Tek adama bağlı rejimler -(TAMAMI)
Önce biraz tarih:
“Nevzat Tandoğan bir hain, bir asi, bir aşırı muhalif olmadığı gibi döneminin dirayetli ve seçkin bir valisiydi. O tarihte: ‘Ben sıradan bir vatandaş gibi mahkemeye tanık olarak çağrılıp ifadesi alınacak adam mıyım?’ gibi yanlış bir gerekçe ile intihar ettiği için iş bu derlemenin içinde yer almıştır. Nevzat Tandoğan’ın ilginç bir tarafı da anekdot niteliği taşıyan ve dönemin (tek parti) yönetim anlayışını çok net bir biçimde yansıtır. Tandoğan kovuşturmaya uğrayan bir grup sosyalisti karşısına alıp aynen şöyle demiştir: ‘Bu ülkede komünizmin kurulması gerekiyorsa onu da biz kurarız.’ Nevzat Tandoğan 1894’te İstanbul’da doğdu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra çeşitli görevlerde ve emniyette çalıştı, valilik yaptı. 1929-1946 arası Ankara valiliği görevini üstlendi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay, Ankara’da Dr. Neşet Naci’yi öldürmekle suçlanınca bu olayla ilgili olarak tanıklık yapmak için mahkemeye çağrıldı. Nevzat Bey ifade verdikten kısa bir süre sonra evinde tabancayla intihar etti.(1946)” (Kaynak: E.Tokmakçıoğlu, Ünlü Türk Hainleri)
Vali devleti temsil eder
İşte Tek “Adam devrinin” valilik anlayışı. Tandoğan, kibri o düzene uygun marifet sayan bir vali olarak tarihe böyle geçti. Bugün Ankara’daki ünlü Tandoğan Meydanı onun adını taşıyor. Bilinir kivaliler bulundukları illerde devleti temsil ederler. Başbakanı değil. Eğer iktidarın başı demokratik sistemle gelmiş bir kişi değilse, yapacağı uygulamaları yasalara uygun olmayabiliyor. Tıpkı şu günlerde tek adamdan emir alan, devletin vatandaşını korumakla görevli polisini gençlerin üzerine süren, onları biber gazı ve silahlarla bir direnişten vazgeçirmeyi görev sayan valiler gibi. Şu günlerde gündemde olan ve işleri berbat edenler gibi.
İçişleri Bakanı Muammer Güler İstanbul Valiliği yaptı. Halka, işçilere, öğrencilere karşı orantısız güç kullanmakla ünlenen bir bürokrattı. Seçime girdi AKP iktidarı onun İstanbul’daki eylemcilere karşı takındığı tavrı çok beğenmiş olmalı ki, kendisini -valilere emreden- önemli ve riskli bir makama getirdi. İçişleri Bakanı Başbakan’a bağlıdır ve Başbakan ne derse, hangi emri verirse onu uygulamakla yükümlüdür, yani tek adamdan emir alır.
Şimdiki İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu İçişleri Bakanı’ndan aldığı emri yerine getirerek Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine karşı çıkan gençlerin üzerine 31 Mayıs günü polisi sürmüştü. Yaralananlar, biber gazı yiyenler doğal bir duyarlılığı gösteren her sınıftan partili, partisiz vatandaşlardı. Vali önce emri yerine getirdi; sonra da sosyal medyaya bir tweet yazarak adeta özür diledi. O sıralarda demokratik bir hak olan direniş tüm yurda yayılmaya başlamıştı. Başbakan’ın yurt dışında olduğu günlerde emir gereği panzerler, TOMA’lar, biber gazları, halkın üzerine sürüldü. Başbakan, Tunus’ta Sayın Cumhurbaşkanıyla, kendi yardımcısıyla ters düşmek pahasına direnişçileri “çapulcular” ilan edince, devlete karşı isyanla suçlayınca işin rengi değişti. İstanbul Valisi işin vahamete gittiğini görerek Hürriyet yazarı Fatih Çekirge’ye verdiği mülakatta geceleri uyuyamadığını açıkladı.
‘İleri demokrasi’
Uzun sözün özeti: Hani diktatör ilan ettiği İsmet Paşa devrini sorgularken, yadsırken “Tek adam- tek emir” sahibi olmak isteyen Sayın Başbakan Türkiye’ye “ileri demokrasi” getireceğini söylüyordu ya! Başbakan’ın ileri demokrasiyi böyle uygulamalarla getireceği kuşkusu sizi de sarmadı mı? Türkiye Cumhuriyeti 90 yıldır yasalarla yönetilen bir ülkedir. Demokrasiyi kaldırma amacı güden her girişim karşısında bu halkı ve direnişi bulacaktır.
Bilinen, gerçek olan halka sorulmadan, onayını almadan tek kişilik emirle yapılan uygulamaların sonunda bir bumerang olup kullananı yaraladığı, o rejimin adının demokrasi olmadığıdır. Sayın Başbakan vakit geç olmadan bu gerçeği hiç değilse bu noktada görmek zorundadır.
Ne hazindir ki toplumsal patlamaya dönüşen uygar bir halk hareketi bir liderin sertleşen üslubuyla devam edip duruyor.