Tarihsel ömür, toplumsal ömür
İnsanlığın ilerlemesine yapabileceği bütün katkıları tüketerek gelişmenin önünde engel haline gelen bir toplumsal sistem, tarihsel ömrünü yitirmiş olur. Tarihsel ömrünü yitiren bir toplumsal sistem, “emekliye ayrılıp” kendiliğinden tarih sahnesinden çekilmez. Toplumsal ömür, her zaman tarihsel ömürden daha uzun sürer. Çünkü toplumsal ömrün sona ermesi, eskiyi yıkıp yerine yeniyi kuracak bir toplumsal gücün oluşmasını gerektirir.
TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR
Emperyalizm, kapitalizmin tarihsel ömrünü yitirdiği son aşamasıdır. 20. yüzyılın başında kapitalizmin emperyalizm aşamasına girmesiyle birlikte, bu tarihsel saptamayı ilk olarak yapan Lenin’dir. Lenin, emperyalizmi “can çekişen kapitalizm” diye tanımlamıştır. Aynı saptama, olaya ülkemizin deneyimi içinden bakan Mehmet Akif Ersoy tarafından da yapılmıştır. Emperyalizm, onun dilinde “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”dır. Mao da, Çin Devrimi’nin tecrübesini, emperyalizmi “kâğıttan kaplan” diye betimleyerek özetlemiştir.
STRATEJİK VE TAKTİK DÜZLEMLER
Kapitalizmin tarihsel ömrünü yitirdiği belirlemesi, stratejik olarak devrimi gündeme getirip, toplumun devrim enerjisini açığa çıkarmaya hizmet ettiği için son derece önemlidir. Kapitalizmin “can çekişiyor”, “tek dişinin kalmış” ya da “kaplanlığının kâğıttan” olduğu saptamaları, stratejik düzlemde kazanılacak zafere olan güveni yansıtmaktadır. Bu belirleme olmasa, geçen yüzyılda ne Rus, ne Türk, ne de Çin Devrimi gerçekleşirdi.
Öte yandan bu üç devrimin diğer bir ortak özelliği de, emperyalizmin aynı zamanda “kapitalizmin zirvesi” olduğunu, “canavarlık” ya da “kaplanlığı”nı taktik düzlemde önemsemiş olmalarıdır. Bu önemseme sayesindedir ki, emperyalizmin üstesinden gelmek için birleşilebilecek hiçbir gücü ziyan etmeme özeni, bu üç devrime de damgasını vurmuştur.
İTTİFAKLARIN ‘GÜVENİLMEZLİĞİ’
İttifaklar her zaman devrimin öncüsü açısından “güvenilmez” güçlerle yapılır. Devrim sürecinin her aşamasında odak noktasındaki değişime göre, bu birlikteliklerin bazıları kalıcılaşır, bazılarında ise yol ayrımına gelinir. Bu durum, devrimin tutarsızlığının değil, tam tersine tutarlılığının bir göstergesidir. Rus, Türk ve Çin Devrimlerinin üçü de, bu açıdan bugün bize yol gösterici olacak zengin bir deneyimi içinde barındırmaktadır.
UZAK GÖRÜŞLÜLÜK
Yüz yıl tarih açısından uzun değil, kısa bir süredir. Yüz yıl önce “can çekiştiği”, “tek dişinin kaldığı” ya da “kâğıttan olduğu” belirlenmiş olan bir sistemin bugün hâlâ varlığını sürdürüyor olması, bu öngörülerin yanlışlığının değil, olsa olsa uzak görüşlülüğünün bir göstergesidir. Günümüzde devrim yüzyıl öncesine göre çok daha ileri mevzilere ulaşmıştır. Yükselen Avrasya, emperyalist sistemi de kendi içinde parçalayarak, yalnızca ekonomi alanında değil, yaşamın bütün alanlarında emperyalist sisteme bir seçenek oluşturmaktadır.
Bu durumun en önemli kanıtı, nesnel zorunlulukların gelişmekte olan ülkeleri artık emperyalist sisteme teslimiyete değil, Avrasya’ya yakınlaşmaya itiyor olmasıdır. Emperyalist sistemin kendi planlarının uygulama aracı olarak tasarlamış olduğu güçlerin bile ona karşı kararlı mevzilere konuşlanmaları, devrimin güçlerinin yükselişinin en açık göstergesidir. Koronavirüs salgınının daha önceden zaten hızlı bir gerileyiş içine girmiş olan küreselleşme ve neoliberalizme son noktayı koymuş olması da, nesnel zorunlulukların yaratmış olduğu cereyanın gücünü yansıtmaktadır.
TAKTİK DÜZLEMİN ÖNEMİ
Bütün bu olumlu koşullara ve kazanılmış mevzilere karşın, ülkemiz hâlâ bir beka sorunuyla karşı karşıyadır. Olumlu koşullar, geleceğe olan güvenimizi pekiştirip, ülkemiz açısından önemli bir fırsat yaratmaktadır. Bu fırsatı Atatürk Devrimi’ni tamamlayacak kalıcı bir toplumsal güce dönüştürmek, taktik düzlemde emperyalizmi önemseyen bir tutumu her zamankinden daha da gerekli kılmaktadır.
Devrim, hem geçmişten köklü bir kopuştur, hem de geçmişin üstüne inşa edilir. Geçmişin kazanımlarını geleceği inşa etmenin güncel yapıtaşlarına dönüştürmek, önümüzdeki fırsattan yararlanmak için büyük önem taşımaktadır. Gelecek hafta bu konu üstünde durmayı sürdüreceğiz.