Suriye'nin Türkiye'de dostları var mı?
Bu yazıyı Suriyeli okurlarımız için günlük, özel, ülkemizde ve Arap dünyasında yakinen takip edilen el-Vatan gazetesinde yayımladık. Yazının özüne sadık kalarak ek bilgilerle yeniden derledik. Türkiye’de Suriye’nin Suriye’de de Türkiye’nin siyasi, ekonomik, toplumsal ve güvenlik nizamını tanıyanların sayısı azdır. Suriye Devleti ve Esad liderliği cephesinde yer alan, onun tarafında yer tutan ve ona sempati duyanlar ile kararsızların büyük çoğunluğunda Türkiye siyasi arenası ya siyah ya da beyazdır. Sayın Erdoğan iktidarı siyah, karşıt olanlar beyazdır. Suriye’nin bu tablosundan Sayın Erdoğan, iktidarı ve taraftarları sorumludur inancıyla, iktidarını siyah, onun iktidarına karşıt olanları, onunla mücadele edenleri ise beyaz görmek sadece yanlış değil aynı zamanda tehlikelidir. Zira hayatın gerçekliğinde, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” formülü her vakit geçerli bir akçe değildir.
Misal verecek olursak; Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP, Sayın Erdoğan iktidarını Suriye ve birçok konuda eleştirmektedir. Tam da Sayın Erdoğan ve Sayın Esad’ın ikili ilişkileri normalleştirme ve doğru mecrasına sokma niyetleri zahir olduğunda, CHP Başkanı Sayın Özgür Özel, Sayın Esad ile görüşmek istediğini açıklamıştı. Hatta Sayın Esad’ın kendisini davet ettiğini ve görüşmenin bu ay içinde gerçekleşeceğini beyan etti. Sayın Erdoğan hükümeti ile konuyu konuşmaya ve arabulucu olmaya da hazır olduklarını söyledi. Suriye’den konu hakkında resmi bir açıklama olmadı. Ancak Suriye tarafından Sayın Özel’e böyle bir davetin yapılmadığı görülüyor. Suriye tarafı şüphesiz ki milli çıkarları gözetir ancak bu çıkarları ne pahasına olursa olsun kabul etmez. Dostlarına zarar veren ilişkilerden uzak durur. İkili ilişkilerde kindar ve duygusal davranmaz. Öyle olsaydı düşman olarak telakki edilen Sayın Erdoğan ve iktidarıyla hiçbir koşulda görüşmek istemez ve iktidarına karşıt olan herkesi kayıtsız- şartsız dost kabul ederdi.
ŞAM, CHP VE DEM'İ GÖRÜYOR
Bu çerçevede CHP’ye gönül vermiş çoğunluğun Suriye’de kalıcı bir barışı arzu ettiğini, Suriye’nin işgal edilmesine, talan edilmesine ve bölünmesine karşı olduğunu, NATO ve İsrail’i onaylamadığını biliyoruz. Ancak Şam, CHP yönetiminin Suriye’nin stratejik müttefikleri olarak kabul ettiği İran, Rusya ve Çin’e uzak durduğunu, NATO ve ABD’yi müttefik olarak kabul ettiğini, Ukrayna ve Kırım meselesinde müttefiki Moskova’ya karşı düşman cephesinde yer aldığını görüyor. Suriye’de ABD’nin işgaline ve destek verdiği bölücü terör örgütü YPG/PKK’nın faaliyetlerine karşı sessiz kaldığına şahit oluyor. CHP yönetiminin, Suriye’yi NATO, İsrail ve ABD ile bölen ve talan eden YPG/PKK’nın Türkiye’deki yoldaşları eski HDP yeni DEM ile ittifak halinde olduğuna da müdrik.
İkinci radikal misale gelecek olursak; eski adıyla HDP yeni adıyla DEM, Sayın Erdoğan iktidarının Suriye politikalarını eleştirmektedir. Ancak bu parti, Suriye’nin tek devlet nizamını, toprak bütünlüğünü tanımayan, ülkenin yer altı ve yer üstü zenginliklerini yağmalayan, ülkeyi işgal eden ve terör örgütlerinin hamisi konumunda olan ABD, İsrail ve bazı Avrupa devletlerinin askeri ve siyasi işbirlikçileri olan, Suriye’nin PYD/YPG/PKK’sı ile aynı cephede yer almakta, onları yoldaş ve özgürlük savaşçıları olarak propaganda etmektedir. DEM eş-başkanları da Sayın Esad ile görüşmek istediğini beyan etmişti. Ancak bu beyandan kısa bir müddet sonra DEM partisinin yetkilileri, Sayın Erdoğan’a hitaben ‘Esad ile değil bizimle masaya otur, PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüş, birlikte çalışalım Kürt meselesini çözelim’ demeye başladı.
Basın organlarında, ‘Erdoğan ve Esad, Kürt kanı dökmek için anlaşıyor.’ propagandası başladı. Demek ki Sayın Erdoğan iktidarı onların zihnindeki Kürt meselesi ve çözümüne olumlu yaklaştığında beyaz, karşıt olduğunda siyahtır. Niyetlerindeki çözüme onay verdiğinde ‘demokrat’ karşı olduğunda ‘diktatör’ olabilmektedir. Bu şablonu Suriye’deki yoldaşları YPG/PKK, Sayın Esad için de kullanmaktadır. Bu gerçeklikten hareketle Suriye, tek devlet, milli güvenlik ve toprak bütünlüğüne saygı duyan, dostluk niyetiyle gelen tüm siyasi partiler ve şahsiyetlerle dost olur.
İLK ANDAN BERİ YANIMIZDA OLANLAR VE KABUK DEĞİŞTİRENLER
Ülkenin en zor dönemlerinde, Emperyalizm ve Siyonizm’in uluslararası işgal, terör, yıkım ve talan savaşına ayrıca mahalli işbirlikçilerine karşı ilk lahzadan itibaren Suriye’nin yanında yer alanlar ile koşulların değişmesiyle kabuk değiştirenleri, gizli ajandalarla gelenleri, görevli olanları ve oyunbozanları bir tutmaz. Öncesinde ve savaşın llk lahzasından itibaren Suriye ile dayanışma içinde olan, başta Türkiye-Suriye olmak üzere tüm bölge ülkelerin bağımsızlığını, egemenliğini, kardeşliğini ve her alanda güç birliğini söylem ve eylemleriyle ortaya koyan kadim ve yeni dostları var.
Suriye’de çoğu zaman dostlarımızı unutur ve ihmal ederiz. Sanırım dostlarımızı, sevdiklerimizi, aile üyelerini cepte keklik gördüğümüzden onlarla daha az ilgilenir, uzak olanı, yabancıyı veya düşman olanı kazanmak için fazlaca efor harcarız. Devletimizin dost olduğu ülkelerde dahi hükümetler dışında kalanları da pek tanımayız. Bunun en iyi delili Arapça köşe yazımıza gelen tepkilerdi. Yüzlerce okur, üniversite öğrencilerimiz, partimizin eğitim okullarına devam eden üyelerimiz ve hatta partimizin lider kadrolarından birçok kimse yazımızda yer alan Türk siyasi partilerini, Suriye’de savaşa karşı ortaya koydukları mücadeleyi, başta Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin uğruna ödedikleri bedelleri çok bilmediklerini veya çok az bildiklerini itiraf etti.
Suriye halkı, Türkiye’deki samimi dost meclisinde CHP, AK Parti, MHP, TİP’e gönül vermiş, ama Suriye savaşına başından itiraz etmiş, bölünmeye karşı çıkmış, iki ülkenin dostluğu ve yakınlaşmasına katkı yapmış üyelerini, Bağımsız Türkiye Partisi ve lideri rahmetli Haydar Baş ve yeni lideri Sayın Hüseyin Baş’ı; Saadet Partisi ve özellikle savaşın en katmerli döneminde 2012’de Suriye’ye gelerek savaşa karşı duruşunu gayet net ortaya koyan, Suriye Devleti ve milleti ile dostluğun önemine vurgu yapan ve AK Parti'ye bu savaşın dışında kalması için çağrıda bulunan eski Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Mustafa Kamalak’ı; Halkın Kurtuluşu Partisi ve Genel Başkanı Sayın Nurullah Ankut’u, TKP ve Genel Başkanı Sayın Kemal Okuyan’ı, Yeniden Refah Partisi ve Genel Başkanı Fatih Erbakan’ı, Ata Partisi ve Genel Başkanı eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’i sevgi ve saygıyla anıyor.
VATAN PARTİSİ VE PERİNÇEK'İN YERİ AYRI
Ama ve lakin Türkiye’nin bağımsızlığı, egemenliği ve üretim devrimi için çalışan; Suriye, Irak, Lübnan, Filistin için söylem ve eylemleriyle ön cephede yer alan, bedel ödeyen; ABD-İsrail ekseni ile cepheden mücadele eden; İran, Rusya, Çin, BRICS üye devletleri, Latin Amerika ülkeleri ve Arap Âlemi ile samimi ve tüm tarafların menfaatine hizmet eden Vatan Partisi ve Genel Başkanı Sayın Dr. Doğu Perinçek’e Suriye halkı ve devletinin minnettar olduğunu tereddütsüz beyan etmeliyiz. En çetrefilli dönemlerde, herkesin korktuğu, sindiği ve beklemede olduğu savaşın ilk lahzasından itibaren ve tüm tehditlere rağmen amasız Suriye’nin yanında yer aldılar. Zira Suriye’ye dayatılan Emperyalist-Siyonist savaşın aslında Türkiye’yi hedef aldığını öngörüyorlardı. Suriye ve Türkiye’nin kadim tarihten günümüze bir kader birliği içinde olduklarına müdriklerdi.
Suriye’yi işgal etmeye, bölmeye ve talan etmeye gelenlerin aynısını Türkiye ve bölge ülkeleri için tasarladıklarını anlattılar. Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ve ihtiva ettiği habis amaçlarını Türkiye, bölge devletleri ve halklarının dikkatine ilk sunanlardı. Bölgeyi onlarca parçaya taksim eden, mezhep ve etnik savaşlarla yıkan haritayı göstererek “ABD ve İsrail bu haritada boğulacak” dediler. Ve öyle de olmaktadır. Türkiye Gençlik Birliği (TGB), Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesine ne kadar teşekkür etsek azdır. Suriye halkı onların cesaretini, fedakârlığını, samimiyetini, ödedikleri bedelleri hangi zorluklar ve tehditler altında Türkiye ve bölge halklarının zaferi için mücadele ettiklerine Suriye’de savaş sahasında şahit oldu.
Türkiye-Suriye kardeşliğini, geleceğini samimi dostlar ve iki ülkenin çıkarlarını esas alan kuvvetler inşa etmelidir. Zira geçmişten (2002-2011) dersler almalıyız. O tarihte Suriye-Türkiye ilişkilerine hâkim olanlar iki ülkenin dostları değildi. Ayrıca Suriye’nin rol kapma, büyük uğraşılar sonucu hazırlanan çözüm masasına musallat olma veya ikili resmi ilişkilere çomak sokma arenası olmadığını ve buna müsamaha gösterilmeyeceğini gizli ajandalara sahip olanlara, oyun bozuculara ve pusuda bekleyen koyun postunda yırtıcılara hatırlatmak isteriz.