“Susma sıra sana da gelecek!”-(TAMAMI)
Bir toplumun ana arterlerini tıkadığınız zaman, korku ve suskunluk o toplumun üzerine kalın bir sis tabakası gibi çöküyor.
Eğer 1919 Mayıs günü Gazi Mustafa Kemal, yıkılmak üzere olan yapının yeniden aydınlanma çağını başlatmasaydı, eğer bir ulusun önderi olarak önü çekmese, tüm yaşamını hatta başını bu toplumun yeniden yaratılması için ortaya koymasaydı, Cumhuriyet ve düşman çizmeleri altında harap ve bitap düşmüş bir ulusun umudu haline gelmeseydi acaba bu ülke ve bu devlet 88 yıl bağımsız, özgür ve aydın bir ulus olarak kalabilir miydi?
Bunları neden yazıyorum?
Daha dün 1 Mayıs’ta sokaklara dökülen insanların önünde onun ilke ve devrimlerinden başka bir önder yoktu da ondan. Atatürk bir aydınlığın meşalesini yakan, bir devrimin temelini atmış bir önderdi ve şu sıralarda aynı toplum dünyada eşi görülmemiş bir maceraya sürükleniyor ve hala önderini bulamıyor da ondan.
Mustafa Kemal Paşa’yı özlemek, onun sarı saçlarını mavi gözlerini görmeyen kuşaklarla marşlarla, türkülerle anlatmak artık yetmiyor. O devrimci işlevini yapmış, ilkelerini vazgeçilmez kırmızı çizgilerini silinmemek üzere çizmiş ve bu dünyadan göçmüştür. Demektir ki; Samsun’dan bir kez daha gelmesi artık olanaksızdır.
Ağıtlar türkülerle onu geri getiremeyeceğimize göre, onun gibi insanların dünyaya Tanrı’nın bir armağanı olarak geldiğini düşünmek doğaldır da, Onun ilkelerine sadakatle bağlılığı salt dile getirmek zamanı değil, onun devrimlerini bir, bir yok eden bir zihniyete karşı savaşma zamanıdır.
O halde halk uyanıyor ve yeniden bir ulusal bağımsızlık savaşını dile getiriyorsa, gözleriniz bir önder aramıyor mu?
Konuşma zamanı
Celal Bayar’ı bir kez daha rahmetle anıyorum.
100 yaşına merdiven dayamış bir adam, Kayseri Cezaevi’nden çıktığından başlayarak ölümüne dek durmadan mücadele etti. Atatürk’ü anlattı ve onun ilkelerine ne denli sadık kaldığını söyledi, durdu. Cumhuriyeti korudu ve demokrasiyi savundu. Cumhuriyet kuranlardan biriydi eserine sahip çıkıyordu. Ya ondan sonrakiler?
Susuyorlar!
Cumhuriyete yürekten bağlı olan gerçek Kemalistler - sivili askeri- demir parmaklıklar arkasından- yazıyorlar, konuşuyorlar da birileri nedense susmayı yeğliyor.
Bunların bir kısmı bırakınız o Cumhuriyeti kuran insanı, ümmetten devlet çıkaran kahramanı onun partisine bile sahip çıkamıyor. Niçin?
Oysa onların konuşma zamanı geldi de geçiyor bile. Kimileri de partilerinin temel ilkeleri, Cumhuriyet ayaklarının altından kayarken sadece nutuk atıyor, asıl işlevlerini yerine getirmiyorlar. Niçin?
Ya kişisel hesaplarından dolayı susuyorlar, ya kırmızı koltuklarına sımsıkı sarılarak bir aydınlanma çağının kapanmasını izliyorlar. Anayasa ihlal ediliyor susuyorlar. Laiklik elden gidiyor susuyorlar. Ülkenin topraklarına askeri kışlaları, arazileri satışa çıkarılırken susuyorlar. Savaş tamtamları çalarken susuyorlar. Partilerinin tüm kutsal değerleri, “değişim- yenileşme ve dönüşüm” adı altında bir, bir yok edilirken konuşuyorlar ama sonunda “cambaza bakıyor“ ve gene susuyorlar. Korkudan mı susuyorlar; yoksa kadere rıza gösterdikleri için mi?
Hiç mi utanmıyorlar?
Hadi diyelim ki; Cumhuriyeti koruyan son Cumhurbaşkanlarından biri yaşının verdiği rahatsızlıklarından, diğeri 7 yıllık işlevinin bittiğinden susmayı yeğlemekte. Peki ya Atatürk’ün kurduğu partinin bu hale getirilmesinden asıl sorumlu olanlar neden susuyorlar? CHP’nin yönetimini, başındakini eleştirdiğim her dönemde başıma gelmeyen kalmadı. Bir hain ilan edilmediğim kaldı. O zaman kızanlar, sonra özür dilediler “sen haklıymışsın” dediler. Aradan yıllar geçti. Şimdi bana hak verenler giderek çoğalıyorlar. Ne garip tecellidir bu. Ben yaşlandım, onlar ise hala geç anlamaya devam ediyorlar(!) Yoksa çoğu içeride - ya Silivri’de ya Hasdal’da- azı dışarıda hala konuşabilenlerden, hala yazabilenlerden hiç mi utanmıyorlar, hiç mi sıkılmıyorlar?
Cumhuriyeti kuran parti SOROS’un adamlarına geçmiş, Cumhuriyete sahip çıkan tüm kurumlar ele geçirilmiş ve bir korku tiranlığının bayrağı açılmış ,Türkiye bir maceraya değil, bir uçuruma doğru koşmakta ve hala susuyorlar?
Anayasa forumları karşılıklı yapılıyor, eski siyaset adamları aydınlar, hukukçular, toplum umutla ve heyecanla bir siyasi önder beklemekte, var olan Anayasaya karşın ihlaller ardı ardına sürmekte. Hala susmaktalar. 1Mayıs’ta bölünmüş işçiler, sağlık kurumlarında çalışanlar, seslerini çıkarıyorlar da onlardan çıt yok!
Cumhuriyet ve gerçek demokrasi bu kadar mı sahipsiz?
Ne zaman konuşacaklar?
İş işten geçtikten sonra mı?