Suskunluk sarmalındaki Türkiye
Bunun sebebi toplum tarafından dışlanma korkusu veya egemen gücün baskı uygulama korkusudur. Buna maruz kalmak istemeyen insanlar susmaya ve kendilerini güvende hissetmeye devam etmektedirler.
Egemen gücün desteği ile oluşturulan egemen düşünce suni gerçekliği, kamuoyunun önüne daha fazla çıktığında ve daha güçlüymüş görünümü sunduğunda, gerçekte olduğundan daha fazla ciddiye alınır. Buna karşılık daha çok susmayı tercih eden grupta giderek insanların gözünde küçümsenir. Bu Suskunluk Sarmalı içinde, görüşlerini dile getiren, medya tarafından çok daha fazla kamuoyuna sunulan, başkalarının gözünde hak ettiğinden daha fazla yüceltilen grup, yeni taraftarlar kazanır. Bu yeni taraftarlar, artık kendilerinin o gruptan olduklarını kamuoyunun önünde rahatlıkla söyleyebilmektedir.
Bu kuramdan hareketle dikkat edilmesi gereken asıl nokta; aksi görüşleri, sırf egemen güçten korktuğunuz için söylemediğinizde, karşıt olduğunuz düşünce biçiminin daha fazla taraftar toplayabileceği ve güçlenebileceğidir.
Gazetecilik üzerinden medyanın çalışma sistemini ‘Sıfır Sayı’ adlı kitabında eleştiren Umberto Eco, gazetelerin gerçeği anlatmaya değil, örtmeye çalıştığından bahsetmektedir. Eco’ya göre; ‘Gazeteler (Medya) insanlara nasıl düşünmesi gerektiğini öğretir.’ Ayrıca ‘Haberleri uydurmaya gerek yoktur; onları dönüştürmek yeterli olur.’
Umberto Eco ‘Sıfır Sayı’ adlı kitabında medyayı eleştirirken Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramını; hiper gerçekliği ele almaktadır. Bu kurama göre artık bir gerçeklik kalmamıştır. Her şey simülasyondur.
Baudrillard, simülasyonun dünyanın her yerinde olduğunu söyler ve bunu her alana uygular. Tıp, ordu, fotoğrafçılık, medya, tarih, savaşlar. Ona göre dünyada yaşadığımız hiçbir şey artık “gerçek” değildir. Gerçekliğin sonsuz sayıda olması ise, ortada bir gerçek olmadığı anlamına gelmektedir.
Bizler ise hakikati öğrenmek yerine, medyanın bize sunduğu gerçekliğe inanma eğilimine girmekteyiz. Ya da bu bize daha kolay geliyor.
Propagandanın temel kurallarından biri olan ‘Sürekli Tekrar’ sayesinde yaratılan ve yüzlerce kez tekrar edilen suni gerçekliğe (simülasyona), bir de onlarca kanaldan, onlarca gazeteci, akademisyen ve yazarların da desteği ile inanmaya başlıyoruz.
Gerçek şu ki; KANDIRILIYORUZ!
Herkesin aynı şeyi söylemesi, o şeyin doğru olduğunu göstermez. Herkes yanılıyor da olabilir.
Medya ‘Herkes Böyle Düşünüyor’ algısı yaratmak için (Simülasyon) aynı fikirde olan sözde gazetecileri, aydınları, yazarları, teorisyenleri ve akademisyenleri bir araya toplayıp kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Bu medyanın doğasıdır.
Oysa gazeteler yalan söyler, televizyonlar yalan söyler. Bizler ise bize sunulmuş bu yalan dünyada yaşıyoruz. Sana yalan söylendiğini biliyorsan, hep kuşkuda yaşamak zorundasındır. Sorun şu ki bu kuşku seni susmaya yönlendiriyorsa işte o zaman suskunluk sarmalının içerisine girmişsindir.
Kendini azınlıkta gördüğün için susuyorsun.
Medya tarafından yaratılan gerçekliğe inanıp, egemen düşüncenin bu olduğunu düşündüğün için susuyor, fikrini söyleyemiyorsun.
Fikrini söylediğin zaman egemen gücün sana karşı bir ‘güç’ uygulamasından korktuğun için susuyorsun.
Ancak unutma!
Yeni şeyler, yeni fikirler, yeni hareketler, daha da doğrusu yenilikler hep cesur azınlıklardan gelmektedir.
Bu azınlık olarak gösterilen kişiler konuşmaya başladıkça,
Suskunluk sarmalı içindeki konforundan vazgeçip, elini taşın altına koydukça,
Arkasına dönüp bir bakacak ki, aslında azınlık olan onlar değil,
Aslında onun gibi düşünen çok fazla kişi var.
Onlar inandırıldıkları suni gerçeklikten arınıp, hakikatin içine doğacaklar.
Ve herkes teker teker bu sarmalın içerisinden çıkacak.
Özgürce konuşmaya başlayacak.
Baskı ile susturmaya çalışanları susturacak.
Hakikati, bağımsızlığında bulacak.
Kaynaklar :
Levent Yaylagül, Kitle İletişim Kuramları
Birsen Gökçe, Toplumsal Bilimlerde Araştırma
Umberto Eco, Sıfır Sayı
Jean Baudrillard, Simulakrlar ve Simülasyon