02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Suriye'de müdahalenin sonuçları-(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Türk ve Suriye halkları yüzlerce yıl aynı imparatorluğun çatısı altında yaşamışlardır. Kültürel ve tarihsel bağları vardır.Böyle olması Türkiye’ye Suriye’de gelişen olaylar karşısında, nasıl “Suriye bizim iç işimizdir” deme hakkı vermiyorsa, küreselleşen bir dünyada da, Suriye’de yaşananlara duyarsız kalma hakkı da vermemektedir.

Özellikle Orta doğu da yaşanan olayları irdelerken bu olayların gerisinde neler olabileceğini, kimlerin bu olaylardan ne yararlar beklediğini iyi görmek gerekir.

2005 yılında, o tarihteki ABD Dışişleri Bakanı Condollaze Rice bir konuşmasında “Yeni bir Ortadoğu şekillendireceğiz. Fas’tan Pakistan’a yirmi iki devletin sınırlarını değiştireceğiz” demiştir
Acaba bu şekillendirmeye neden ihtiyaç duymuşlardır? Niçin bu yirmi iki ülkenin sınırları değişecektir? Bu sınırlar değişirken yeni devletler mi kurulacaktır?

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin ellerinde cetvelle harita üzerinde yarattıkları yapay devletlerde bu hudut değişikliklerinden nasiplerini alacaklar mı? Türkiye de bu hudut değişikliğinin muhataplarından biri midir?.

Türkiye bu soruların cevaplarını iyice irdelemek zorundadır.Türkiye “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine Condollaze Rice’ın bu açıklamasından sonra çok daha sıkı sarılmak zorundadır. Zira Türkiye İkiz Yasalar diye adlandırılan ve Türkiye’ye uluslararası gücün davet edilmesinin yolunu açabilecek, çok tehlikeli iki uluslar arası sözleşmeyi; Kişisel ve Siyasal Haklar ile Ekonomik Kültürel Haklar sözleşmelerini, maalesef 15.08.2000 tarihinde imzalamış ve 2003 yılında da yine aynı şekilde parlamentodan geçirmiştir.

Bu sözleşmelerin 1. ve 27. maddeleri Türkiye’nin bölünmesine neden olabilir. Bu her iki antlaşma BM Genel Kurulu’nun 16.12.1996 tarihinde kabul edilerek imzaya açılmış ancak o tarihte görevde bulunan 19. hükümetin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel ciddi bir devlet adamlığı örneği göstererek yaklaşık bir anlatımla, bu sözleşmelerin ülkenin yüksek menfaatiyle çatıştığını ileri sürerek imzalamamış, taki 2000 yılında işbaşında bulunan Ecevit Hükümeti Avrupa Birliği üyeliği için ön şart, olmazsa olmaz gibi algılatmalarla bu iki sözleşmeyi bir oldu bitti ile imzalamış, 2003 yılında da TBMM’den AKP lilerin oylarıyla geçmiştir.

İşte Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeyi kafasına koyan bu konuda ki en büyük destekçisi AB ile Suriye’yi karıştırıp oraya uluslar arası gücü veya NATO’yu BM Kararıyla göndermek isteyen ABD’nin taşeronluğuna soyunursak ileride Güneydoğu Anadolu’ da devam eden terör olayları sonrasında, bugüne kadar zaten bunu dillendiren düşürmeyen örgüt ve onun siyasal uzantısı olan siyasi parti tarafından “hak ihlalleri var”, “kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek istiyoruz” BM müdahalesini talep edilebilir.

Büyük Kürdistan hayaliyle yanıp tutuştan batı ve İsrail de buna destek verir.

Bu nedenle Türkiye’nin bugün yapması gereken, NATO antlaşmasını kendisine tanıdığı hakkı kullanarak NATO gücünün, hamasi nutuk anlamında değil, gerçek anlamda, tarihi kültürel bağlarımız olan dost ve kardeş Suriye’ye yönelik olarak kullanılmasını “veto” etmektir.

Elbette Suriye rejimi demokratik değildir.ABD’nin ve AB’nin amacı da zaten Suriye de gerçek anlamda demokratik bir rejim kurmak değil, tam aksine kendisine yakın kukla bir rejim oluşturarak,Lübnan ve İran’ı yansızlaştırmaktır.

Çünkü, Suriye de gelişen olayları yabancı basından dikkatli takip ettiğiniz zaman, Suriye’deki protesto hareketlerinin nihai amacının Suriye toplumu içersinde, etnik, mezhepsel bir çatışma yaratıp sonunda da “insani müdahaleye” gerekçe yaratmak olduğu görülmektedir

Türkiye bu olayı görmez/göremez ve NATO da veto yetkisini kullanmaz ve Suriye’ye yapılacak bir askeri harekata ne ölçüde olursa olsun katkı verirse, yarın Güneydoğu Anadolu da, zaten var olan etnik çatışmaların yaygınlaştırılıp, medya yalan ve çarpıtmaları ile de Türkiye, sanki karşı taraf bir silahlı eylem içinde değilken silahlı güç kullanarak kendi halkına zarar veriyor algılatması yaratılır ve arkasındanda hak ihlalleri olduğu gerekçeleriyle “insani müdahale” talebinde bulunulur, bu da ülkeyi bölünmeye götürür.