Suriye bizim komşumuzdu, şimdi kimle komşu olacağız
Suriye direnmedi mi? 13 yıldır iç savaş veriyor. Varını yoğunu alana sürdü.
Yalnız kaldı.
ABD ve bütün Atlantik sistemi ambargo uyguladı.
Başı dik, onurlu, bağımsızlıkçı, anti-emperyalist bir halkı vardı.
Çok direndiler.
Rusya dışında yanlarında kimse kalmadı. Bir de İran. Türkiye bir var, bir yok. Elbette Vatan Partisi kadim dostunu, ezeli düşmanını her zaman bildi.
Çok gayret ettik.
Saydıklarımızın hepsi emperyalizmin hedefindeki ülkeler. Ambargolu. Kimi de ambargo tehdidi altında.
FİLİSTİN’İN HAS DOSTU
Suriye, Arap ülkeleri arasında örnektir. Filistin’in başından bu yana has dostu. Kapılarını, kıt kaynaklarını ve olanaklarını ardına kadar açtı.
İlk 2008’de gittim. Sonra kaç kez. Şam, Halep, Lazkiye, Golan, köyleri… Kentleri… Sokakları… Mahalleleri…
Akademik, üst düzey siyasi, dini, iş ve sanat çevreleriyle basınla çok yakın görüşmelerimiz oldu. Vatan Partisi başkanlığında Beşar Esad’la yapılan uzun özel görüşmede de heyette yer aldım. Televizyonlarda programlara katıldım, demeçler verdim.
Üniversitelerinde tebliğler verdim, Türkiye’den bir grup kadın milletvekilleriyle birlikte kadın yöneticiler tarafından ağırlandık, sorunlarımızı paylaştık, çözümlerini konuştuk…
En üst düzey siyasi yöneticileri arasında ne çok kadın vardı. Üniversite rektörleri, sanatçılar, iş kadınları…
Kişilikli, kendine güvenli, neşeli… Gece yarısı tek başınıza dolaşabilirsiniz, biri orda orucunu bozarken, Hristiyan bir vatandaş içkisini yan masada içer, birbirine yan gözle bakan yoktu.
SURİYE ARAP BİRLİĞİ’NİN LİDER ÜLKESİYDİ
Suriye, Arap Birliği’nin lider ülkesiydi.
Zengindi. Üreticiydi. Tüccardı. Sanatçıydı. Enerji kaynaklarına, petrole sahip bir tarım ülkesi. Sömürgeciliğin körelttiği, sınırlarını kalemle masa üstünde çizdiği birçok Arap ülkesine göre devlet geleneği, kültürel ve sanatsal birikimi olan bir ülke. Ticaret odası başkanıyla yaptığımız bir görüşmede demişti ki, “Kaldıralım sınırları, temizleyelim mayınları birlikte elbirliğiyle, ekelim biçelim, alalım verelim, satalım…”
NE GERÇEKÇİ HAYALLER KURDUK
Dönerken ne hayaller kurmuştum.
O dönemde tekstilimizi mahvetmişlerdi. Birer birer büyük üreticiler batıyordu. Suriye’nin müthiş bir iç pazarı vardı. O pazara girmek bütün Arap Birliği piyasasına girmek anlamına geliyordu. Atlantik sisteminin iki de bir küstahça deliğe süpürülme tehditleriyle hizaya getirilmeye çalıştığı bir Türkiye yüzünü Asya’ya dönse ekonomisini nasıl da coştururduk.
Yazdım.
Kastamonu’daki sarımsak üreticim bile heyecanla aradı. Nasıl bağlantı kurabilirim diye.
Sınırı geçer geçmez bölge kentlerimizden zır zır telefonlar gelirdi. Aman ne olur yine gidin… Aman ne olur işin ucunu bırakmayın… Çaycısı, çorbacısı, TIR’cısı, bavulcusu… Öyle demeyin bölge halkı açısından o kadar önemli bir ekonomik katkıydı ki! Üstelik ailelerin yarısı orda yarısı burda… Ne güzel kucaklaşıverirdik.
LAZKİYE’YE NAZARIM MI DEĞDİ
Lazkiye’ye nazarım mı değdi acaba.
Kıskanmıştım.
Turizm cıvıl cıvıl… Tesisler… Binalar…
Hemen bizdeki uzantısı dünyanın sayılı sahillerinden biri Samandağ kumsalı. Akdeniz’in en güzellerinden biri. Cannes’a kim bilir kaç basar.
Öyyle kuzu gibi yatar. Naylon torbaların uçuştuğu sahil… Bütün bölgeyi doyurur
---
İşte böyle… Suriye’nin bu hallere düşüşü beni çok derinden etkiler.
Bir ülkenin adım adım nasıl harap edildiğini gördük.
Ellerimizden kaydı gitti.
11 günde mi…
13 yıl az değil.
10 bin kişilik Cumhuriyet Muhafızları.
İyi yetişmiş bir güç.
Aç bırakıldı.
TÜRKİYE İSTESEYDİ DURDURABİLİRDİ
İnsanlar yerlerinden edildi. Can güvenlikleri kalmadı.
Türkiye isteseydi durdurabilirdi. Planları bozabilirdi.
Bugün de Türkiye isteseydi HTŞ’yi durdurabilirdi.
İdlib’deydi.
Artık Şam’da.
İsrail ve ABD denetimine girdi.
Suriye bizim komşumuz. En uzun sınırımızın olduğu komşumuz.
Şimdi kimle komşu olacağız.
Ne yapacağı belli olmayan selefi bir yönetimle.
SAATLİ BOMBA
Güçlü olamayacağı kesin. Zaten onun için seçildi. Suriye çok mezhepli, dinli, etnik kökenli bir toplum. Kimin denetimine girecek. Saatli bomba.
Davutoğlu da bayram edenler arasında. Emevî Camiinde namaz hayali gerçekleşmiş. 11 yıl önce cebinde ABD reçeteleriyle gitmişti. Esad kabul etmedi. “Eğer bunu yaparsam ülkemin bölünmesi anlamına gelir.” demiş. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in liderliğinde giden Türkiye heyetine aktarmıştı. Ondan sonra kardeşliğimiz bozulmuş.
Sonraki süreçte ABD çift taraflı çok uğraştı. Suriye ve Türkiye’nin yeniden bir araya gelmemesi için…
Demek ki çok tayin edici!
Bir ABD heyetinin gittiğini, Esad’la görüş-tükleri ABD basınında yer aldı. Kabul etmemiş önerilerini. Ondan sonra harekât başlamış.
KİM KAZANDI
Keşke… Hiç olmazsa şimdi durdurabilseydik bu ABD-İsrail planlarını.
Deneyimli bir Silahlı Kuvvetlerimiz var.
Baş edebilirdik.
İşte o zaman biz de sınırlarımızın güvenliğini gerçekten sağlardık. Suriye, İran’la birlikte, Rusya’yı da yanımıza alırdık… Ambargolarını başlarına çalardık… Terörün kökünü kazırdık. Zenginliklerimizi paylaşırdık. Kimselere el avuç açmazdık.
Uluslararası uzmanlar diyormuş ki, “400 milyar dolarlık inşa faaliyetinin mimarı Türkiye olacakmış.”
Vaktiyle çok çağırdılar.
O zaman gerçekçiydi. Ülkenin sahibi Suriye’ydi. Şimdi verirler mi…
“İki kazanan ülke” olmuş.
Suriye ve Türkiye…”
Bir gazetemizin başlığı!
---
Suriye ve Türkiye…??
ABD ve İsrail…??
Hangisi kazandı??
İnsan aklıyla alay eder gibiler.
ABD ve İsrail… Türkiye’nin kazanmasını ister mi…
Türkmenili ya da eli… Gibi bir parmak bile değil çay kaşığı artığı acı bal…!
Bir yandan da basın teröre güzellemeler yazıp duruyor.
---
Ne diyeceğiz bu halka, emekliye, işçiye, madenciye, sanayiciye, çaycıya, çorbacıya…
Ne yüzle bakacağız.
İçim yanıyor.
Yeter artık.
Görev bizi çağırıyor!
DİLİMİZ MÜZİK OLACAK, SÖZÜMÜZ SÖZ OLSUN
Değerli orkestra şefimiz İnci Özdil, Vatan Partisi Merkez Karar Kurulu üyesiydi. 2016 Kasım’ında Şam’da havan toplarının gürültüleri altında Suriye Ulusal Senfoni Orkestrası’nı yönetti, bir dostluk konseri verdiler. Suriye Devrim Gazetesi Saura, İnci Özdil’in “Müzik, dünyayı birleştiren tek dil olarak kalacaktır” sözlerini manşete taşıdı.
Konser Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe” adlı eseriyle başladı. Daha sonra Öncü Gençlik Genel Yönetim Kurulu üyesi Onurcan Çağatay’ın da solist olarak yer aldığı Alexander Arutunyan’ın Trompet Konçertosu seslendirildi. Konser Beethoven’in askerler için yazdığı 7. Senfoni’yle bitti.
Sanatçılar konser sonrası birbirleriyle kucaklaştılar. Türkiye’de bir konser için sözleştiler.
Gün gelecek, göreceksiniz… Sözümüzü yerine getireceğiz.
Suriye’de böyle gitmez.
Birlikte çok güzel konserler vereceğiz.
Hak ediyoruz!
KUVVET LAZIMDIR, BİZ KUVVET YAPABİLİRİZ!
21 Aralık 1937’de Suriye Başbakanı Cemil Mardam Türkiye’ye gelmişti. Hükûmetle temaslarından sonra Cumhurbaşkanı Atatürk’ün o gece Karpiç Lokantası’nda konuğu olur.
Atatürk “Suriye halkını muhabbetle selamladıklarını ve Türkiye’nin Suriye’yi bağımsız ve mesut görmekle bahtiyar” olacağını söyler. Uzun bir konuşma yapar. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.30, s.119-123.) Bir bölümü dünyaya yeniden duyurmak için aktarıyorum:
“Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye devlet, millet ve Başvekili'yle yapacağı hareket, dostluk ve kardeşlik olacaktır. Bunu ben bütün dünyaya açıkça söylüyorum. Dostlarımız da açıkça söylesinler. (…) Fakat daima Türkiye Cumhuriyeti'nin arzu ettiği şey, Suriye'nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir. Fakat, her halde bağımsız bir Suriye İslam devleti kurulmalıdır. Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye'yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. Bu, sizin enerjinize kalmış bir iştir. Eğer Suriyeliler isterlerse ben bunu yapacağım. Fransızlar bizimle ve Suriyelilerle dost olursa, tabii daha iyi olur.
Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modem ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur. Suriyeliler böyle düşünmelidirler.
“Ben Suriye'yi bilirim. Gençliğimde Şam'da bulundum. Sürgün olarak, Abdülhamit zamanında. Suriye'nin daha birçok şehirlerinde de yaşadım. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu'ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu'da idim. Ben Talat Paşa'ya teklif ettim. Suriye'ye, Irak'a bağımsızlık veriniz dedim. Talât Paşa "Bunu başkasına söyleme, seni asarlar" dedi. Fakat yapılacak şey bu idi.
Eğer yapılsa idi bugün Türkiye, Suriye ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye. Belki çok karmakarışık şeyler oldu. Suriyelileri, Iraklıları yanlış yollara sevk eden vaziyetler oldu. Fakat artık bunlar değişti. Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım. Fakat benliğimizi kaybetmeyelim.
BAĞIMSIZLIĞIMIZA HÜRMET ETSİNLER
“Onlar da artık bizim varlığımızı, kıymetimizi anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler. Onlar bizi köle olarak kabul ederlerse bundan Sayın Suriye Başvekili elbet memnun olmaz. Emir altında olamayız. Bunu Suriyeliler tahakkuk ettirecektir. Ettiremezlerse hiç olurlar. Fakat bu tahakkuk ederse büyük ve şerefli bir mevki alırlar. Açıkça söylüyorum. Suriye devleti, milleti, Başvekili vardır.
BİR FRANSIZ GENERALİ SURİYE MİLLETİNE HÜKMEDEMEZ
“Ben çok hassasım. Ben makul olmayan şeyleri kabul etmemiş olmakla iftihar duyarım.
Bir Fransız generali gelsin bütün bir millete hükmetsin. Suriyeliler henüz olgun değilmişler. Fransızlar acaba ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih maalesef yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmelen medeni iken acaba Fransızlar ne vaziyette idi?
ÇÖZÜNÜZ KOPARINIZ O BAĞLARI
“Daha birçok meselelerimiz vardır. Fakat ve maalesef bunların ortaya konulması için kuvvet lâzımdır. Biz kuvvet yapabiliriz. Türkiye kuvvetini kurmuştur. Suriye de mükemmelen kuvvet yapabilir. Fakat Suriyelilerin ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o bağları! Biz Türkler, sizi seven dostlarınızız.”