Suriye ile yakınlaşmaya kim karşı çıkıyor
NATO’nun Müttefik Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Wesley Clark, ABD’nin “Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ile devam edip İran ile bitirerek 5 yıl içinde toplam 7 ülkenin işgalini içeren bir plan yaptığını” 2007 yılında verdiği bir röportajda ayrıntılarıyla anlatmıştı.
Aslında 7 değil daha fazla ülke hedefteydi. Bush’un önce Ulusal Güvenlik Danışmanı daha sonra Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003’te Washington Post’ta yazdığı “Ortadoğu’yu dönüştürmek” başlıklı makalesinde bölgemizde 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğini ilan etti.
Nitekim, ABD’nin Irak işgalinin ardından hemen Suriye’yi de işgal edeceği konuşulmaya başlanmıştı. Irak işgalinden sonraki 8 yıl boyunca Suriye’ye yönelik saldırının altyapısı hazırlandı.
2011 ÖNCESİ VE SONRASI
ABD’nin daha sonra Büyük Ortadoğu ya da Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi olarak adlandırılan bu planı Washington için şu nedenle zorunlu hale gelmişti: Bölge ülkeleri güçbirliği oluşturma ve emperyalist tahakkümü kırma yönünde bir irade ortaya koymaya başlamıştı. Bölgedeki en etkili iki ülke olan Türkiye ve İran, 1991’deki Körfez Savaşı’ndan itibaren yakınlaşıyor, aynı şekilde ABD’nin hedefi olan Bağdat ile Ankara arasında Irak’ın bölünmesine karşı ve enerji alanında işbirliği geliştiriliyordu.
Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler 1999 yılındaki Adana Mutabakatı’ndan itibaren hızla gelişmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Hafız Esad’ın cenaze törenine katılmasının ardından iki ülkenin yakınlaşması artmıştı. Bu ilişkiler, AK Parti Hükümeti’nin ilk döneminde Başbakan Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Esad arasındaki temaslarla da sürdü. Hatta ilişkiler öyle bir noktaya gelmişti ki, iki ülke arasında sınırın bile ortadan kaldırılabileceği seviyede ticari ortaklıklar kurulması konuşuluyordu.
BEKA SORUNUNA YOL AÇAN POLİTİKA
Ancak bütün bunlara rağmen, 2011’de Ankara, Suriye’de yönetime karşı savaşan gruplara destek verdi. Peki bunun sonucunda ne oldu? Komşumuzdaki yangın bizi de yakmaya başladı. Milyonlarca mülteci Suriye’yi terk ederek ülkemize sığındı. Bunun neden olduğu ekonomik yük bir tarafa, ülke içinde çok ciddi bir güvenlik riski oluştu. 2017 yılına kadar büyük kentlerimizde neredeyse her ay patlayan bombaları unutmayalım.
Daha önemlisi, sınırlarımız önce El Kaide bağlantılı gruplar ile IŞİD’in daha sonra da PKK’nın eline geçti. Bölücü terör örgütü PKK’nın ABD’nin desteğinde Suriye içinde bazı bölgeleri işgal etmesi ve sözde özerk bölgeler inşa etmesi Türkiye için uzun vadeli bir beka sorunu haline geldi.
OYUN DEĞİŞTİREN GÜÇLER
Bu gerçek tüm çıplaklığıyla açığa çıkınca Türkiye’nin politikasında söylem düzeyinde tam olmasa da eylemler düzeyinde farklılıklar başladı. Rusya, 2015 yılında Suriye’de başlattığı operasyonlarıyla, Türkiye de Fırat Kalkanı ile başlayan harekatları ile oyun değiştirici güçler olarak sahaya müdahale etti. 2016 yılından itibaren Türkiye’nin Rusya ve İran ile kurduğu ortaklığın sonucunda hem Suriye’deki terör tehdidi zayıflatıldı hem de ABD’nin terör koridoru bozuldu. Bu ortaklık, sadece Batı Asya’daki dengeleri değil, bölgemiz dünyadaki güç mücadelesinin yoğunlaştığı nokta olduğu için dünya dengelerini de değiştirdi.
BUGÜN YAPILMASI GEREKEN
Mukayese, muhakeme ve muhasebe. Mukayese, muhakemenin önşartlarından biridir. Muhakemeyle de işlerin, olayların muhasebesini yaparız, dersler çıkarırız. 10’uncu yılına girdiğimiz Suriye krizini, olaylar öncesi ve sonrasıyla karşılaştırarak bir muhasebesini yaptığımızda şunu net bir şekilde görürüz:
Suriye’de 2011 yılında başlayan olaylar, halkın demokrasi ve iktidar değişikliği talebiyle başlamamıştır. Suriye’deki olayların nedeni, ABD’nin önce IŞİD, El Nusra, EL Kaide vb. CIA imalatı “cihatçı” etiketli vekilleri, 2015’ten itibaren de açıktan sahadaki askerleri vasıtasıyla uyguladığı Suriye’yi işgal operasyonudur.
ABD’de Biden yönetiminin işbaşına gelmesiyle ülkemize yönelik kuşatmanın sıkılaştırıldığını saptıyoruz. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla ABD’nin terör koridorunu bozduysak, sınırımızın 30 kilometre ötesindeki terör yapılanmasını da bozmak zorundayız. Bunu yapmanın maliyeti en düşük yolu, Suriye yönetimi ile bu konuda geliştirilecek ortaklıktır. Bu Türkiye’ye, aynı zamanda ABD’nin ekonomik kuşatmasını da yaracak imkanlar sunacaktır.
Türkiye ile Suriye arasındaki yakınlaşmadan en fazla kim zarar görür?
ABD ve İsrail.
Bugün bu iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine en fazla karşı çıkanlar da bu nedenle ABD ve İsrail’dir. Bugün kimin ABD ile İsrail’e yakın ya da uzak olduğunu, Türkiye ile Suriye arasındaki dostluğa ilişkin tutumlarına bakarak anlamak mümkündür. Sıfatı ne olursa olsun Türkiye ile Suriye arasındaki dostluğu baltalamaya çalışanlar, ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet eder.