Suriye ziyaretinin öğrettikleri-(TAMAMI)
Suriye-Türkiye Dostluk Komitesi'nin çağrılısı olarak Suriye'ye iki günlük bir ziyarette bulunduk. Etkinlikte Türkiye'nin yanı sıra Rusya, Avrupa, Hindistan, Brezilya, Venezuela'dan katılan heyetler de yer aldı. Amaç, gelenlerin Suriye'de olup bitenleri kendi gözleriyle görmeleri ve halklar arasındaki kardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmekti.
Suriye'de Aydınlık ve Ulusal Kanal
Aydınlık ve Ulusal Kanal'ın temasta bulunduğumuz çevrelerde çok iyi tanındığını gördük. Aslında Erdoğan Eşbaşkanlığı'nın Suriye'ye karşı savaş tertiplerinin halkımıza maledilmesinin önüne geçen en önemli etken, Aydınlık ve Ulusal Kanal'ın yayınları olmuş. Özellikle Türkiye'ye yönelik olarak, devletler arası ilişkilerin yanı sıra, halklar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini hedef alan bir “halk diplomasisi”nden sıkça söz edilmeye başlanmış olmasının nedeni de bu.
Hama ve Şam
Ziyaret sırasında Şam dışında Hama'ya gittik. Hama'da olayların başladığı gün üç yer aynı anda silahlı saldırıya uğramış: Subay Orduevi, Polis Karakolu ve Adliye. Adliye talan edilmiş, orduevi ve karakol yakılmış. Orduevi ve karakolun dış duvarlarında kurşun izleri duruyor. Orduevi'nde 20 asker, karakolda ise 17 polis katledilmiş. Polislerin cesetleri Asi nehrine atılmış. Günlük yaşam, olağan akışını izlemekle birlikte, tedirginlik hissediliyor. Büyük kavşaklarda, içlerinde birer askerin bulunduğu, etrafı kum torbalarıyla tahkim edilmiş noktalar oluşturulmuş. Kum torbaları, Suriye'ye dışarıdan sokulmuş keskin nişancılara karşı bir önlem.
Şam'da gezerken, sık sık Suriye bayraklarıyla “Allah, Suriye, Beşar ve yalnızca bunlar” sloganını atarak yürüyüş yapan gençlik gruplarına rastlanıyor. Bu da, kentin yaşamının olağan bir parçası haline gelmiş gibi. Farklı dinlere mensup insanların barış ve karşılıklı saygı içinde bir arada yaşamaları için proje yapanların, mutlaka Şam'a gidip, Suriye'nin bu sorunu nasıl çözmüş olduğunu yerinde görmelerinde büyük yarar var.
Suriyelilik bilincinin özü
Ama bu kısa Suriye ziyaretinin öğrettiği en önemli şey, bunlardan hiçbiri değil. İster komünist, ister reform yanlısı olsun ya da yönetimde yer alsın, görüştüğümüz herkesin görüşleri, başka konularda önemli farklılıklar göstermesine karşın, şu üç noktada birleşiyor: 1- Suriye'ye yönelen saldırı, merkezinde Büyük İsrail Planı'nın yer aldığı, ABD'nin Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme projesinin bir parçasıdır. 2- Suriye'ye yönelen saldırı aslında Türkiye'yi de hedef alıyor. Suriye düşerse, Türkiye; Türkiye düşerse, Suriye de düşer. 3- Suriye'nin bu saldırı tehdidine karşı, etnik ve dinsel kökenleri ne olursa olsun, bütün Suriye halkına dayanmaktan başka çaresi yoktur. Bu üç konudaki birlik, bugün Suriyelilik bilincinin özünü oluşturuyor.
Mevcut tehdidin, Suriye açısından aynı zamanda devrimi ve halkı unutup kendi kişisel saltanatlarına düşenlerin yönetimden uzaklaştırılması için bir fırsat olarak değerlendirilebileceğini düşünenlerin sayısı da az değil..
Suriye ve Türkiye halklarına yönelen tehdidin ve çıkış yolunun ortak olduğunu, Şam'da kaldığımız otelin sokağında gösteri yapan gençlerin attığı şu slogan çok güzel gösteriyor: “Kim getirdi Amerika'yı buraya? Recep Tayyip Erdoğan!”