Tatvan Treni’nden Şark Ekspresi’ne…
Artık bizim de turistik trenlerimiz var. Doğu Ekspresi ile Diyarbakır Ekspresi’nden sonra Tatvan Ekspresi de bugün Ankara’dan yola çıkıyor. Reklam diliyle dünya mutfaklarından seçkin lezzetlerin sunulduğu, odalarında lavabosu, buzdolabı olan konforlu bu “zengin” trenler bir uçtan bir uca Anadolu’da gidip geliyor. Pek de havalılar! Tatvan Treni kalkıyor da nasıl kalkıyor! Öyle kolay kolay hareket edemiyorlar. Sadece 140 yolcuya hizmet veren Tatvan treninin fiyatına bakmadım ama Doğu Ekspresi’nde yataklı vagon, iki kişi; yoğun olmayan dönemde 6000 TL. Normal dönemde 8000, yoğun dönemde 12000 TL’ymiş.
Bu ekonomik sıkıntıda, bu trenlerin boş kaldığını sanmayın. Biletler, satışa çıktığı gün tükeniyor. İnternette “Doğu Ekspresi Bilet Bulma Taktikleri” size öneriliyor.
Dünyada Turistik Trenler Hep Pahalıdır.
Turistik trenler, zenginler için tasarlanmıştır. 2017’de, Japonların Shiki-shima ultra-lüks treninin dudak uçuklatan fiyatları günlerce konuşuldu.
Bizim topraklarımızdan geçen ilk turistik tren “Şark Ekspresi’dir. Filmlere, romanlara da konu olan Wagon-Lits Şirketi’ne ait Şark Ekspresi, orijinal adıyla Orient Ekspres; Paris’ten ilk seferine 1883’te başlar. Avrupa’nın bu ilk lüks treni; Viyana, Budapeşte, Milano, Venedik gibi Avrupa şehirlerini aşarak yaklaşık 2,5 ay, toplam 80 saatte İstanbul’a gelir. Perdeleri ipekten, kadehleri kristalden, yemek takımları gümüşten olan tren; saraylarda rastlanabilecek şatafata sahiptir. Öyle ki trende günde birkaç kez kıyafet değiştirmeyen, akşam yemeğinde tuvaletine dikkat etmeyen görgüsüz olarak değerlendirilir.
Varna Limanı’na kadar trenle seyahat eden, oradan gemiyle İstanbul’a gelen trenin ilk yolcuları Fransız, Alman, Avusturyalı, Osmanlı diplomatlar ile memurlardır. Bu yolcular arasında The Times’ın yazarı Edmond About da vardır. II. Abdülhamit’le görüşmek için bir süre İstanbul’da kalan About, seyahat izlenimlerini 1884’te “Pontoise’den İstanbul’a” adıyla yayınlar. Dorlion Yayınları tarafından dilimize “Fransa’dan İstanbul’a” adıyla çevrilen kitapta About, o dönemin modern zamanının mucizesi olarak değerlendirdiği demiryolu ağında, İstanbul’un tarihi, kültürel zenginliğini keşfeder.
Orient Ekspres’in Yolcuları Pera Palas Oteli’nde Konaklar.
Dünyanın yüksek tabakasının para harcamak için yarıştığı bu trenin yolcularını İstanbul’da aynı konforu yaşatacak bir otele ihtiyaç duyulur. Pera Palas 1895’te hizmete girer. Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie de hem Orient Ekspres’in hem de Pera Palas’ın konukları arasındadır. 1933’te Pera Palas Oteli’nin 411 no’lu odasında yazdığı “Doğu Ekspresi’nde Cinayet romanı İstanbul’da başlar.
“Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemez durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağ salim trende olduğu anlaşılır. Ancak, defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitlidir. Bu yolcu ünlü "Armstrong" davasında çocuk kaçırıp öldürmekle suçlanan biridir.”
Christie’nin meşhur dedektifi Hercule Poirot, Orient Ekspres’te yolculuğu sırasında, trende işlenen bir cinayeti araştırır.
Amerikalı oyun yazarı John Dos Passos’un 1921-22 yılları arasında, Orient Ekspres ile yaptığı yolculukların dökümü “Doğu Ekspresi” seyahatnamesi 1927’de yayınlanır. Orient Ekspres’le Venedik’ten İstanbul’a, Balkanları aşarak gelen Dos Passos da Pera Palas’ta konaklar. İletişim Yayınları’ndan harika bir Türkçeyle çıkan bu seyahatnamenin odak noktası, Türk- Yunan Savaşı’dır. Hem Osmanlı hem de İtilaf Devletleri’nin subayları Dos Passos’un ajan olduğundan şüphelenirler. Zaten Orient Ekspres bu topraklara yüzlerce ajan da taşımıştır. Mata Hari de bunlardan biridir.
İngiliz Graham Greene’in 1930’larda geçen, 1932’de yayınlanan İstanbul Treni romanında bahsi geçen tren, yine Orient Ekspres’tir.
Yolcuları ile Vagonları Tarihe Tanıklık Eder.
Bu lüks trenin yolcuları arasında yazarlar, muhabirler, ajanlar olduğu gibi Bulgar kralı Ferdinand, Fransız Cumhurbaşkanı Paul Dechanel gibi krallar ile politikacılar da vardır.
1.Dünya Savaşı sırasında (1914-18) tren seferleri yapılamaz ama savaşı bitiren Fransızlar ile Almanlar arasındaki ateşkes antlaşması, Fransa’da bir ormana çekilen 2419 numaralı vagonda imzalanır.
Tren, 1919’da seferine tekrar başlar ancak güzergâhından savaşın kaybedenleri Almanya ile Avusturya’nın istasyonları çıkarılır. Artık yolculuk 58 saat sürmektedir. II. Dünya Savaşı’nda yine seferler durur. Ara ara seferler yapılsa da Orient Ekspresi zaman içerisinde önemini yitirir. 27 Mayıs 1977’de Paris- İstanbul hattının son seferi gerçekleştirilir.
Oysa Bizim Trenlerimiz Yoksuldur.
Bizde demiryolu taşımacılığı yoksul insanların ulaşım aracıdır. Lokomotifi, marşandizi, üçüncü mevkisi… Güney, Doğu, Toros, Ankara Ekspresleri… Sirkeci Garı ise Alamancıların ilk durağı, Haydarpaşa Garı dengini alıp bir umutla İstanbul’a gelen Gurbet Kuşları’nın son durağıdır.
Nazım Hikmet’in dizeleriyle bitireyim:
“…Ankara Garı’na bahar:
İstasyon polisinde artan gizli bir telaşla,
üçüncü mevki bekleme salonunda köylü yapı işçileriyle
ve büfesinde göbekli bir marula benzeyen İstanbul hasretiyle gelir…”