Tabi tabi. Bunlar hep iklim krizi...
European Forest Fire Information System (EFFIS) yani Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi doğrudan Avrupa Birliği’ne bağlı bir kuruluş. EFFIS her yıl Avrupa ülkelerinin orman yangını bilançolarını yayınlar.
Türkiye’nin 1990-2019 aralığında yangın nedeniyle kaybettiği orman alanları aşağıdaki grafikte gösterilmiştir:
Buna göre Türkiye 30 yılda yaklaşık 300 bin hektar ormanlık alan kaybetmiştir. Yani yıllık ortalaması 10 bin hektardır. Bu sayı çok önemli.
EFFIS’in raporlarına göre sadece 1994 yılında 430 bin hektar orman kaybeden İspanya’nın yıllık orman kaybı ortalaması yaklaşık 157 bin hektardır. Türkiye’de 10 bin hektar, İspanya’da 157 bin hektar olan yıllık orman kaybı ortalaması Portekiz’de 116 bin, İtalya’da 103 bin, Yunanistan’da 43 bin, Fransa’da 25 bin hektardır. Aşağıdaki grafiklerde bu ülkelerin 1980 yılından itibaren yangınla kaybettikleri orman alanlarını görebilirsiniz:
Sayılardan da anlaşılacağı üzere iklim, bitki örtüsü ve ormanların toplam yüzölçümü içerisinde kapladığı alan olarak bize benzeyen (%29-36) Akdeniz ülkeleri içerisinde yangınla mücadelede en başarılı ülke Türkiye. Üstelik Türkiye 22,2 milyon hektarlık orman varlığıyla diğer ülkelerden daha geniş orman alanına sahip olduğu halde bu başarıyı sağlamış durumda. (İspanya 18,5 milyon ha, İtalya 9,5 milyon ha, Fransa 17,2 milyon ha, Portekiz 3,3 milyon ha, Yunanistan 3,9 milyon ha. Kaynak: FAO) Akdeniz ülkelerinin ormanlık alan varlıklarına ilişkin grafik aşağıdadır:
Türkiye ile diğer Akdeniz ülkelerinin kıyaslanması ayrı bir yazıda ele alınacaktır. Ancak şimdilik şunu söyleyelim: Türkiye’nin bol bol uçağı olan bu ülkelerden 2,5 ila 15 kat arasında değişen oranlarda başarılı olması hem çok tartıştığımız uçakların orman yangınlarını söndürmede tek başına etkinliği açısından hem de Türkiye’nin köklü ve yaygın ormancılık teşkilatı açısından bize bir fikir veriyor.
Bu arada yine FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre 1990 yılında 19,7 milyon hektar olan Türkiye ormanlarının, 2020 itibarıyla 22,2 milyon hektara ulaştığını söyleyelim. Ormanlarımız 30 yılda 2,5 milyon hektar genişlemiştir. Ankara’nın yüzölçümünün 2,5 milyon hektar olduğunu düşünürseniz, yapılan işin büyüklüğünü daha iyi anlarsınız. Yani yanan ormanlar tekrar ormanlaştırıldığı gibi, yeni orman alanları da oluşturulmuştur. Aşağıdaki grafikte Türkiye’nin orman alanlarındaki artışı 5’er yıllık dönemler halinde görebilirsiniz:
OLGULAR
Şimdi son yangınları madde madde analiz edelim:
1- Ülkemizde son 10 gündür yaşanan orman yangınları, yukarıdaki grafikte aktarılan orman yangını rutinimizin çok dışında. Son yangınlarda yaklaşık 100 bin hektar orman kaybı yaşadık. Bu sayı Türkiye’nin yaklaşık 10 yıllık orman kaybına denk. Bu, Türkiye tarihinin en büyük yangını. O zaman “iklim krizi” tezini ortaya atanlara şu soruyu sormalıyız: İklim krizi bu yıl mı başladı?
2 – Yangınlar, tek bir noktada başlayıp sıçrayarak yayılmış değil. Eş zamanlı diyebileceğimiz bir zaman dilimi içerisinde birbirinden bağımsız çok sayıda il ve ilçede ortaya çıktı. Hatay, Osmaniye, Adana, Mersin, Antalya, Muğla, Denizli, Isparta ve Burdur’da yoğunlaşan ve aynı günlerde ortaya çıkan yangınların birbirleriyle bağlantıları yok. Üstelik aynı il ya da aynı ilçede çıkan yangınların bile birçok farklı noktada aynı anda ortaya çıktıkları resmi açıklamalardan anlaşılıyor. Bunun sabotaj dışında bir anlamı yok. Ki işin uzmanları bu konuda hemfikir.
3 – Yangınların bütün milletimizin ormanlara giderek mangal yaktığı 17-25 Temmuz arasındaki Kurban Bayramı tatilinde değil, artık yoğun mesainin başladığı bir sonraki hafta çıkmış olması, yangınları mangalcıların dikkatsizliğinin çıkardığı yönündeki tezi de boşa düşürüyor.
4 – Hem kıdemli ormancılar, hem de yangın konusunda tecrübeli olan orman köylülerimiz rüzgârın yönü dâhil çeşitli etkenlerin ve sonuçların hesap edilerek orman yangınlarının çıkarıldığı konusunda açık kanaatlerini bildiriyorlar.
5- Yangın çıkarılan bölgelere yakından bakıldığında Türkiye’nin turizm bölgelerinin özellikle hedef alındığı çok açık. Antalya ve Muğla ile ilçeleri turizmin can damarları. Salgın sürecinin hafiflemesiyle birlikte tam doluluğa ulaşan turizm sektörü, Türkiye’ye ekonomik olarak nefes aldırtacak bir potansiyel taşıyor. Önceki gün Dalaman Havalimanı çevresinde çıkartılan yangın da bu gerçeği perçinledi. Kaş’tan Datça’ya kadar olan bölgedeki eşsiz turizm alanlarımıza ulaşım bu havalimanından sağlanıyor.
6 – Yangın çıkartılan bölgelerle ilgili bir diğer olgu, Antalya, Adana, Mersin, Hatay bölgesinde yoğunlaşan tarım faaliyetinin ve seracılığın hedef alınmış olması. Bu bölgeler Türkiye’nin gıda güvenliği için çok önemli olmakla birlikte, ihraç ettikleri nitelikli tarım ürünleriyle döviz girdisi sağlayarak ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlamaktadır.
7 – Dikkat çekici bir diğer nokta çıkartılan yangınların bölgenin temel enerji kaynakları olan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini hedef alması. Bireysel kullanım dışında sanayi, turizm ve tarım için hayati öneme sahip bu santrallerin hedef alınması Türkiye’ye dönük saldırının boyutuyla ilgili bize önemli bir fikir veriyor. Ayrıca gerçek dışı “santraller patlayacak” yaygarasıyla birlikte “bu ülke nükleer santral işletemez” fikri de piyasaya sunularak, Akkuyu Santrali üzerinden Türkiye’nin nükleer enerji atağı da hedefe konulmuştur.
8 – Yangınlarla eş zamanlı başlatılan “Global Call: Help Turkey” (Küresel Çağrı: Türkiye’ye Yardım Edin) kampanyası da fotoğrafı tamamlıyor. 2,8 milyon tivitin 2 milyonunun sahte hesaplardan atıldığı, ABD merkezli hesaplardan organize edilen bu kampanya Türkiye’nin “yönetilemediği” ve “müdahale edilmesi gereken bir ülke” olduğu yönünde kara propaganda amacı taşıyan, aslında geleceğe dair de ipuçları veren bir tertipti. Bu yıkıcı çağrının yanı sıra yangınlar boyunca ortaya atılan yalanlar, sosyal medyada dolaşıma sokulan gerçek dışı görüntüler ve yangınlara canla başla müdahale edilmesine karşın bunun aksini iddia eden bozguncu tezvirat, hem milleti hem de yangına müdahale eden ekipleri moral olarak çökertmeyi amaçlıyordu.
9 – Her şey bir yana, terör örgütünün yangınları üstlenmesi başka bir yoruma gerek bırakmıyor. Kaldı ki örneğin İtalya’da son dönemde çıkan orman yangınlarının yaklaşık %60’ının kundaklama sonucu (mafya vb.) ortaya çıktığı açıklandı. (Deutsche Welle, 4 Ağustos 2021. Haberi İtalya’nın en büyük çiftçi örgütü olan Coldiretti’ye dayandırmışlar) Yani “E bütün dünya yanıyor, demek ki iklim krizi” söylemi, bir safsatadan ibaret.
SONUÇ:
Yukarıda 9 maddede özetlemeye çalıştığımız olgular, “iklim krizi”, “küresel ısınma” ya da “iklim değişikliği” sonucu ortaya çıkan yangınlarla değil, ABD’nin terör örgütleriyle birlikte Türkiye’ye karşı yürüttüğü yeni tipte bir savaşla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu savaş hem sahada hem de propaganda düzleminde yürütülüyor. Hedef Türkiye’ye özellikle ekonomik olarak diz çöktürtmektir.
Kamu görevlileri bunu açıkça ifade edemeyebilir. Çünkü Türkiye’nin turizm bölgelerine yönelen terör saldırısı olduğu yönünde bir resmi söylem, Türkiye’nin seyahat edilmesi sakıncalı bir ülke olarak ilan edilmesiyle dolayısıyla beklenen yüksek turizm gelirlerinin yok olmasıyla sonuçlanabilir.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidi doğru saptamaz ve “iklim krizi” gibi durumu açıklamaktan uzak yorumlara kendimizi kaptırırsak yığınakta büyük bir hata yaparız. Ormanlarımızı ABD ve taşeronlarına karşı savunduğumuzu bilirsek, işte o zaman doğru çözümleri ve tedbirleri de üretebiliriz.