Tek Şerit
Hemen her gün Beyoğlu’ndaki atölyeme Beşiktaş Akaretler Caddesi’nden geçerek gidiyorum. Cadde tek yön ve dört şeritli... Fakat nasıl oluyorsa hemen her saat tıkalı... Çünkü çoğu İstanbul caddesi gibi iki tarafı da olduğu gibi otopark. Yani dört şeritten ikisi gelir getirsin mantığına kurban. Geriye kala kala iki şerit kalmış. Fakat onlar da sözde öyle. Çünkü “kendinden menkul” ayrıcalıklı bazıları arabalarının flaşörlerini yakıp sağda ikinci bir sıra oluşturmuşlar, ya işlerini görmeye ya da oradaki iş yerlerine gitmişler.
TEK ŞERİTLİ ZULÜM
Dört şeritli yol düşmüş mü tek şeride?
Fakat iş orada da kalmamış. Sağa montajlanmış o arabaların ikinci sırası biter bitmez bu kez aynı keyfî, emrivaki durum sol tarafta da kurulmuş. Onlara bırakılsa karşı karşıya sıralar oluşturup yolu trafiğe kapatacaklar ama teknik olarak becerememişler.
Doğal olarak trafik tam bir hercümerç... Herkes birbirine nasıl da söylenip küfrediyor?
Tam bir Türkiye klasiği meseli. Göz göre göre kendi irademizle tek şeritli bir zulüm.
TEK ADAMLI KÖRLÜK
“Başkanlık sistemi” diye Türkiye’ye dayatılan “Tek Adam” referandumu tam da böyle bir zulüm ve garabet işte. Yani tam bir “gaflet ve dalalet” girişimi... Türkiye’yi 15 yıldır tek başlarına yönetmeleri yetmedi şimdi de tek akıl, tek ağız, tek yetki, tek imza olsun istiyorlar. Meclis mi? O da Saray’a bağlı bir devlet dairesi yapılsın olsun bitsin diyorlar!
İşimize, hayatımıza, geleceğimize hep birlikte yürüyebileceğimiz “çoklu geçiş” yollarımız son yıllarda bir bir daraltıldı. Şimdi de tek iradeye tek şeride indirilerek “ortak akıl” platformu Meclis’in bile devre dışına atılması dayatılıyor oysa.
“Hayır” diyerek buna karşı direnip yolun açık tutulmasını isteyenleri de “terörist” olarak damgalamaya çalışıyorlar. Tam bir siyasi hınç, linç, terör ve körlük aslında?
SARAY VE GÖKDELEN ÇIKMAZI
Belki çok tekrarlanan sıradan bir düşünce sloganı gibi gelebilir ama gerçek: Türkiye neredeyse 200-300 yıldır alabildiğine çalkantılı bir modernleşme / aydınlanma savaşı veriyor. Bu aynı zamanda siyasal, toplumsal, kültürel bir çağdaşlaşma savaşı da demek. Yani bir türlü “ulus” olamamış toplumumuzun bir yanı diğer yanıyla -her anlamda- bir çekişme içerisinde.
Akaretler’deki o dört şeritli yolun hep birlikte tek şeride indirilmesi de, yolların her geçen gün biraz da geçilemez, gidilemez hale getirilmesi de, rant uğruna etrafımıza plansız programsız görgüsüzce dikilip duran gökdelenler de dahil hayatımızı ve geleceğimizi sürekli daraltma girişimlerinin temelinde bu büyük çekişmenin gerginliği egemen.
Trafiği düzeltmek, cumhuriyet devletini işletmek mi istiyorsunuz, sanırım artık önce bu siyasi mantığı düzeltmek gerekiyor. Akaretler’deki o trafik çıkmazı nasıl oluştuysa siyaseti de devleti de o noktaya getirdiler çünkü! Şimdi bütün güçleriyle abanmaya çalıştıkları bu devlet destekli referandum şovuyla durumlarını yasallaştırmak istiyorlar. İşin Türkçesi bu aslında...
‘HAYIR’DA HERKES İÇİN ÇAĞDAŞ HİZA
Bakmayın öyle; o sıkışmış öfkeli caddelerin etrafına sıralanmış gökdelen görgüsüzlüğüne. Bakacaksanız, Ankara ve İstanbul da dahil herhangi bir büyük kentimize şöyle havalanıp yukarıdan bir bakın. Kent görüntüsü ya da gereği olarak kabul edebileceğiniz her şey aslında kentlerimizi ve Türkiye’yi yöneten temel siyasi mantığın bir türlü çağdaşlaşamamasından geliyor. Türkiye’nin çağ dışı siyasi yapısından, yanılgılarından, kişisel hırsların tahribatından başka bir şey değil aslında.
Açık: bu girişime verilmiş her destek oyu bu cüretkâr tahribatı daha da azdırır. “Hayır” ise hizaya sokup yeniden düzenler ve çağdaşlaşmanın önünü açar.