Tarihin Babası Herodot Suriyeliymiş
Irak ve Şam’a, Lübnan ve Filistin’e dayatılan savaş, işgal ve talan özellikle de bu coğrafya tarihinin yağmalanması, tahrip edilmesi ve silinmesi içindir. Filistin’de barbarlığa devam eden Netanyahu’nun oğlu sinsice sırıtarak, İran’ın batısından Irak’ın orta ve kuzeyine, Güney Doğu Anadolu’dan Gürcistan’a ve esas hedef olan İskenderun Körfezi'ne ve tüm Hatay’a kadar uzanan Kürdistan adıyla bir haritayı yeniden piyasaya sürdü. Arzulanan İsrail haritasında yaptığı ilk iş şehir isimlerini değiştirmek oldu. Maalesef geçmiş hükümetlerimiz de isimlere ve dillere hürmet etmedi. Telaffuz edemediğimiz veya Türkçeye uymayan kent, kasaba, köy, dağ, nehir, mera kadim adlarını, o mekânların tarihine ışık tutan isimleri şaşalı ama uyduruk isimlerle değiştirdi. Bunu yaptığında ülkenin ve milletin daha fazla Türk olacağına inandı.
Bir başka trajik-komik durum ise bir Hristiyan vatandaşın Müslüman olduğunda ismini değiştirmesidir. Bir Müslüman vatandaşın da Hristiyan olduğunda David, Mishel ve benzeri isimlere sarılmasıdır. Sanırsın Davut, David; Mikail (Mihail, Mishel, Michael-Maykıl), Mustafa, Stefan (Stayf’tan türeme Mıstık manasındadır); İsa, Jesus; Yakup, Jakob; Yusuf, Josef; Julia, Ayşe; Meryem de Maria olunca otomatikman daha iyi bir Hristiyan veya Müslüman olunuyor. Tüm kadın ve erkek isimlerinin kendi medeniyetinden geldiğinin idrakinde olmadığı için hödük oluyor. Hükümetlerimiz Anadolu’nun ezici çoğunluğunu oluşturan Rum, Ermeni, Süryani Hristiyan kavimlerin Bizans’ın ağır vergi yükü, siyasi baskıları ve Hz. İsa’nın öğretilerinden uzaklaşmış Kilisenin boyunduruğundan kurtulup neden Türk ve Müslüman olmayı seçtiklerini araştırmak yerine, maalesef Bizans’ın sonunu getiren uygulamaları tercih etti.
ZOR KULLANMA BİR YERE KADAR BAKİ OLAN SEVGİDİR
Millet gönüllü bir birlikteliktir. Bu birlikteliğin temel sırrı sevgiye, ihtiyaca ve daha cazibeli olana meyilli olmasıdır. Korku ve acziyet de sizi müstevliye yani sizden daha güçlü olanın hükümdarlığına, kimliğine ve arzularına tabi olmanızı sağlayabilir. Ancak bu hal mundardır. İlk fırsatta bu birliktelikten kopmak için uygun koşulları dört gözle bekler. Zor kullanarak bir müddet beraber olmayı sağlayabilirsiniz ama baki ve daim olan sevgidir. Hz. Ali’ye sormuşlar: “Ya Ali! Sen Allah’tan korktuğun için mi ona tapıyor ve bu kadar bağlısın?”, o da “Hayır! Ondan korktuğum için değil, sevgimi ve saygımı hak ettiği için ona tapıyorum” demişti. İnsanlar sizin ya medeniyet gücünüz ve zenginliğinize ya ekonomik gelişmişliğinize ya da adalet nizamınıza âşık olur. Onun parçası olmak ve ona katkı yapmak için yaşar.
Yabancı işgal ordularının, terör örgütlerinin kadim olan her şeyi yağmalaması, yıkması, putperestlik deyip binlerce yıllık uygarlık tarihine saldırması, müzeleri, makamları yakması ve tarihi şahsiyetlerin makamlarını dinamitle patlatması, barbarların ve iki ayaklı ilkel mağara toplulukların kadim kentlere, ticaretine, tarımına, arenalarına, tapınaklarına saldırması, tahrip etmesi ve üretilen zenginliği talan etmesi Emperyalist-Siyonist proje gereğidir. Üniversite ve medyanın gücünü suiistimal ederek, Emperyalist sömürge projeleri için tarihin ve dilin çarptırılması ve olmayan hayali bir filoloji, antropoloji ve sosyolojiyi tedavüle sokmaları da en az ilkel kafalar kadar tahripkâr oldu. Bundan daha kötüsü ise tarihine, diline, medeniyetine sahip çıkmayan, bunun üzerinde sağlıklı bir gelecek inşa etmeyen ve Batı'nın bu habis dezenformasyonunu mutlak doğrularmış gibi topluma, öğrencilerimize ve medyamıza taşıyan apoletli mahalli papağanların bu tahribatı kasıtlı veya cehaletten mütevellit halen sürdürmeleridir.
İLK ÖĞRETMENLERİ SAKLARLAR
Batı kaynakları ve ondan beslenen Arap ve Türk akademisyenlerin ezici çoğunluğu alfabenin Grekçe (Yunanca) olduğunu iddia eder, ALFA ve BETA kelimelerinden oluştuğunu anlatırlar. M.Ö 700'lerde tarih sahnesine çıkan Greklerden (Greek, Yunan) yüzlerce yıl daha kadim Anadolu ve ondan da kadim Suriye’nin Yunan medeniyetinin kurucuları olduğu gizlenir. Yunanlıların ALFA-BETA’yı atalarından yani ilk öğretmenlerinden telakki ettiklerini saklarlar.
Aslında barbar ve ilkel mağara mahlûklarının kol gezdiği Grek coğrafyasına şehirleri, mabetleri, tanrıça ve tanrıları, spor faaliyetlerini (Olimpiyat), tarımı, devlet ve ordu nizamının Suriye’den Anadolu’ya buradan Yunanistan’a taşındığını örtbas ederler.
Batı Anadolu veya Batı Asya olarak isimlendirdikleri özellikle Ege kıyılarına yakın yerlerde ve adalardaki kentlerin Yunanistan’da kurulan kentlerin bir devamı oldukları tespit edilince bu sefer Anadolu’nun Yunan medeniyeti üzerindeki etkilerinden pısırıkça söz etmeye başladılar. Ama bugün bile dünyadaki rumuzu SYR olan Suriye, Syrian, Assyrian, Asuri, Aşuri, Süryani, Sevra, Soro-Toro, kentli, SURİ (ilkel mağara mahlûkatlarından korunmak için surların arkasında yaşayan demektir) ve daha nice isimlerin de kökenidir. İngilizcedeki Sir kelimesinin de kökenidir. Zaten manası da beyefendi, bilge, öğretmen, rehber, seyit, değiştiren, örnek alınan, emsal, devrim, boğa, maddi-manevi lider, tanrı-rab demektir. Suriye ismini her daim devre dışı bırakmaya çalıştılar.
MATTHIAE'NİN SÖZÜ NE ANLAMA GELİR?
Tarihin babası olarak bilinen Herodot kitaplarında kimliğini “Ben Kilikyalıyım (Mersin-Adana Coğrafyası) Suriyeliyim” diye tanımlamasına rağmen rahmetli Cüneyt Arkın'ın meşhur ifadesiyle, “Nayır olamaz!" "Sen Bodrumlusun. Sen Grek’sin, Yunanlısın” diye adama keyfi kimlikler biçiyoruz. Herodot, “ Kapadokya, Akdeniz’den Karadeniz’e kadar uzanan coğrafyanın ismidir ve Kapadokya Suriye’dir” diye yazmış. Nayır olmaz! Herodot gibi bir baba tarihçi ancak Batılı ve Yunan olabilir. Hele ki Suriye’nin huzurlu, istikrarlı dönemini tanımamış yeni nesil için Noel baba tarihçi Herodot’un bugünkü Suriye'nin ecdadı olması mümkün değildir. Hafazanallah böyle olması ihtimali bile şok ve akıl felcine yol açabilir. Hele ki ülkemize gelen Suriyelilerin akrabası olması aman ya rabbim korku filmi gibi olur. Batı Anadolu’muzun şirin kenti Denizli’de Ladokia antik kenti var. İsmini Suriye’nin liman kenti Latakia-Lazkiye’den almış. Denizli’deki Antik kentin ana caddesinin ismi nedir biliyor musunuz: Suriye.
Nayır olamaz! Şaşırmanız doğal. Zira önyargıları kırmak, bugünkü durumdan yola çıkarak ecdadımız Suriyelilerin büyüklüğünü, azametini, yaratıcılığını ve aleme sundukları şaheserleri tahayyül etmek kolay değil. “Her medeni insanın iki vatanı var; Doğduğu yer ve Suriye” diyen Batılı tarihçi Paolo Matthiae, hepimiz Suriyeliyiz demiyor. Diyor ki kadim büyük Suriye coğrafyasının her medeni toplumun kuruluş tarihinde bir hakkı ve emeği var. İlk öğretmenlere saygı gösterilmeli ve hakları teslim edilmelidir diyor. Bu, bugünkü Suriye’yi övmenizi veya bugünkü Suriyeli olmanızı gerektirmiyor diyor. Rahmetli kardeşim Nuh dahil birçok kimseden “Bu bilmem kim Türk ise ben değilim. Bu Suudiler Müslümansa ben değilim. Bu Suudililer Arap’sa ben değilim” sözünü duyardım. Bu tepki, üçkâğıtçı dalavereci imama kızıp Allah’a küsmek veya uzak durmak misalidir. Böyle düşünenler de haksız değil. Dünyaya medeniyet kuran ve ilk alfabeyi öğretenlerin coğrafyası içler acısı içindedir.
NOT: Her medeni toplumun ALFABE’si ve sırları için maalesef yerimiz yetmedi. Sonraki yazımızda.