Tarihimizden ihracata dayanmanın sonuçlarına bir örnek
Vatan Partisi sürekli olarak bağımsızlığın önemini vurguluyor. Bağımsız olmak o kadar önemli ki, kendi kaderinizi kendi ellerinizde tutuyorsunuz. Eğer bağımsızsanız yaptığınız yanlışı anladığınız anda gidişi değiştirmek kendi ellerinizde. Başka bir yöne doğru dümeni kıvırabiliyorsunuz.
Yıllardan bu yana ihracata dayalı büyümenin hatalı olduğunu yazıyorum. Maalesef ihracata bağımlı olarak büyümenin çok ciddi sonuçlarından birini önümüzdeki dönem yaşayacağız. Aslında olan çok basit. Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yüzde 65’i Atlantik ülkelerine. Başta Almanya olmak üzere ABD, İngiltere, İtalya, Fransa, İspanya vb. gibi. Hep anlattık bu ülkeler bize her an stratejik düşmen cephesinden saldırabilirler. Böyle bir saldırı olmasa da bu ülkeler grubu büyük çöküş eşiğinde. Milyonlarca çalışanımız bu ülkelere ihracat yapan şirketlerde çalışıyor. Milyonlarcası ise yapılan bu ihracata dolaylı olarak destek veren sektörlerde çalışıyorlar.
İŞLER PARLAK DEĞİL
Son 2-3 ayda bu tehlike kendini göstermeye başladı. Başta Almanya ardından Hollanda, önümüzdeki aylarda diğer ülkeler takip edecek durgunluk verileri açıklanmaya başladı. Buna paralel olarak ihracat geriliyor. Son açıklanan İstanbul Sanayi Odası PMİ verilerine göre İmalat PMI endeksi 50’nin altında seyretmeye başladı. 50 puan altı, takip edilen verilerin olumsuz tarafa kaydığını göstermektedir. Konuştuğum işverenler işlerin parlak olmadığını, yeni siparişlerin gelmediğini anlatmaktalar. Şimdilik bekleyiş hakim. Ancak bu yeni sipariş alamama daha uzarsa işten çıkarmalar başlayacak. Bunu açıkça ifade ediyorlar. Peşinden de fabrika kapatma ve iflaslar gelecek.
DIŞ PAZARA BAĞIMLILIK
Dış pazarlara bağımlı olmak bizim yeni karşılaştığımız bir durum değil. Öncü Gençlik kampında verdiğim eğitim ertesinde gençler tarafından bana hediye edilen “Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi” adlı Orhan Kurmuş tarafından yazılmış kitabı okuyunca bunun çok acı örneğini bu kitapta buldum.
19. yüzyılın ikinci yarısında emperyalizmin pençesinde kıvranan Osmanlı İmparatorluğu o kadar dışa bağımlı hale gelmişti ki, ihracatını yaptığı malların alıcısı olan ülkelerdeki tüm krizler olduğu gibi Osmanlı’ya yansıyordu. O dönem İngiltere hegemon ülke idi. Doğal olarak Osmanlı limanları da İngiltere’ye ham madde ve tarım ürünleri ihracatı ve İngiltere’den işlenmiş ürün ithalatı yapan limanlardı. Durum öyle vahimdi ki; ithalat gibi ihracatta İngiliz tüccarlar aracılığı ile yapılıyordu. Bize sadece istenileni üretmek kalıyordu. Üretilecek malda dahi karar verme yetkimiz yoktu.
Aşağıdaki tabloda belirtilen yıllarda o dönemin en önemli ihracat limanı olan İzmir limanından yapılan ihracatın İngiliz Sterlini karşılığı grafiğini görmekteyiz.
Tabloya dikkat ederseniz belli dönemlerde yapılan ihracatta ciddi düşüşler gözlenmektedir. Yazar bu iniş çıkışlarla ilgili şunu yazmaktadır.
“Elde ettiğimiz seri, uzun dönem, mevsimlik ve düzensiz hareketlerin etkilerinden arındırılmış olduğu için ihracattaki bu devresel hareketleri meydana getiren en önemli etken ihracat pazarlarındaki dalgalanmalardır. İzmir limanından yapılan ihracatın Avrupa ülkeleri arasında dağılımına bakarsak ihracattaki dalgalanmaları hangi kapitalist ülkenin geçirdiği ekonomik bunalım ve refah devreleriyle açıklayabileceğimiz ortaya çıkar.”
Bu deneyimleri yaşayan Osmanlı aydınları, Mustafa Kemal’in ağzından “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diye haykırdılar.
Türkiye bugün Vatan Partisi'nin ağzından haykırmaktadır: “Hedefimiz Tam Bağımsız Türkiye’dir”