Suriye’de yeni dönem ve değişmeyen saflaşma
Şunu görmeliyiz: Suriye’de gelinen yer, ilk gün görünen gelişmelerin farklı bir noktaya doğru evrildiğini gösteriyor. Farklı kesimlerin kendi bakış açısından propagandasının yarattığı toz duman arasından sıyrılıp nesnel durumu saptamak gerekiyor.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce şöyle yazmıştık:
“Bölge ve dünyadaki son gelişmeler değerlendirildiğinde Suriye’deki mevcut statükonun değişeceği şartların ortaya çıktığı görülüyor. Meselenin esası, bu statükonun nasıl değişeceğinde düğümleniyor” (Aydınlık, 27 Ağustos 2023).
Washington’un PKK’ya kalkan olma stratejisi, özellikle son 7 yılda, Suriye meselesinin, Türkiye-ABD ekseninde kilitlenmesine neden olmuştu. Astana süreci, Suriye’ye toprak bütünlüğünü yeniden kurma imkânı vermişti.
Ancak, sürecin tarafları olan Suriye, Türkiye, İran ve Rusya’nın, Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK/YPG devletçiğinin bertaraf edilmesi için aynı noktada buluşmasını sağlayamamıştı.
ABD STRATEJİSİNDE AÇILAN GEDİK
Yukarıda alıntı yaptığımız yazıda sahadaki son gelişmeleri ele alarak, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak için şartların olgunlaştığı, fakat Astana sürecinin yerinde saymasının, ABD’ye Suriye’deki gelişmeleri kendi lehine çevirmek için fırsat verdiği” şeklinde bir değerlendirme yapmıştık.
Yani mevcut statüko, PKK/YPG devletçiğinin pekiştirilmesi doğrultusunda imkân sağlıyordu. Biden yönetimi, o dönemde PKK/YPG devletçiğini tahkim etmek, Suriye’nin kuzeydoğusundan İsrail’e ulaşacak bir koridor kurmak için bazı ataklar yaptı, operasyonlara girişti.
Fakat ABD’de Suriye operasyonunun arkasındaki asıl kuvvet olan neo-con cephenin güç kaybıyla Suriye’den çekilme tartışması başladı. Bu sürecin sonunda, çekilmeyi savunan Trump’ın Başkanlık seçimini kazanmasıyla, ABD stratejisinde Türkiye ve bölge ülkeleri lehine bir gedik açılmış oldu.
UZLAŞMAZ ÇELİŞKİ
Daha önce de çok defa vurguladığımız üzere, Suriye’de Türkiye ile ABD’nin menfaatleri taban tabana zıttır. Özellikle 2017’den bu yana sahadaki gelişmelerin de ortaya koyduğu gerçek şudur: Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye ile Suriye’yi bölmeye çalışan ABD’nin menfaatlerinin herhangi bir noktada uzlaştırılması imkânı yoktur. Ya ABD’nin ya da Türkiye’nin istediği olacaktır.
Deniyor ya, “ABD PKK/YPG devletçiğinden vazgeçmez” diye. Doğru, vazgeçmek istemez, çünkü ABD’nin stratejik hedefi İkinci İsrail’dir. Fakat ABD’nin istememesi, bundan vazgeçirilemeyeceği anlamına gelmez.
Bugünkü gelişmeleri ve bundan sonraki seyri anlayabilmek için anahtar değerinde olan gerçeğin altını bir kez daha çizelim: PKK/YPG devletçiği, ancak Türk Ordusu’nun yenilmesiyle hayata geçirilebilir!
Başka bir deyişle, Türkiye’nin ABD ve İsrail ile, kendi menfaatleri aleyhine, PKK/YPG devletçiği üzerinde şu ya da bu şekilde anlaşması, ancak Türk Ordusu’nun teslim bayrağını çekmesiyle mümkün olabilir. Mevcut durumun böyle olmadığı, tam tersinin geçerli olduğu ortadadır.
SAHADAKİ ASKERİ GÜÇ BELİRLEYİCİ
Ortaya çıkan resimde çelişkili görünen olguların nedeni, dünyanın içinden geçtiği dönemin doğasından kaynaklanmaktadır. Çok kutupluluk gelişirken, ABD hegemonyası zayıflamakta, aynı zamanda özellikle son 40 yılda şekillenen statüko değişmektedir.
ABD, Avrupa, Rusya, Çin, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, İsrail ve diğer bütün ülkeler bu gerçeğe göre politikalarını düzenlemektedir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle başlayan süreç hızlanarak devam edecektir.
Son bir haftalık gelişmeler, Fidan-Blinken görüşmesinden yansıyanlar, PKK/YPG’nin “ABD bizi sattı” çığlıkları şunu ortaya koyuyor: Suriye’de bugün ABD, İsrail ve onların stratejik aleti konumundaki PKK’nın değil, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin lehine koşulların şekillenmekte olduğu görülüyor.
Çünkü gelişmeler, ABD ve İsrail’in stratejik hedefi olan PKK/YPG devletçiğinin bertaraf edilmesi doğrultusunda ilerliyor. Bu, sadece Türkiye için değil bütün gelişen dünya için olumlu bir tablonun ortaya çıkması demektir.
Kuşkusuz her şey, güllük gülistanlık değil. Suriye’nin bütünlüğünün sağlanması en hassas konu. Ciddi zorluklar var, fakat mevcut koşullarda inisiyatif, zorlukların kaynağı olan güçlerde değil. Bu durumun ortaya çıkışının zemini, uluslararası düzlemde çok kutupluluğun geliştiği, ABD hegemonyasının zayıfladığı dünya koşullarıdır. Suriye düzleminde ise, bunu sağlayan kuvvet esas olarak sahadaki Türkiye’nin askeri gücüdür.