10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihten ibret dersleri -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

29 Ekim 2012 günü bayramları yasaklayan iktidara karşı başlayan halk hareketinin neden farklı bir Türkiye istediğini bilmeden bu ülkenin nereye doğru gittiğine doğru tanı koymak olası değildir.

Evet; 2002 yılından başlatılan bir karşı devrim hareketi, halk tarafından desteklendiği sanıldıkça gözler gerçekleri görmüyor.

Evet. AKP iktidarının Cumhuriyeti tüm kazanımlarıyla yıkmak, TSK’nin onurunu kırarak, Cumhuriyeti korumasız bırakmak ve sonra nisyan ile hasta hafızalara terk edilmesini sağlamak hedefi ortadadır. Ergenekon bunun için tezgahlandı, onurlu komutanlar bu nedenle suçları hukuken kanıtlanmadan 20 yılı aşkın hapse mahkum edildi. Gazetecilerin vatansever aydınların çektikleri ıstıraplar yürekleri sızlatıyor vicdanlara sığmıyor.

Bunlarla ilk kez karşılaşmıyoruz ki!

Sonradan “Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” şeklinde ifade edilen husumet önce Laikliği yok edecek yasaları çıkardı, sonra türbanı Çankaya’ya bayrak yaptılar. Şimdi de Cumhuriyete karşı başlatılan hareketin önünü açan TSK’nin yeni kurmay heyetinin hoşgörüsü altında her gün yeni adamlar atıyorlar.

Bu ülkede halk yok mu? Sandıklara koşarcasına giden attığı oyun ne anlama geldiğini anlayamadan iktidarları getiren-götüren asıl ulusal irade neden sessiz derken, bir de bakıldı ki; bir avuç genç çıkmıştır ve 29 Ekim 1923’te yapılanın ne olduğunu meydanlara çıkarak anlatmaya çalışırken, biber gazı, tazyikli suyla karşılaştılar. Kendi devletlerinin polisini karşılarında buldular.

Buna benzer olaylar karşısında bu ülkeye demokrasiyi getiren İkinci Adam bakın 1954 yılında ne diyordu:

“Siyasi huzursuzluğu getiren hareketler ve hukuk devleti esasından ayrılmalar, birinci derecede Anayasaya aykırı olan kanunların kolaylıkla çıkarılabilmesinden ileri geliyor.” (İsmet İnönü’nün olağanüstü X. Kurultay konuşması)

İsmet Paşanın bir ibret dersi de vardı ki; işte şimdi o anları yaşamaktayız:

“Ama bu gerçeği ihmal eden siyaset adamlarının tarih içinde durumları ibret verici olmuştur.”

İktidar: Silah kullanın

1955 yılında tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçen bir ciddi felaketi yaşadık. O günü şöyle tanımlamıştık:

“Sokak taşmaya görsün. Bu taşkınlıkları yaratan, kalabalıkların isyanı mıdır? İnsanların bilinçaltlarında uyuyan arkaik hisler midir? Ama ortada bu taşkınlıkları körükleyecek bir öncü, yani bir bayrak dalgalanıyorsa, o zaman bu isyan kutsallaşır bir halk hareketi olur”

Zamanın iktidarı bu tanıyı koyamadı ve o sokağa dökülen halka karşı silah kullanılmasını istedi. Olay şöyle gelişmişti:

“Saat 21’ e doğru vaziyete askerin müdahalesi İçişleri Bakanı tarafından Valiye emredilmişti. Ancak askerin başındaki komutan bu emre karşı koymuştu.”

29 Ekim 2012’de silah yok ama İçişleri Bakanının zihniyeti ayni. Halkın üzerine biber gazı ve su sıkılıyor.

Keşke geçmişten ibret alınsaydı.

Sonra Uşak’ta ana muhalefet liderinin başına taş atıldı. Kayseri’ye gitmek için trene binen İsmet Paşa’nın yolu engellendi. İktidarın valisi muhalefet liderinin Kayseri’ye girmesine iktidarın izin vermediğini tebliğ ediyordu. Paşa trenden indi ve Kayseri’ye otomobille gitti. Dönerken Yeşilhisar’da yolunun bir kez daha barikatlar kurularak tanklarla kapatıldığını gördü. Otomobilinden indi ve yürüdü. Tankların başındaki Binbaşıya sordu:

“Yani ben geçmek istersem, beni askerlerine vurduracak mısın?” O binbaşının adı Selahattin Çetiner’di. Çetiner, “Ne haddime Paşam?” diyerek selam durdu ve yolu açtı.

O binbaşı 27 Mayıs’a dek Ankara’da askeri hapishaneye konuldu, rütbeleri alındı. Biz de o tarihte Ulucanlar cezaevinin 10. Koğuşundaydık.

Türk polisine heyecanla bayram kutlayan vatandaşlarına, Türk gençlerine acımasızca biber sıkan Emniyet müdürü emri kimden almış? Geçmişte içişleri bakanından alırlardı da.

Paşanın önünü Yeşilhisar’da kesen, sonra da açan birliğin başındaki Binbaşı onurlu bir Türk subayıydı. O; Paşanın yolunu açan Binbaşının önce hakları ve rütbeleri geri verildi. Korgeneral sonra da İçişleri Bakanı yapıldı. Önü kesilen Ana muhalefet lideri 1961 yılında Başbakandı. Olaydaki emri veren İçişleri Bakanı Harp okulunun penceresinden atlayarak intihar etti. Namık Gedik Onurlu adamdı. Asıl olayın baş aktörü Başbakan ise, cezaların en ağırına çarptırıldı.

Unutmak istediğimiz olayları bana 29 Ekim 2012 de saat tam 13’te; 1923 yılında Cumhuriyetin ilan edildiği Meclis önünde toplanan halka yapılan yasadışı uygulamalar ve zulüm anımsattı. Ben o günleri yaşayan biri olarak gelecekte bu iktidarın sonu hakkında çok kuşkuluyum. İktidardan gitmeme tutkusu gözleri asla kapamamalı. “Suçluların korkusu ve telaşı” yürekleri kaplamamalı.

Gençlerin Atatürk ilkelerine bağlı olmaları, Cumhuriyet bayramını kutlamaları suç sayılacaksa, önce idrakleri sonra da tarih sayfalarını yok etmeniz gerekir ki; bu marifeti başarabilen siyaset adamı ve onun iktidarını geçmişi anımsayanlar yazıyorlar.

Anlayan ve ibret alan var mı?