bir müzakere belgesidir, eksiksiz bir imtiyazdır. Ruslar da imzaladığımız güne kadar bu müzakereden haberdar değildi.
‘REJİMİN YIKILMASI ESKİ MESELE’
“Ruslar için güney sınırlarının huzurlu olması çok önemlidir. Huzur olması için de o bölgede yaşayan halkların güven ve huzur içinde olması gerekiyor. O bölgenin tüm sorunlarının çözülmüş olması gerekiyor. Bunun yanındaki diğer tüm sorunların çözümünün de Ruslar açısından önem teşkil ettiğini görüyorum. Siyasi ve ulusal meseleler de dahil. Gördüğünüz gibi Suriye’nin IŞİD tarafından işgal edilmesinden çekindiği için Suriye’ye müdahalede bulundu. Bu nedenle Ruslar için bölgedeki tüm etnik farklılıklar arasındaki sorunların siyasi ve barışçıl çözümü önem taşıyor… Rejimin devrilmesi çok eski bir mesele. Kimse rejimin yıkılmasından bahsetmiyor. Söz konusu olan 2245 sayılı kararname ve geçiş sürecidir ki tüm taraflar bu sürece dahildir. Tüm farklı taraflar arasında ortak çalışabilecek bir yönetimin kurulması meselesidir. Bunun temel taşı ordudur, ordu tek meşru silahlı güçtür… Ulusal sloganlar atan kimselerden daha çok halkıma hizmet ettiğime inanıyorum.”