Susma sustukça!!!
Dağlar, ovalar, meydanlar, yeşil alanlar, vadiler, dereler, çayırlar ve hatta SİT alanları... Hepsi yağmalandı neredeyse...
Memleketin taşını-toprağını çaldılar önce... Hem de milletin gözlerinin önünde, milletin yüzüne baka baka!..
Ran-toki, kentsel dönüşüm, yeniden yapılaşma derken bir de baktık ki yalnız sokaklar, caddeler, meydanlar ve parklar değil şehirlerde “nefes” alınacak yerler de çalınmış...
Hırsızlık ve yağma o kadar pervasız hale geldi ki, İstanbul başta olmak üzere, kentlerde olası bir deprem için ayrılan toplanma alanları bile imara açıldı bu ülkede...
İşte kimse bu rezalete ses etmedi!..
Peki, siz 1999 depreminden sonra İstanbul’un en az 50 noktasına konulan deprem konteynırlarını görebiliyor musunuz artık?..
Hak getire!.. Çünkü toplanma alanlarına yapılan binaların bekçileri oturuyor o yaşam konteynırlarında!.. Velhasıl insanlara zor zamanlar ve afetler için yapılan sığınakları bile çaldılar utanmadan...
Şaşırtıcı olan, kimse bu utanç verici yağmaya da pek ses etmedi, edemedi...
Konu İstanbul gibi, her türlü kanunsuzluğun yapıldığı bir metropolden açılmışken devam edelim;
Bırakın havadan bakıldığında bile yeşil tek noktanın görülmediği Bağcılar’ı, Güngören’i, Esenler’i ve diğer taşı-toprağı, havası-suyu yağmalanmış, hilkat garibesi ilçeleri...
O ilçelerde “toprak” çalınmış da, dünyanın en iğrenç imar rezaletinin yaşandığı Esenyurt’ta, gökyüzünü adeta işgal eden apartmanlarla milletin “hava”sının çalınmasına ne demeli?..
Çocuklar artık uçurtma bile uçuramıyor AKP’li belediyenin yönettiği o ilçelerde, yavrular sokaklarda oynayacak toprak parçası bulamıyor...
Yani İstanbul’un “hava”sı çalınırken de kimse ses çıkartmadı, “nefes”leri kesilmeye devam ederken de ne yazık ki çıkartamıyor...
YAĞMACILIĞIN SINAVI!..
Konu, insanların “yaşam” alanlarında yoğunlaşan ve devletin bırakın engellemeyi, adeta desteklediği yağma ve hırsızlık değil yalnızca...
Laik eğitimi yıkmak uğruna, bir gecede 5 bin okulun imamhatibe dönüştürüldüğü ülke değil midir Türkiye?.. Çocukların eğitimi, geleceği çalınmadı mı “molla-medrese” düzen için bu ülkede?..
Heyhat!.. Okulların önündeki birkaç cılız eylemin dışında, vefakar bir grup velinin isyanı dışında kimse ses etmedi bu karanlık düzene de, gelecek hırsızlığına da...
Bitti mi, bitmedi... Bu tuhaf suskunluk, çaresiz tepkisizlik ve utanç verici duyarsızlık sürdükçe de, belli ki insana ait her şeyin çalınması, yağmalanması, tüketilmesi bitmeyecek!..
Bakınız işte; FETÖ operasyonları gösterdi ki, bu ülkede yapılan bütün eğitim ve iş sınavlarına da sahtekarlık bulaşmış...
Ne yani, müritlere okul ve iş kazandırmak, devlete militan sızdırmak için yapılan için göstermelik sınavlarda, bu ülkenin masum çocuklarının geleceği çalınmadı mı?..
AKP-Cemaat ortaklığı dönemlerinde, yıllar boyunca çaresiz bireylerin hakları yenilmedi mi, umutları köreltilmedi mi, ekmekleri gasp edilmedi mi?..
Ne yazık ki hiç kimse yüzbinlerce mürit ve yandaşın sahtekarlıkla işe sokulduğu “sınav” rezaletlerine de ses çıkartmadı, halen de çıkartamıyor bu ülkede...
HIRSIZIN YANINA KALANLAR!..
Ey millet söyleyiniz; yağma, yıkım, hırsızlık ve kanunsuzluk biter mi bu ülkede?..
Nerede Atatürk’ün ve genç cumhuriyetin kurduğu fabrikalar, yoktan var ettiği kurumlar, kuruluşlar?..
Nerede SEKA, nerede Et Balık Kurumu?.. ERDEMİR, PETKİM, TÜPRAŞ; ETİ Alüminyum ve diğer yüzlerce tesis nerede?..
Cumhuriyetin paha biçilemeyen fabrikaları, bankaları, tesisleri, arazileri ve devasa binaları “özelleştirme” adı altında yağmalanırken de, yandaşlara üç kuruşa peşkeş çekilirken de bu ülkede etkili bir ses çıkmadı, çıkmıyor, çıkmayacak gibi görünüyor...
Peki, “17-25 Aralık” yolsuzluk ve rüşvet rezaleti hangi ülkede deşifre oldu acaba?.. Hangi ülkenin siyasetçileri bu vurguna bulaştıkları için bir köşeye atıldılar, hangi partinin üyeleri vardı bu pis talanın arkasında?..
Şu meşhur ayakkabı kutularındaki milyonlar kimindi?.. Milyar dolarlık stoklar kimlerden nasıl çalınmıştı, nereye, nasıl harcanmıştı acaba?..
Milletin parasının çalındığının bir kez daha ortaya çıktığı günlerde de etkili bir ses çıkmadı bu ülkede... Ve ne yazık ki her zaman olduğu gibi, herkesin yaptığı yanına kalmadı mı bu zavallı düzende?..
CUMHURİYET DE ÇALINDI!..
Gelelim bütün millet için, vatan için, gelecek için, huzur ve güvenlik açısından en vahim meseleye...
AKP ile PKK arsında yürütülen “açılım” oyunu sırasında, operasyonlar durdurulurken, teröre adeta yol verilirken kaç güvenlik görevlisi ve kaç masum yurttaş yaşamını yitirdi bu ülkede?.. Yüzlerce şehidin hesabı kimden soruldu acaba?..
Ne yazık ki milletin canı, geleceği ve umutları çalınırken de, cenaze törenlerindeki tepkiler dışında kimse sesini çıkartmadı, çıkartamadı bu ülkede...
Peki; yağmanın, hırsızlığın, yani çalmanın artık alışılmış ve ne yazık ki sıradanlaşmış vahim ve de utanç verici örneklerini niçin anımsattık bu günlerde?..
Çünkü yaşamsal bir seçimin oy pusulaları, sandıkları velhasıl memleketin ve ulusun kaderini belirleyecek sonuçları da çalındı bu ülkede...
Çünkü dalavereyle, baskıyla, tuzakla, kanunsuzlukla ve de utanç verici bir pervasızlıkla milletin gerçek iradesi, ülkenin rejimi, gençlerin geleceği, halkın umutları çalındı bu ülkede?..
Yani en sonunda 94 yıllık Türkiye Cumhuriyeti de çalındı bu topraklarda?..
O halde asıl soruyu soralım; son 15 yılda çalınmadık, yağmalanmadık ve sömürülmedik bir şey kalmazken sesimizi gür çıkartsaydık, cumhuriyet çalınabilir miydi bu ülkede?..
Siyasetçiler istedikleri kadar “referandum” hırsızlığını olağanmış gibi içlerine sindirsinler, boşuna “susma, sustukça sıra sana gelecek” dememişler...