22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihin yüklediği görev

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

İçinde bulunduğumuz dönemde, Türkiye ve Türk milleti tarihi bir sınamayla karşı karşıya. Bu sınamada, 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri önemli bir dönemeci temsil ediyor. Türkiye’nin ufuktaki geleceğini şekillendirmek için bir karar vereceğiz. Bu karar, dünyanın son 30 yıldır yaşadığı büyük değişimin yönü ve ülkemizin ihtiyaçları açısından tarihi ve belirleyici önemdedir.

Bugün dünyada ve Türkiye’de bir dönemin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Özellikle son 30 yıldaki önemli gelişmeleri değerlendirmek karşı karşıya olduğumuz durumu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Şöyle açalım: 1980’lerde başlayan dünya çapında neo-liberalizm atağı, küreselleşmecilik ile devam etmiş ve gelişen dünyaya bir program dayatılmıştır. Bu programın özü, dışarıdan gelecek sıcak paraya bağımlılık ve kamu işletmelerinin tasfiyesi, yönetimde ademi merkeziyetçilik, ulusal güvenlikte emperyalist bloğa teslimiyet idi. Bu dönemde, Türkiye’de de özelleştirme furyasıyla “devlet küçültüldü”.

1991 sonrasında ABD, dünyada efendiliğe soyunarak, önce Afganistan’ı, sonra Irak’ı işgal etti. Daha sonraki yıllarda Libya’yı yıktı, Suriye’ye operasyon başlattı. Ama 2000’lerin başından itibaren Rusya’nın toparlanmaya başlaması, Çin’in yükselişe geçmesi, Irak, Afganistan ve Suriye başta olmak üzere ABD’nin Avrasya coğrafyasına yürüttüğü operasyonlara karşı direnişin güçlenmesi ABD’yi sınırlamaya başlamıştı. Avrasya’nın büyük güçleri artık sahnedeydi.

ABD’NİN BÖLGEYE ABANMASI

1991 yılındaki ABD’nin Körfez harekâtından itibaren, Türkiye’nin Atlantik kampındaki varlığı, devlet ve toplum içinde sorgulanmaya başlandı. Irak’ın kuzeyindeki İkinci İsrail nüvesi devletçiğin oluşturulması, PKK’nın bölgede palazlandırılıp başat güç haline getirilmesi Türkiye ile ABD arasındaki mücadelenin şiddetlenmesine neden oldu. ABD abandıkça abanıyor, Türkiye ise direniyordu. 1992 yılından itibaren Türkiye’deki İncirlik Üssü’ne yerleştirilen Çekiç Güç vasıtasıyla Irak’ın kuzeyinde Bağdat’ın denetimi dışında bir bölge oluşturuldu. Bu alan, PKK’ya güvenli bölge oldu. Çekiç Güç’ün Türkiye’deki görev süresini, TBMM’de grubu bulunan sağdan sola siyasi partiler, 2003 yılında ABD’nin işgaline kadar her yıl uzattılar.

ABD’nin Türkiye’ye yönelik en büyük atağı 2003’te ABD Irak’ı işgaliydi. AK Parti yönetimi TBMM’ye, Türkiye’ye 80 bin asker yerleştirmeyi de içeren tezkereyi getirdi, fakat tezkere kabul edilmedi.

Irak işgalinden sonra Ergenekon tertipleri başladı. ABD’nin hesabı Türk Ordusu’nu ve milletin öncü güçlerini “kafesleyip” Türkiye’yi bölmekti. Ama hesap bozuldu.

2000’lerin başı aynı zamanda, Türkiye’ye karşı “Ermeni soykırım yalanı”nın uluslararası düzeyde yaygınlaştırıldığı dönemdi. ABD’de 1999 yılında Temsilciler Meclisi'ne getirilen ve hemen her yıl 24 Nisan öncesinde yeniden canlandırılan tasarıda, daha önceki iddialardan farklı olarak Türkiye'nin 1915-1923 yılları arasında Ermenilere soykırım uyguladığı iddia ediliyordu. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi de böylece mahkûm edilmek isteniyordu. Bu tasarı, onlarca ülkenin parlamentolarından geçirildi. Amaç, Türkiye’ye boyun eğdirmekti.

AVRASYA CEPHESİNE YÖNELİŞ

Fakat Türkiye, 2014’ten sonra Atlantik’ten kopup Avrasya cephesine yakınlaşmaya başladı. Türkiye’nin saf değiştirmesi, ABD’nin bütün hesaplarını bozdu. ABD, bunu kabullenemedi ve içerideki uzantılarını feda eylemlerine zorlayan hamleler düzenledi. Ancak başarılı olamayınca, bu kez iktidarı doğrudan ele almak için darbe girişimi tertiplendi. 15 Temmuz FETÖ 2016 darbe girişimine bu koşullar altına gelindi. Ama artık ne 1971, ne 1980 koşulları geçerliydi. Darbe girişimini düzenleyen ABD’nin kuvvetleri millet ve Ordu tarafından yenildi.

Kuşkusuz bu gelişmelerin hiçbiri kendiliğinden olmadı. Bütün bu kritik dönüm noktalarında, Türkiye’de halkın çıkarları doğrultusunda belirleyici etki yapan tek bir parti vardı.

Özelleştirmelere karşı çıkan, işçi sınıfının hak kayıplarına karşı 1989 Bahar eylemlerine ve 3 Ocak 1991 genel grevine öncülük eden…

Avrasya’nın yükselişinin teorisini ve pratiğini yapan, bu yönde uluslararası iş birliği ağını oluşturan, Avrasya toplantılarında aralarında ülkelerinde iktidar partilerinin de olduğu onlarca parti ve aydını bir araya getirerek ortak siyasetler oluşturan…

Körfez Savaşı’na karşı ABD Başkanı Bush’un yargılanması için uluslararası bir mahkemenin kurulmasına öncülük eden, daha sonra Çekiç Güç’e karşı eylemler düzenleyen…

1 Mart 2003 tezkeresine karşı, medyasıyla, siyasi gücü ve etkisiyle milletin topyekûn gücünü harekete geçiren…

DUVARLARI YIKAN PARTİ

Liderliği hapiste olmasına rağmen, Türkiye’nin bölünmesine karşı milleti örgütleyen, Silivri duvarlarını yıkıp milletin öncülerini ve Türk Ordusu’nu hapisten kurtaran…

Türkiye’nin uluslararası alanda elini kolunu bağlamayı amaçlayan Ermeni soykırımı yalanını Batı dünyasının en üst mahkemesinde yürüttüğü mücadeleyle bitiren…

15 Temmuz gecesi, daha olayın ilk saatlerinde milleti ve Ordu’yu harekete geçirmek için Fethullahçı Gladyo’nun tertibine karşı kalk borusu çalan tek bir parti vardı.

Doğu Perinçek’in Genel Başkanlığındaki Vatan Partisi

Türkiye ABD’nin dünya hegemonya stratejisinde kilit ülkedir. Türkiye’nin, dünyadaki saflaşmada hangi cephede yer alacağı önümüzdeki dönemi belirleyecek önemdedir. Bugün Türkiye’nin dayatan ihtiyacı, milleti birleştirecek, üretim devrimi programını uygulayacak, ABD tehdidine karşı statükoyu değiştirecek uluslararası ittifaklar kuracak, bilimi rehber edinen halkçı, kamucu bir iktidardır. Bu koşullarda tarihin bize yüklediği görev, böyle bir iktidar seçeneğini yaratmaktır.

Haydi Doğu Perinçek’in Cumhurbaşkanı adaylığı için imzaya!

Doğu Perinçek Vatan Partisi Seçim