Tarihe İz: Şiir
II. Abdülhamit'e haksızlık edildiği yönündeki suçlamalar yeniden gündeme gelirken aslında bunun bütün Osmanlı tarihi için sık sık yinelendiğini anımsamamak mümkün değil... Osmanlı değerlendirmeleriyle önemli tartışmalar açan Kemal Tahir, Doğu - Batı çatışmasının tarihteki en eski ve arkası gelmeyen çatışma olduğunu ve tarihe damgasını vurduğunu belirterek, bu çatışmada Osmanlının Batı'ya karşı Doğu'nun savunucusu olduğunu romanlarına da yansıtır. Her ne kadar Marx dışındaki Batılı düşünürleri güvenilmez buluyorsa da, Turgut Uyar'ın Divan adlı şiir kitabı dolayısıyle Yeni Edebiyat'ta (S: 7, Mayıs 1970) bir yazı kaleme alan Kemal Tahir, Toynbee'nin vargısını anımsatmaktan geri durmaz: "Tarihteki imparatorluklar içinde, geleceğin dünya devletine en yakın, onun çekirdeğini taşıyan tek imparatorluk Osmanlı İmparatorluğu'dur." Tarihin ereğine Amerikan İmparatorluğu'nu koyanlar açısından bu böyle olabilir, ne ki ömrünü emperyalist Batı'yla mücadeleye vermiş Kemal Tahir'in varmak istediği sonuç böyle bir egemenlik olamaz.
TARİH VE ŞİİR
Kemal Tahir'in o yıllarda çok tartışılan, "Tarih ve Şiirimiz" başlıklı unutulmaz yazısı, çok değerli saptamalar içeriyor:
"Hiçbir toplum dağıtılıp külleri havaya savrulmadıkça tarihine dönmezlik, gelecek için ondan hız ve güç almazlık edemez. ... Tarihimize er geç yeni görüşlerle, geleceği aydınlatacak yeni değerlendirmelerle dönecektik."
Usta yazar, daha sonra yazısını şöyle sürdürüyor:
Divan edebiyatımızdan nasıl yararlanabileceğimizi Divan'daki şiirleriyle Turgut Uyar yeterince ispatlamış olduğu halde eski ve yeni birçok şairimiz halk edebiyatı saydıkları örneklerden yola çıkarak hiçbir yere varamamıştır. Çünkü sanatta bilgi ve şuurdan önce üstün sanatçı yeteneği şarttır. Üstün sanatçı yeteneğidir ki, yüzyıllar boyu yüzlerce Türk şairinin var güçleriyle çalışarak yarattıkları geniş ve derin bir şiir dünyasını -hangi amaçlarla, kimler tarafından ileri sürüldüğü araştırılmamış- peşin yargılarla yadsıyan durumun karşısına dikildi.
Türk şiirine yeni ve ileri alanlar açacak şairlerimiz, tekke edebiyatımızla, batılaşmacılarımızın getirdiği yeni edebiyatımızla Nâzım Hikmet'in önderlik ettiği sosyalist edebiyatımızla hesaplaşmak, bunların temel kanunlarını, yani tarih içinde toplumla ilintilerini bulmak, yerlilerini yabancılarından ayırmak zorundadır.
TURGUT UYAR’IN DİVAN’I
Turgut Uyar, Divan kitabıyla böyle yaman bir çalışmaya yönelmiştir. İşini gücünü seçmiştir. İşini gücünü seçmek ancak soylu sanatçıların harcıdır. İşte size Turgut Uyar'ın Divan'ından bir güzel örnek:
ÇAĞRILMIŞ’A
gökyokuş solan penceresi çağrılmış
ölmüş ölünce ölü annesi çağrılmış
öyle ki bir kırgın çocuk gibi Konyalı
bayramlara, hep bayramertesi çağrılmış
Konyalı bir çocuk gibi, Konyalı bir
ergen gibi, Konyalı bir adam
Konyalı bir kocamış gibi kırda
kendisi konmuş kırda gölgesi çağrılmış
gölgesi donuk sönük denize uzak
sanki babası bırakılmış eniştesi çağrılmış
ey solak hendese büyük yılkı
hazırken çünkü artık kendisi çağrılmış
ŞİİR DERİN İZ SÜRER
Turgut Uyar her ne kadar Kemal Tahir'in yorumuyla kendisinin tarihe bakışı arasında bir yakınlık olmadığını söylese de zaman denen uçsuz bucaksız ovalarda şiiri karasaban olarak kullanmanın ustasıdır. Nitekim ilerici ve isyancı düşüncenin tarihe yaklaşımında eksiklik olduğunu ima eden şair, karşıdîvan olarak yazdığı bu şiirlerinde, özellikle Çağrılmış'a şiirinde, yalnızca divan şiirinden esinlenmekle kalmayıp Yunus'u, Karacaoğlan'ı da özümseyen bütün eski şiirimizden yansımalar buluyoruz.
Söze Abdülhamit'le başlamıştık, Eşref'le devamda yarar var -şairler, kendini mülkün tek sahibi gören sultanları da pervasızca anlatır:
Bir sürü sanki koyundur millet,
Sürünün kurdu Hamîd-i Sânî;
Nice can yaktı, ocak söndürdü,
Dûzaha gitmedi hâlâ canı.
NEYZEN’DEN HİÇLİK DERSİ
Bir de var ki, dünya malına tamah etmeyen kimi şair takımı mansıp almayı gerçekte hiç mi hiç sevmezler:
Sadrazam Talât Paşa bir gün Neyzen Tevfik'e devlet dairelerinden birinde kâtiplik önerir. Neyzen, Kâtip olacağım da ne olacak? diye sorar. Teşekkür beklerken böyle bir soruyla karşılaşınca şaşıran Paşa, memurluk katlarını alttan üste sıralar:
-Önce şu, sonra bu...
Neyzen'in halâ ilgilenmediğini görünce de şöyle sürdürür:
-Daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...
Neyzen'in üst üste yinelediği soru yine değişmez:
-Ya sonra?
Talât Paşa burada duraksar, en sonrası padişahlıktır çünkü. İster istemez, hiç! der. Bu yanıta yanıtı şöyle olur Neyzen'in:
-Sonu "hiç" olduktan sonra, onca zahmete ne gerek var? Ben zaten bugün de "hiç"im!
Eşref için yanlışa yanlış demek ve ona yergi düzmek yaşamanın en temel amacıdır:
Eylemem ölsem de kizbi ihtiyâr
Doğruyu söyler gezer bir şairim;
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefâ!
Kendimi hicveylemezsem kâfirim.