Tarım ekonomisi ve ekonomistliği
Türkiye Tarım Ekonomisi (TE) XI. Ulusal Kongresi 3-5 Eylül 2014 tarihlerinde Samsun'da düzenlendi. TE insanlığın ilk, temel ve yaşamsal uğraşısı olan tarımı konu alan ekonomi disiplinidir. Bu nedenle de tarım kadar öneme ve tarihi bir geçmişe sahiptir. Günümüzde tarım anlayışı, tohumdan tüketici masasına kadar uzanan çok sayıda faaliyetler zincirini kapsamaktadır.
***
TE deyince tohum ekonomisinden, tüketici tercih analizlerine kadar uzanan çok kapsamlı bir alandan söz ediyoruz. 1970'den sonraki yıllarda, doğal kaynak ekonomisi ve çevre ekonomisi çalışmaları da yapısı gereği, TE disiplini içinde ele alınmış ve disiplinin ilgi alanı daha da genişlemiştir. Bu olumlu gelişmeler yanında, tarımın bir istihdam alanı olarak görece cazibesini yitirmesine bağlı olarak TE disiplini gelişmiş ülkelerde "doğal kaynaklar ekonomisi", "tarım ve doğal kaynaklar ekonomisi", "doğal kaynaklar ve gıda ekonomisi", "doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi" vb. isimler almış ve buna paralel yapısal değişimler yaşamıştır.
TE disiplini gelişmiş Batı'da, önemli bir eğitim ve araştırma alanı olma yanında, tarım ekonomistliği gibi tanınmış bir unvanı da kapsaya gelmiştir. Ancak, Türkiye'de 1933 yılında Ziraat Fakültesi içinde bir kürsü olarak başlayan, günümüzde halen 27 Ziraat Fakültesi'nin 16'sında lisans düzeyinde bölüm eğitimine sahip olan TE eğitim ve unvanının gereken önemde algılanmadığını iddia etmek yanlış olmayacaktır.
***
Bu durumun kuşkusuz birçok nedeni vardır. Burada iki temel konunun altını çizmek gerekir. İlki Türkiye'de "Tarım Ekonomisti" mesleğinin "Ziraat Mühendisliği" unvanının arkasında kalmasıdır. Ayrıca, kesinlikle tarım eğitimi ile birlikte olmasına inandığım bu disiplinin, Ziraat Fakültelerindeki diğer disiplinler tarafından bir anlamda dışlanmasıdır. Bunun en belirgin yansıması, Türkiye Ziraat Fakülteleri lisans eğitimlerinde, kerameti kendinden menkul adı reform olan uygulamalardır. Örneğin 1998'de yapılan bir değişimle, Gıda Mühendisliği, Peyzaj Mimarlığı dışında en yüksek puanla öğrenci alan Tarım Ekonomisi lisans eğitimi, diğer 6-7 bölümden en düşük puanla öğrenci alan bir lisans programın alt programı haline getirilmiştir.
İkinci temel neden Türkiye'nin ekonomi ve tarım politikalarıdır. Bu sorun, II. Dünya Savaşı sonrası oluşan yapı içinde Türkiye'de izlenen temel tarım politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında dış kaynak ve uzmanların etkin olmalarıyla ilgilidir. Bu temel politikaların içerdeki ortakları da özellikle tarımı bilmeyen, tarım dışından gelen ekonomistler olmuştur. Aman haksızlık etmeyelim. Çok gerekli olduğu durumlarda, kimlikleri öne çıkmasa da kimi "Tarım Ekonomisti" uzmanlardan da yararlanılmıştır. Bu ifademi doğrulayacak çok sayıda uygulamanın doğrudan gözlemcisi olduğumu belirtmek isterim. Bir örnekle konuyu tamamlayalım.
***
AB adayı olan Türkiye'nin ortaklık durumunda uygulaması gereken temel etkinliklerden biri de "Tarım İşletmeleri Muhasebe Veri Ağı" sistemidir. Bu ihtiyacı görerek 1999 yılında TÜBİTAK'a bir proje hazırladık. Proje onaylandı ve süresinde tamamlanıp, sonuç raporu hakemlerden hiçbir eleştiri almadan kabul edildi. Kalıcı olması ve kamuoyuna duyurulması açısında bu çalışma, 163 sahifelik "Tanımlar ve Uygulama Rehberi" ve 74 sahifelik AB formatında uygulama sonuçları şeklinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından 2002 yılında yayınlandı. Yani projenin ulusal düzeyde uygulanması için her şey hazır olup örnek sayısı artırılıp uygulamaya konulacaktı. Ancak, bundan sonra bizim bu konuyla bir ilgimiz olmadı. Ağustos 2007'de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Danimarka'nın ortaklığında adı geçen veri sistemiyle ilgili bir projeyi başlatmıştır. Bu projenin uygulama komitesinde kitapları yayınlayan Ziraat Odaları Birliği'nin üye olduğunu da anımsatmak gerekir. Bu örnekte olduğu gibi son 65-70 yıl içinde ulusal kaynaklarla yapılan veya yapılabilecek birçok proje ve çalışma yok sayılmış ve yeni mali yükler getiren uygulamalar yapılmıştır.
TE disiplininin ve mesleğinin hak ettiği yeri alması için disiplin içinde yer alan en kıdemsizinden, en üst düzeydeki bilim insanlarının bu sorunlarla mücadelesi yanında, çağdaş bilim, araştırma ve eğitim düzeyini yakalama yönündeki sorumluluklarının da altını çizmek gerekir.