Tanımlar üzerine…
Son günlerde çevremizde engelliliğin tanımına dair bir kavram karmaşasına şahit oluyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Herkesin zihninde bize dair farklı bir etiket var. Sakat, özürlü, engelli, malul vesaire uzayıp gidiyor bu liste. Eski resmî ya da resmî olmayan metinlere bakıldığında bu kavramların birçoğunun sıklıkla kullanıldığını görmek mümkün. Konuşma veya yazı dilindeki bu karmaşa, engellilere dair ortak ve kabul görür bir kavramlar bütününün eksikliğinden kaynaklanıyor şüphesiz.
Farklı disiplin ve kesimler kendi açısından tanımlarken engelliliği, kavrama verilen tanım zaman içinde de değişime uğruyor. Her yeni dönem, getirdiği genel anlayışa uygun olarak yeni bir tanımla geliyor. Bir önceki tanım, çoğu zaman haklı nedenlerle terk edilirken,onunla ilgili hesap tam görülmediği için, yeni tanım da bir ton başka sorunla geliyor ve onun da ömrü çok uzun olmuyor.
Örneğin şu an yaygın olarak kullanılan“engelli” tanımı da kavramı anlatmakta yetersiz olduğu kadar kişi hakkında olumlu ya da olumsuz bir takım çağrışımlara yol açtığı için son derece yönlendirici ve sabitleyici bir tanım. Bu anlamda bizim köşemizin adını “engel-siz” koymamız boşuna değil. “Engelli” tanımını devletin resmî belgelerinde, hukuksal metinlerinde, sivil toplum kurumlarının tabelalarında görmek mümkün. Büyük bir çoğunluk ise eski kavramları kullanmaya hâlâ devam ediyor: Türkiye Sakatlar Derneği, Türkiye Körler Federasyonu, Altı Nokta Körler Hizmet Vakfı, Türkiye Sağır Kulüpleri Federasyonu, Adana Sağır ve Dilsizler Derneği, vs. Bu isimlerde kullanılan tanımlar, kurumun kurulduğu tarihteki genel anlayışa uygun tanımlar şüphesiz.
Tanımlar ifade ettiği şeyin ötesinde anlam ve değerler taşıdığında sorun oluyor. Bir tanımın kastedilen anlam bütünlüğünü tümüyle karşılaması pek mümkün görünmese de en azından kavram üzerinden yapılacak tartışma zeminini zenginleştirecekbir olgunluğa ya da önyargılara yol açmadan asgari bir müştereğe hitap edecek bir sadeliğe sahip olması ideal olurdu.
SAKAT, ÖZÜRLÜ, ENGELLİ
“Malûl” ve “sakat”tanımlarıyla 90’lı yıllara gelindi ve bundan sonra da “özürlü” tanımı gerek konuşma diline gerekse hukuki ve resmî metinlere girdi. Sonra tanım yakın dönemde “engelli” hâlini aldı. Kavramın dünyadaki ele alınışına baktığımızda, tanımın değişmesinden çok tanıma (disabled) yüklenen anlamların değiştiğine şahit oluyoruz. 90’lı yıllarda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve BM Engelliler Komitesi tarafından tanım, daha çok kişinin bir kusuru, tıbbi bir sorun olarak algılanmış ve metinlere de böyle girmişti ki bu itibarla bizdeki “özürlü” tanımına denk düşüyordu. Bu yaklaşımın ayrımcı, eksik ve çözümü zora sokan yanları zaman içinde anlaşıldığından, anlam bizdeki “engelli” tanımına daha yakın olarak insan hakları temelli, sorunun sosyal ve insani boyutuna vurgu yapan, onu kişinin tıbbi bir sorunu olmanın ötesinde çevresel bir sorun olarak ele alan, sorunun kaynağı olarak ise toplumsal algıya, fiziki koşullara ve mekân tasarımına vurgu yapan bir bakış açısı kazandı.
BM Engelli Hakları Sözleşmesinin giriş bölümünde yer alan şu ibare konuya dair yaklaşımı gayet net anlatıyor: “… engellilik durumunun, engelli kişilerin topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını engelleyen tutumlar ve çevre koşullarının etkileşiminden kaynaklandığı gerçeğini kabul ederek …”. Bu kabul ediş sorunun çözümüne dair çok büyük bir adım olma niteliği taşıyor.