23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Suriye için savaş yeni başlıyor

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Suriye’de savaş bitti. Biraz İdlib öbür tarafta Fırat’ın Doğusunda mevcutolan sorunlar dışında mesele kalmadı” demişti.

Bu kanaatini Eylül 2019’da açıklamıştı. 15 Eylül 2019 Bay Lavrov’un bu ifadesine cevaben, “Bay Lavrov, Suriye’de savaş henüz bitmedi” başlığıyla Suriye için savaşın neden henüz bitmediğini izah etmiştim. “Bay Lavrov zaten meselenin kralı İdlib ama özellikle Fırat’ın Doğusu yani Kuzey Suriye. Suriye savaşının planlanması zaten bu amaç içindi. Bu sebeple bu mesele hal olmadan Suriye’nin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini, egemenliğini nasıl sağlayacaksınız? Bunun için savaşmadan Suriye’deki savaşın bittiğini ilan etmek, mevcut statükoyu kabullenmektir ki bu mevcut durum da Suriye toprağının bütünlüğünü sağlamaz aksine paramparça eder.” diye yazmıştım. Aradan geçen 2 sene bu tespitimizi haklı çıkardı.

ŞAM ONAYLAMAZ

Suriye’nin arz ettiği şimdiki tablo ABD, Türkiye, İsrail ve Rusya tarafından ‘yetmez ama evet’ babında kabul edilebilir. Ama ve lakin bu tablo Şam’dan onay almaz. Bunu kabullenmesi kendi ölüm fermanının altına imza atması ile eşdeğerdedir. Evet, Suriye’ye bu savaşı dayatanların başarı hanesine önemli kazanımlar yazıldı. Suriye milletinin ayarlarında ciddi bir tahribatta bulundular. Milleti, etnik, mezhep, aşiret, kabile ve anarşist bir âdemi merkeziyetçilik programıyla bunalttılar. Ancak Suriye’nin yeniden farklılıkların birliği temelinde bir güçlü millet olabilme imkânı gayet mümkündür. Zira Suriye milleti bu çalışmalara yabancı değil. Bağışıklığı var. Suriyelilerin nüfuzlu ve âleme nizam veren devlet ve imparatorlukların mirasının genetik kodlarına nakşedilmiş olması; Musevi-Mesihi ve Muhammedi itikadın dünyanın en etkili lisanı Arabi’nin medeniyetinde harmanlanmış olması; yakın tarihte, bundan tam 100 sene önce Fransız ve İngilizler Ruslarla birlikte Suriye’yi, Yahudi, Ortodoks Mesihi (Filistin), Marunî (Lübnan), Alevi (Lazkiye), Sünni (Şam, Halep ekseni), Ortodoks Mesihi (Humus), farklı kökenli Arap aşiretleri, Süryani, Keldani, Kürt(El-Cezire), Dürzi (Horan Bölgesi, Süveyda) temelinde parçalamak istediler.

EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞ

Anadolu coğrafyası Milli Kurtuluş Mücadelesinin başladığı tarihle aynı döneme denk düşen Şam coğrafyası Milli Kurtuluş Mücadelesi bu haritayı yırttı attı. Şüphesiz müstevli düşmanla iş birliği yapıp bu haritaya onay veren mahalli gafiller mevcuttu. Bu harita özellikle toprak ağalarının, feodal beylerin ve Batı’nın sermayesi ve sanayisinden nemalanmak isteyen tüccarların siyasi iştahını kabarttı. Ancak Sünni’si, Alevi’si, Mesihi’si, Dürzi’si, Arabi, Türkmen’i, Kürdi, Süryani’si hülasası Suriye Kuvva-i Milliye (Milli Kuvvetler) mensupları emperyalizme karşı ortak bir vatan ve milletin kuruluşu için askeri ve siyasi mücadele başlatır. Bağımsızlık savaşı noksan tamamlanır.

Zira Suriye’nin ana gövdesinden koparılan Filistin, Ürdün ve Lübnan bağımsız devletler olarak tanınır. Bu ülkelerde önce Fransa ve İngiltere’ye bağımlı ardından ABD’ye tabi uydu hükümetler inşa edilir. Bunların arasında tabi olmak yerine kendi ajandasını ikame etmek isteyen Siyonist Yahudi devleti İsrail nüfuzlu devletlerin desteği ve dostluğunu kabul etmekle beraber esasen onların üstünde de bir hâkimiyet kurmak istemektedir. Uluslararası muktedir finans holdinglerinin yoldaşlığına ve itikat birliğine haiz olan İsrail devletinin yeni Başbakanı Naftali Bennett’in samimi itiraflarıyla tüm Âlemin karanlığına ışık ve yeryüzünün tanrısı olacak bir devlet olmayı arzulamaktadır. Lübnan ve Ürdün ile tarihi kader birliğine ve birçok ortak paydaya sahip olan Suriye’nin varlığına en büyük tehdidi Naftali Bennett zihniyeti oluşturmaktadır. Bu sebeple Suriye-İsrail savaşı sadece bir hudut ve toprak meselesi değildir. Olmak veya olmamak sorunudur.

Çünkü Naftali zihniyeti son merhalede Suriye ile yan yana yaşama ve kazan-kazan anlayışını kabul etmez. Buna mukabil İsrail’in bu topluluğu Suriye’nin kendileri ve amaçları için ciddi bir meydan okuma ve tehdit olduğunu bilmektedir. Bu sebeple ya Suriye yok edilecek, ya İsrail’in bu zihniyeti rafa kaldırılacak ya da İsrail’e aklıselim, bir arada yaşama kültürüne saygılı, diğer milletlerin menfaatlerini de gözeten dini taassuptan münezzeh bir hükümet ve terbiye hâkim olacak.

BATI’NIN YENİ SURİYE SEFERİ

Naftali Bennett zihniyetine hizmet eden Amerikalı ve Batı Avrupalı siyasiler ve efendileri 100 sene önce kısmen başarılı oldukları Suriye’yi parçalama projelerini 2011’den sonra yeniden uygulamaya koydular. Eksik bıraktıkları işi bu sefer tamamlamak niyetindeydiler. AKP hükümeti sayesinde Suriye milletinin bünyesine mezhepçi zehri enjekte ettiler. Sahada desteklenen dini-dar örgütlerin en büyük özelliği İslam örtüsü altında mezhepçi bir mikro milliyetçiliği yaygınlaştırmasıdır.

AKP’nin kontrol ettiği bölgelerde açılan okullarda kullanılan müfredatlarına bakmamız yeterlidir.

ABD, İsrail, Fransa ve şürekâsının desteklediği PKK sayesinde etnik tahribatı dayattılar. Rusya Şam merkezi bünye ile iş birliğine ehemmiyet verirken, hem dinci hem de YPG/PKK ile de görüşmelerini devam ettirdi. Suriye sahasında en kazançlı taraf oldu.

Menfaatine uygun düşen herkes ile görüşmektedir. Moskova çekim merkezli siyasetine uygun olarak Suriye’nin dost ve düşmanlarıyla da birlikte olmaktadır. Bunda kendi açısından abes bir şey görmemektedir.

Tahran’ın önceliği Şam merkezi devletidir. Tedavüle sokulan yalanın aksine İran’ın Suriye’ye Şii yayılmacılığı, Farisi hâkimiyetini kurması Tahran’ın kendi ölüm fermanıdır. Bu tespit Lübnan Şii Hizbullah’ı için de geçerlidir. Zira Suriye’de kökleri çok derinde olan laik BAAS Arabi Milliyetçiliği ne Şii ne de Farisi hâkimiyetini kabul eder. İran bunun idrakinde hareket etmektedir.

Ancak Tahran’ın YPG/PKK unsurları ve hatta lider kadro mensuplarıyla münasebetleri mevcuttur. Ankara’nın YPG/PKK liderleri ve bir zamanlar Salih Müslim ile hangi gerekçeyle ilişki kuruyor ve görüşüyorsa Tahran’nın da gerekçeleri benzerdir; YPG/PKK’nın başka devletler tarafından kullanılması yerine kendi safına çekme taktiğidir.

ARAP DÜNYASINDA DEĞİŞEN TUTUMLAR

Bunlara mukabil Şam, kendi amaçlarına hizmet eden tüm mahalli, bölgesel ve uluslararası görüşmelere ve uzlaşmalara açık olduğunu göstermektedir. Suudi Arabistan,

Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Bahreyn, Kuveyt, Tunus, Mısır misali Suriye devleti, milleti ve ordusunu zayıflatma ve parçalama savaşı projesine her türlü desteği vermiş ülkeler bugün Şam’daki Esad ile kucaklaşmakta ve özür dilemektedir. Bu geri dönüşü tetikleyen sebepler ve niyetler maruftur. Ancak hangi sebepten mütevellit olursa olsun Şam için önemli olan konumunu ve merkezini korumak ve bir adım ileriye taşımaktır.

YPG/PKK’nın Şam’ın kapısını çalması halinde bu kapının onlara da açık olacağı aşikârdır. Silahı, parası ve siyasi nüfuzunu Şam ile dostluğa ve Suriye’nin yeniden güçlü bir devlet ve millet olmaya harcayacak olan tüm devlet ve örgütlerle ilişki kuracağı bilinmektedir.

Burada dikkat çekmek istediğim tehlike 80’li ve 90’lı yıllarda tecrübe edilen hadisenin yeniden sahneye konulmasının imkândâhilinde olmasıdır; O vakitler Türkiye, İhvanı Müslim’e (Müslüman Kardeşler Örgütü) sahip çıkıp destek verirken, Suriye buna mukabil PKK ve diğer sol örgütlere desteğini esirgemedi. Bugün bu yönde bir tablonun zuhur etmekte olduğunu görmekteyiz. Erdoğan hükümeti Suriyeli din referanslı ve mikro milliyetçi örgütler ile müttefiklik yaparken, büyük bünyesi ABD ve şürekâsının denetiminde olan YPG/PKK’nın olası bir TSK operasyonuna karşı Şam ile irtibata geçmesi ve Tahran ile görüşmesi olasıdır.

GERÇEK MİLLİ DURUŞ

Kıssadan hisse, merkez devletlerle iş ve güç birliği yerine terör örgütlerine karşı başka terör örgütleriyle sahaya inmek son merhalede silahlı örgütlerinin daha çok palazlanması, korunması ve başka devletlerin kullanışına müsait olmalarını sağlar. Ayrıca bu kısırdöngü politika üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek ile eş anlamlıdır. Bu olgudan hareketle medyamızda bazı uzmanların sürekli

YPG/PKK’nın Tahran ve Şam muhabbetini öne çıkartmaya çalışmaları ucuz milliyetçiliktir. Milli duruş devletimizin ulvi çıkarının, daha çok muktedir olmasının ve zinde bekasını sağlayacak olanın Suriye devleti ve milletinin zayıflaması ve parçalanması değil aksine Suriye’nin en az bizim kadar güçlü olmasında yattığını milletimize anlatması ve hükümeti bu noktada uyarmasıdır.