02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Susmak, destek vermektir -(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

AKP iktidarının, bölücü örgüt üst düzey yöneticileri ile önce gizliden, “Oslo Görüşmeleri”nin ortaya dökülmesinden sonra da açıktan görüştüğü bilinmektedir.

“Barış Süreci”, “Çözüm Süreci” isimleri verilerek yürütülen bu görüşmeler hakkında, ana muhalefet partisi yetkilileri, süreç hakkında kendilerine bilgi verilmemesi nedeniyle, katkı veya eleştiride bulunamadıklarını haklı olarak dile getirmişlerdi.

Ülke açısından çok önemli bir konu hakkında, gerek ana muhalefet partisine ve gerekse Meclis’te temsil edilmiş olsun veya olmasın belli oya sahip partilere bilgi verilmesi demokrasinin bir gereğidir.

Tayyip Erdoğan bir defa Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını ve arkadaşlarını Başbakanlık resmi konutuna çağırmış ve sanki mahiyetindeki memurlarla görüşme yapıyormuşçasına bir oturma düzeninde, o güne kadar basına yansımış haberleri, bir defa da kendilerine sözlü olarak iletmiştir.

Neden susuluyor?

Ama artık bazı konular o kadar aleni yapılıp söylenmeye başlandı ki, kimsenin bize bilgi verilmiyor, katkı veya eleştiri de bulunamıyoruz deme hakkı ve şansı kalmamıştır.

Bir ufuk turu yaparsak, bazı gerçekleri görmek ve nelere susulduğunu anlamak mümkün olur.

Gezi olaylarının en yoğun olarak yaşandığı 15-16 Haziran günlerinde Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Toplantısı” adı altında bir toplantı gerçekleştirildi.

Bu toplantı sonrasında yayımlanan 13 maddeden oluşan “Sonuç Bildirgesi”nde T.C. Devleti’ne ültimatom olarak nitelenebilecek birçok şey söylendikten sonra, sanki bir esir değişimi, yapılacakmışçasına başta kırk elli bin kişinin ölümünden sorumlu Abdullah Öcalan’a af, Kürtçenin resmi dil ve eğitim dili olarak kabulü taleplerine yer verilmiştir.

Bu bildirgenin aslında en can alıcı noktası, 2. Maddesinde “Kürdistan Halklarının kendi tercihleriyle statülerini (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğu, Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir. Konferansımız Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır” şeklindeki açıklamasıdır.

Bu açıklamaya hükümet kanadından bir tepki gelmediğine göre, iktidarın, Oslo Görüşmeleri öncesinden başlayarak, bölücü terör örgütü ile bu konularda anlaştığı ortaya çıkmaktadır.

Peki! Ya ana muhalefet partisi bu konuda ne düşünmektedir.

Bu bildirgenin yayımlanmasından sonra iki Salı grup toplantısı geçti. CHP bu konuda tek kelime bir açıklamada bulunmadı.

Sanki bu konuda bir açıklama yapmamak için Gezi Parkı olaylarına sığınıldı.

CHP açısından süratle cevaplanması gereken konu, terör örgütünün bağımsızlığa kadar gidecek self determinasyon talebini kabul mü etmektedir?

Amasya Tamimi gibi bu devletin kuruluşunda çok önemli bir tarihi olayın yıldönümünde, orada yapılacak toplantıya giden MYK üyelerini gece yarısı yoldan çevirip, Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı’na başvuru konusunda toplantı yapılabiliniyorsa, ülkenin bölünmesine giden yolda bir toplantı yapılmaması, eğer yapılmış da sonucu halka açıklanmamışsa, bu da düşündürücüdür...

Bölünmez bütünlüğü savunmak herkesin görevi

Cizre’de yüzleri maskeli teröristler yemin edip, Terör Örgütü PKK’ya bağlı, para militer “Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi” isimli bir sözde asayiş birimi kuruyor, yani öz savunma gücü denen organizasyonun temelini atıyor; CHP bu konuda tek kelime bir açıklamada bulunmuyor.

CHP “Öz Savunma Gücünün” kurulmasını kabul mü ediyor?

Ancak akla başka bir soru geliyor; bu konularda size zamanında bilgi verilmişti de siz onay mı vermiştiniz ya da bugün susarak, görmezden gelerek mi onay veriyorsunuz?

Bundan birkaç gün önce PKK üst düzey yöneticilerinden Karayılan, Abdullah Öcalan’ın serbest kalacağını açıkladı.

Bir af yasası, bir anayasa sorunu olan bu konuda da en ufak bir açıklama yok.

Bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmak, bütün siyasi partilerin Anayasal görevidir.

Ama CHP bu devleti kuran parti olarak, bu devletin bölünmez bütünlüğünün üstüne titremek zorundadır.

Şimdi soruyorum: Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Türkiye’den kopartılarak, bir bağımsız Kürdistan kurulmasına giden süreci destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?

Bunu CHP’ye oy vermiş veya vermemiş herkes öğrenmek istiyor. Bunu sormak ve öğrenmek vatandaşın hakkıdır. Çünkü CHP herkes için nihai güvencedir.

Eğer bölünmeye giden süreçten yanayım diyorsanız, lütfen o koltuktan kalkın. O koltuk Atatürk’ün oturduğu koltuktur.