25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihin pususuna yatmak

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Bilimsel Devrim’in insanlığa yaptığı en önemli katkılardan biri, herhangi bir öznenin iradesinden bağımsız bir nesnel gerçekliğin varlığını bilimin temeline yerleştirmiş olmasıdır. Çağdaş bilim, varlığını materyalist felsefenin bu temel ilkesini kabul etmiş olmasına borçludur. 20. yüzyıla kadar bu ilkenin ifadesini bulduğu bütün metinlerde, nesnel olana gönderme yapılırken bir “dış gerçeklik”ten söz edilir. Burada altı çizilen, nesnel olanın özneye göre dışsallığıdır. Dış gerçeklik kavramı, özne ile nesne arasına kalın bir duvar örer. Söz konusu olan gök cisimlerinin devinimi ise, böyle bir duvar herhangi bir sakıncaya yol açmaz. Çünkü bu alanda öznenin herhangi bir gözlem ya da edimde bulunmasının sonucu değiştiren bir etkisi olmaz. Özne burada doğa yasaları karşısında edilgin bir konumdadır. 20. yüzyıl, matematiği de, doğa bilimlerini de, öznenin aynı zamanda üstünde edimde bulunduğu nesnenin bir parçası olmasının yol açtığı ikilemlerle karşı karşıya bırakmıştır. Özne ile nesne arasındaki kalın duvar, geçirgenliği olan bir ayıraca indirgenmiştir.

TOPLUM BİLİMDE ÖZNE-NESNE İLİŞKİSİ

Toplum bilimde, özne ile nesne arasındaki ilişki doğa bilimlerine göre çok daha karmaşıktır. Çünkü toplumsal alanda özne, üstünde edimde bulunduğu nesnenin aynı zamanda bir parçasıdır. Toplumsal gelişme, öznenin edimlerinden bütünüyle bağımsız bir çizgi izlemez. Nesnellik, farklı toplumsal sınıf, kesim ve güçlere belirli tutumları dayatır. Ancak bu dayatma, kendiliğinden bir toplumsal dönüşüme yol açmaz. Nesnel dayatma, mücadelenin konusunu belirler ve güçleri yönlendiren toplumsal cereyanları doğurur. Ama sonuç almak, öznenin iradi müdahalesini gerektirir. İradi müdahale, dönüşümü gerçekleştirmeye yetecek düzeyde bir toplumsal gücü yaratabilirse, değişim gerçekleşir. Öznenin nesnel durumla uyum halinde olmayan iradi müdahaleleri, toplumdaki gizilgücü boşa harcar. Bugünün öznelliği, aynı zamanda yarının nesnelliğini belirlemede önemli bir işlev görür.

ANA DOĞRULTUYU NESNELLİK BELİRLER

Toplumsal olarak neyin ileri, neyin geri olduğu, nesnel bir sorundur. Çünkü toplumsal gelişmenin ana doğrultusunu belirleyen nesnel etkenlerdir. Bu nesnel doğrultuda tarihin yolunu döşeyip ilerlemesini sağlayan ise, öznel etkenlerdir. Nesnel dayatmalar ne kadar güçlenirse, öznenin oynaması gereken rol ve döşenmesi gereken yol da, o kadar belirginleşir. Nesnelle öznel arasındaki bu ilişki, tarihin ilerlemesine bir “rastgelelik” unsuru da katar. Bu rastsallığı yok saymak da, tarihsel gelişmeyi “gelişigüzelliğe” terk etmek de, doğru değildir.

Gelişmenin ana doğrultusunu belirlemede, bilimin yol göstericiliğine başvurmaktan başka yol yoktur. Öznel olanı, nesnel olana “rast getirmek” ise siyasetin görevidir. “Tarihin pususuna yatmak”, kuşkusuz toplumun dışında ve hareketsiz bir biçimde “gün”ün gelmesini beklemek değildir. Tarihin pususuna yatmak, öznel etken açısından etkin bir hazırlık sürecidir. Hazırlık, nesnel koşullar oluştuğunda dönüşümü gerçekleştirecek gücü yaratacak bir konum edinmeye yöneliktir.

TARİHİ YAPACAK GÜÇ

Günümüzde tarihi yapacak olan temel güç, ezilen milletlerdir. Bugün dünya çapında inisiyatif, başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemin elinden Ezilen-Gelişen Dünya’nın eline geçmiştir. Bu gelişme, ülkemize de yansımıştır. Son dönemde emperyalist sistemin en yoğun baskı ve dayatmalarına maruz kalan Türkiye, nesnelliğin yönlendirmesiyle, emperyalizmin gözünde en güvenilmez ülkeler arasına girmiştir. Ülkemizin Ezilen-gelişen Dünya içindeki onurlu yerini öznel olarak da tereddütsüz biçimde alması, dünyadaki bütün dengeleri etkileyecek nitelikte bir olay olacaktır.

16 Nisan halk oylamasında çıkacak “hayır” sonucu, ülkemizdeki toplumsal ve siyasal saflaşmaları, nesnel olarak bir “milli seferberlik hükümeti”nin önünü açacak biçimde dönüştürecektir. Burada önemli olan, içinden geçmekte olduğumuz nesnelliğe bilimsel bir gözle bakmak, tarihin gelişigüzel unsurlarının bilincimizi karartmasına izin vermemektir. Bugün milletimizin şiddetle ihtiyaç duyduğu iyimserliğin ana kaynağı, hayatta en gerçek yol gösterici olan bilimdir.