Tam yol ileri!
Akdeniz’de, Ege’de, “kuşatma” altındayız; PKK ve FETÖ terörüyle iç cephede sınavdayız.
Bu çevrime onun için “2. İstiklal Savaşı” deniyor; Milli olanlarla Milli Hükümet gerekiyor.
Düşmanı doğru tanımlamak, stratejiyi doğru kurmanın ilk adımı. Tetik kimde / pusu kimin?
Denizlerde ‘boğulmamız’, toprağımızda ‘bölünmemiz’ senaryosunun müellifi ABD’dir.
Emperyalizm, yüz yıllardır “kapanmamış hesaplarıyla” ‘yine’ üzerimize gelmektedir.
İç cepheyi sağlam tutarak, Avrasya’da dostluklar kurarak; varoluş mücadelemizi kazanacağız.
Emperyalizmin bu saldırganlığının altında yağmacılık refleksi ve de iktisadi yenilgileri var.
Berlin duvarının ayakta kalan tarafı eşitsizlik, işsizlik, sosyal adaletsizlik nedeniyle yıkılıyor.
“Seçilmiş” yönetimlere “liberal” hortumları bağlayanlar, 3. Dünyayı diktayla terbiye ettiler.
Ne var ki, kahredici sömürü düzeni, göçle, salgınla, “kapitalist başkentleri” bile yakar oldu.
Doğudan doğan ve eşitlikçi, insancıl, doğa dostu, sürdürülebilir bir yaşam vaat eden güneş:
İmparatorluk tecrübesini ulus-devlete taşıyan Rusya, Çin, İran ve Türkiye ile yükseliyor!..
Bugün vatan savunmasındayız! Yarının zaferleri üretken ekonomiyle örgütleyeceğiz.
Deneyimlerimizden ders çıkarmalı, gerçeğin bilgisinden, bilimden ayrılmamalıyız.
Tanrı, tarih ve toplum yaşanılanları asla unutmaz! Hepimiz, her şeyden sorumluyuz!
Atlantik’te ölüm var; Atlantik’te zulüm var… Borçlanma, bölünme ve de bağımlılık var…
NATO ‘ticarileşirken’, AB “ordu kurmaya kalkarken” Türkiye, umurlarında mıydı?..
İş başımızdadır; aklımızı da başımıza almalıyız: Bağımsızlığımızı mutlaka korumalıyız!
Geçmişin yanılgılarıyla ayrışmak değil, günün gerçekliği temelinde dayanışmak zorundayız.
Avrasya deyince… Petrol ve gaz boru hatları, kurallı ticaretin bereketiyle çoktan sahne aldı.
Dahası, bankasıyla, finans olanaklarıyla, “yatırım ve kalkınma projeleriyle” sinerji yarattı.
Türkiye için karanlığı aydınlatan, kuşatmayı yaran, ambargoyu kıran ışık işte burada yandı!
Irak’ta, Suriye’de ayrılıkçılığı defetmek; KKTC’nin tanınması; bu coğrafyada daha mümkün.
Bu doğrultudaki, “Karadeniz-Akdeniz işbirliği planı” tüm yetkililerce dikkate alınmalıdır.
Bu yılın başında akdettiğimiz “deniz yetki alanları” anlaşmasıyla, iki adım öne geçtik…
O günlerde “Ne işimiz var Libya’da?” diyenlere; “Malta’ya mı gidecektik?” diye sormuştum!
Türkiye’nin ekonomik çıkarlarının siyasal haklarıyla bir bütün olduğunu algılamayanlar var.
Karşımızdaki “çok’ cepheli/uluslu” süreç, S-400 seçeneğinin, SİHA’ların değerini kanıtladı.
Kriptolar, kısa sürede deşifre oluyor. Tercüme konuşanlar kaybedecek. Telif olan kazanacak.
Türkiye “Mavi Vatan” kavramını sahiplendikçe, ekonomisini siyaset üzerinden tahkim ediyor.
Karadeniz’deki rezervlerin envantere yazılması, korvetlerin sondajlara eşlik etmesi bundan.
Sondaj gemilerimizin yamacında “bayrak açan” korvetlerimiz yaşam alanımızı belirliyor.
Anadolu’nun, ay-yıldızın, yaşam alanı “geliştikçe” emperyalizmin yayılma alanı daralıyor.
Türkiye, Ergenekon’da öğütülerek, bin bedelle geldiği bu noktadan artık geri dönemez;
Oruç Reis’in sözleri tüm rotamızı belirliyor: “Yaşama Hakkın, Mücadele Gücün Kadardır”!
Eşantiyon adalarını tramplen olarak kullanmaya ve uluslararası deniz hukukunu çiğnemeye “teşne” Yunanistan’ın arkasındaki akıl, bu yüzyılın başında İzmir’in sularını boylamıştı.
Durmuyorlar: ABD Güney Kıbrıs’a askeri eğitim veriyor, Yunan’la beraber tatbikat yapıyor.
ABD ile İsrail güdümlü Fransa bir cephede; Almanya, Rusya / İpek Yolu bir başka cephe…
Bu satranç tahtasında Türkiye; büyük sorunları olduğu kadar büyük olanakları olan bir ülke. Kanat değil merkez ülke olmalıyız. Doğru, tutarlı, dengeli, dinamik dış siyaset esas alınmalı. Mazlumlara kurtuluşu müjdeleyen devrimimizle, dünya denizlerine açılırken, örneğin Afrika pazarına girerken; yeryüzündeki “açlığı” da dile getirmeliyiz.
Bayrak bayrak özgürlük bizim; “bu cennet, bu cehennem bizim”; bu Vatan, hepimizin!
Ulusal birliğimizi, bütünlüğümüzü, iktisadi, siyasi haklarımızı önceleyerek; tam yol ileri!