06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarih bugünün aynası -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Bugün karşılaştığımız olaylara tanı koyabilmek için 1.Dünya Savaşı sonrası gelişmelere ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama gayretlerine göz atmak gerekiyor.

Savaşın son yılı Osmanlı cephelerinde çok ilginç gelişmeler oluyordu.

Arap Yarımadası’nda ayrılıkçı hareketler başlamıştı. Irak ve Filistin cephelerinde İngiliz saldırıları ve Osmanlı’nın silah bırakma isteği gözler önündeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl paylaşılacağına dair anlaşmalar sıraya dizilmişti.

Calthrope’un çağrısı üzerine Ahmet İzzet Paşa silah bırakma görüşmelerine Kolordu Komutanı Nurettin Paşa başkanlığında bir heyeti görevlendirmişti; ancak padişah Vahdettin heyet başkanlığının eniştesi Ferit Paşa’ya verilmesi için ısrar ediyordu. Böyle bir ortamda Güney bölgesinde bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa mütareke metnini okur okumaz arkadaşlarına karargahında şöyle diyordu:

“Bu mütareke metnini içime sindiremedim!”

Ve Mustafa Kemal Paşa’nın vatanı kurtarma hareketi İstanbul’a dönüşüyle başladı.

Benzerliklere dikkat

Tarih yalan söylemez. Sanılır ki tarih tekrarlanmaz da...

Bugün olup bitenlere baktığımızda; Jandarma Genel Komutanı Org. Kalyoncu’nun yayınladığı 2012 yılı faaliyet raporuna göre, “Türkiye bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır.”

Bakmayın siz Genelkurmay karargahının “o rapor 2012 yılı raporudur!” Açıklamasına. Bölünmeye atılan ilk adımın işareti olan PKK’nın yasadışı yollardan yurtdışına çıkması planıyla 2013’ün daha önemli hadiselere yol açacağının anlaşılması zor mudur?

Hesap ortadadır Türkiye-PKK-BDP ve AKP ortaklığıyla bu süreci tartışmıyorlar mı? Daha iki gün önce yayınlanan AB Türkiye raporunun son kısmında yer alan şu cümlelere bakınız neler yazıyor;

“Abdullah Öcalan’la başlattığı doğrudan diyalog memnunlukla karşılanmaktadır;

- Kürt meselesini çözecek bir anlaşmaya götürecek bir müzakere perspektifi açılmıştır;

- Avrupa Parlamentosu, bu görüşmelerin bir an önce yapısal bir müzakereye dönüştürülmesini teşvik eder;

- Bütün siyasi partiler, basın ve sivil toplum örgütleri yapıcı bir rol oynamalıdır;

- Anayasal süreç içinde ve Türkiye’de çoğulculuğu yansıtacak biçimde temel haklar için bir açılım yapılmalıdır;

- Kürt kökenli vatandaşların siyasal, kültürel ve sosyo-ekonomik katılımlarını sağlayacak bir siyasal diyalog başlatılmalıdır;

- Kürtçe’nin mahkemelerde kullanılmasına izin veren düzenleme ve aynı dilin eğitimde kullanılmasına yönelik olumlu tartışmalar memnuniyetle karşılanmıştır;

- Kürt konusunda yazan gazeteciler hakkında açılan davalardan ve bazı Kürt politikacıların, belediye başkanlarının, avukatların KCK davası çerçevesinde tutuklanmasından kaygı duyulmaktadır;

- Kürt konusu, başta TBMM olmak üzere, demokratik kurumlarda tartışılmalıdır.”

Perinçekler, Haberallar yok!

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda dikkat çeken en önemli unsur Öcalan’la yapılan görüşmelerin terörü sona erdirmeyi amaçlayan bir girişim gibi değil, Kürt meselesinin çözümüne yönelik yapısal bir müzakerenin başlangıcı gibi görülmesi! Yani Öcalan adeta bütün Kürtler’in lideri gibi gösterilmek istenmekte. Hükümete, toplama basına bu sürece destek için çağrıda bulunulmakta ama PKK’ya silahlı mücadeleyi kesinlikle ve koşulsuz olarak sona erdirmesi, Kuzey Irak’taki merkezini tasfiye etmesi gibi bir çağrı ise yapılmamaktadır. Bağdat Hükümeti’ne ve Barzani’ye de PKK’nın Irak topraklarından tasfiyesi için herhangi bir çağrı yapılmamaktadır. Yeni anayasal süreçten beklentiler dile getirilmekte, ancak yeni bir anayasa yapmanın hiçbir hukuki dayanağı olmadığına değinilmemektedir. Metnin tamamına bakıldığında, insan haklarıyla ilgili en büyük kaygının KCK gibi bazı Kürt örgütleri veya aynı çizgideki siyasetçi, yazar ve avukatlarla ilgili olarak dile getirildiği görülmekte, Kürt kökenli olmayanların maruz kaldıkları muamele, daha çok hukuk usullerine yeterince uyulmaması gibi eleştirilerle sınırlı tutulmaktadır. Pınar Selek gibi bazı sanıklardan ismen söz edilirken Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bir siyasi partinin lideri Doğu Perinçek’ten ismen söz edilmemektedir. İleri derecede hasta olmalarına rağmen hapishanede tutulmaya devam eden tutuklulardan da bahsedilmemektedir. Bir kere daha görülmektedir ki, Atatürk’ün dediği gibi, Türkiye’nin meseleleri ancak Türk milletinin azim ve iradesiyle çözülebilir.

Tüm bunlara, devlet kurumlarında laikliğin yok sayıldığı türbanın yargı salonlarına bile girdiğini, TC’nin kaldırılması denemelerinin yapıldığını eklerseniz şekil kendini gösterecektir.