09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tehlikeli adımlar -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Siyaset adamlarının hatta başbakanların Cumhuriyet rejimi içinde bile geri dönülmesi zor sözler söylediklerine tanık olmuşuzdur.

Tarihe 6-7 Eylül olayları diye geçen, İstanbul’u altüst eden o feci iki günden sonra grubuyla başı derde düşen zamanın Başbakanı’nın söylediği ifade edilen, “Siz o kadar güçlüsünüz ki; isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz!” sözleri hala akıllardadır. Çoğu eski DP’li bu sakıncalı sözleri yalanlamak için uğraşır dururlar. Söylenip söylenmemesi değil ama, DP’nin tek başına iktidar olduğu günlerde söylendiği iddiası Yassıada duruşmalarına kadar uzanmış ve alınan kararlarda kuşkusuz etkili de olmuştu. O nedenledir ki; 1961 Anayasası’na eklenen 174. maddeyle “Devrim Yasaları”nın korunması sağlanmıştır. Sadece 1961 Anayasası’nda değil, o madde değişen hemen tüm Anayasalarda- uygulamada bulunan-Anayasa’da- yerli yerinde durmaktadır.

1950’de Bayar Meclis’e Cumhurbaşkanı seçilmek üzere bir cip içinde gelip yemin ettiği sıralarda bile bu hevesler kursaklardaydı.

Hacıbayram Camii minberdeki imam : “-Halife kapıda bekliyor!” diyor, bir meczup Meclis’te Kuran okumaya kalkışıyor ve başta DP’liler olmak üzere tüm milletvekilleri bu densizliğe karşı çıkıyorlardı.

10 Kasım’da Büyük Önder Atatürk’ü anacağız. Büyük halk topluluklarının Anıtkabir’de beklendiği o günden önce, AKP’li Başbakan Yardımcısı’nın: “1925’de kapatılan tekke ve zaviyelerin, ciddi bunalımlara gebe görünen şu sıralarda yeniden açılmasının gerektiğini” gündeme getirmesi akıl alacak iş değildir. Bu açıklama 29 Ekim 2012 günü Ulus’ta toplanan milyonlara bir gözdağı ise, iktidarın gerginliği daha da arttırma çabası olarak yorumlanabilir. Dahası halkın galeyana gelmesini istedikleri anlamını taşımaz mı?

Halk yarından sonra önüne düşen Atatürk gençliği ve tüm siyasal ve yansız kurumlar olarak topluca ve yasaların elverdiği ölçüde Atası’nın kabrine karanfiller bırakmak ve demokratik bir tepkiyi sergilemek için Anıtkabir’de orada olacak.

174. Madde vardır. Ona karşı koymak Başbakan’ın “Yeni bir Anayasa’dan” umudun kesildiğine dair bir düşünceyi çağrıştırmaz mı? Artık açıkça bellidir ki; AKP gerçekten bu Meclis’ten kendi istediği gibi bir Anayasa çıkarmanın mümkün olmadığını anlamıştır. O halde, halkı kandırarak ülkeyi Anayasa’nın hiçbir hüküm ve yaptırım ifade etmeyen bir hale düşürülmesini, ihlal yolunu seçecekler.

İşte bu noktada ülkemizi nasıl bir rejimin beklediğini ciddi, ciddi düşünmemiz gerekiyor.

Atatürk 27 Eylül 1923’te Neuefreie Presse muhabirine Türk Tarihi boyunca halifelik sorununu şöyle değerlendiriyordu:

“-Tarihimizin en mesut devresi, hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır... Tarihe gelelim, hakikatleri tetkik edelim. Araplar, Bağdat’ta bir hilafet tesis ettiler. Fakat Kurtuba’da bir hilafet daha vücuda getirdiler. Ne Acemler, ne Afganlar, ne Afrika Müslümanları İstanbul halifesini tanımadılar. Bütün İslam milletleri üzerinde ulvi vazife İfa eden yegane halife fikri hakikatten değil, kitaplardan çıkmış bir fikirdir... Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’nın Katolikler üzerindeki kuvvet ve iktidarını gösterememiştir.

(A.S.D.cilt:3, S:63)

Onun hazırladığı Tarih kitaplarının ikinci cildinde Tuğrul Bey dönemini kendisi kaleme almış ve orada yönetim dışında da olsa bir halifeliğin korunmasını eleştirerek: “Bu dini riyasetin kaldırılmaması hatasının sonraları bütün Türk tarihinde acı ve yıkıcı akisleri görülmüştür” diye belirtmişti. (Ş. Turan, A.D.Y. Ek:2)

Tüm bunlar karşısında Anayasa’nın 174. maddesinin 3. fıkrasını hiç unutmamak gerekir. “30 Ekim 1925 tarihli ve 677 sayılı tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine-kaldırılmasına- ve türbedarlıklar ile bir takım ünvanların men ve ilgasına dair kanun...”

O yasa hiç aklınızdan çıkmamalı. O yasa; Anayasanın bir emridir ve tersini yapmak ağır bir Anayasa suçudur.