06 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tek servetimiz fikirlerimizdir

Nihat Genç

Nihat Genç

Eski Yazar

A+ A-

Bir yüzyıl topraklarımız üç tarzı siyaset, Türkçü, İslamcı, Osmanlıcı, artı, dördüncü siyaset ‘batıcılık’ı yaşadı ve bütün bu siyasetler mahvımıza sebep oldu. Doğu Türkistan’dan Kapıkule’ye elimizde tutabildiğimiz ‘bağımsız’ bir toprak parçası kalmadı. Hemen her Türk ülkesinde emperyalistler, ajanlar, cemaatler, mezhepler, tarikatlar, işbirlikçiler cirit atıyor ve bu siyasetler üzerinden bir umut da görünmüyor.

Vatanı, devleti ve cumhuriyeti koruyacak nesiller bu siyasetlerin içinde hastalandı. Atatürk mü Abdülhamit mi, dini eğitim mi laik eğitim mi, tartışmaları kör inançların içinde kördüğüme dönüştü. Dost kim düşman kim karıştı. Kendi ordumuzu dahi yönetemiyoruz. Kendi sınırlarımızda hakimiyetimiz kalmadı.

Bu siyasetlerin her biri artık ülkemizde son günlerini yaşıyor. İskambil kulesinin üstüne son bir kart koyduğunuzda devrilmesi gibi... Çığ düşmeden önce karlı tepenin üstüne yağan son kar tanesini düşünün. Bu topraklar birazcık daha İslamcılık birazcık daha Osmanlıcılık birazcık daha etnik ve mezhep milliyetçiliğini kaldıramayacak durumda, artık bunların bir damlası dahi ülkeyi bitirecektir.

***

Canlı gözlerimizle şahit olduk, otuz uzun yıl, sözümona liberallerin ve İslamcıların ağzından bir sefer olsun, milli maden ve kaynaklarımız, üretimimiz, katma değerimiz, milli servet ve ekonomik değerlerimiz, hiç ama hiç çıkmadı, hiç sözü edilmedi. Tanzimat’tan beri inanç hurafe tartışıyoruz, bugün dahi Lozan mı Sevr mi tartışmasına gömülmüşüz.

Bir papağan gibi yüzlerce aydın akademisyen aynı cümleleri kullanarak, aynı palavra hayallerle milleti oyaladı, AB’ye gireceğiz, ileri demokrasi, etnik mezhep inanç özgürlüğüyle demokrasimiz büyüyecek, özelleştireceğiz, satacağız.

Ve dereler, tarım ve hayvancılık, madenlerimiz, tohumlarımız ve hatta otumuz dahi kalmadı, hepsi hayvanlar korosunun karartması ve gargarasıyla leş yiyicilerin tapusuna geçirildi.

Hayvanlar a, o, ü, u, i, gibi harfleri çıkartabilir, ancak b, c, d, gibi ünsüzleri çıkartamaz, çünkü ünsüz harf çıkartabilmek için gırtlaktan gelen sesin bir yere çarpması lazım, bunu bebekler dahi yapabilir, ba-ba, ma-ma. Yüzlerce sözümonu liberal İslamcı akademisyen, bu hayvanlar korusuna katıldı, AB’ye girelim, uuuuuuuuuu, satalım, oooooooo, aynı hayvanlar otuz yıl aynı sesi çıkartmaları sizce de manidar değil mi? Yoksa bu koroyu yönetip bu sesleri onlara çıkartanlar mı var?

***

Ve insan omurgası hayvandan farklı dik durur, bu hayvanlar korosu dik durabilmek için Amerika’dan Avrupa’dan cemaatlerden İslamcı iktidarlardan ‘destek aldı.’

Bir fikir ve düşünceyle değil, ‘destekle’ ayakta kaldılar.

Fikir düşünce bir hayatla bedellenen çok zahmetle kazanılan şeylerdir.

Makam, şöhret, alkış, beğeni ve iktidar ve cemaat desteği için ‘kısa yolu’ deneyenlerin fikri olmaz.

Bugün içlerinde ‘satalım’ diyen kaldı mı çünkü ‘satılacak’ bir şey kalmadı, bugün Amerika’nın Ortadoğu’daki ‘özgürlük?’ savaşına katılalım diyeni kaldı mı, çünkü Amerika sayelerinde gireceği yere kadar girdi, bugün etnik mezhep milliyetçiliklerine ‘özgürlük’ diyeni kaldı mı, etnik ve mezhepler iç savaş pimini çoktan çekmiş sokakları çoktan uçurmaya başardılar.

Şimdi bu düşünceleri otuz yıl savunanlara bakalım, artık ellerinde karıştıracak satacak işbirliğine girecek hiçbir şeyleri kalmadı ve başlarından aşağı atılan bombaların pilotlarını koruyan besleyen onlardı.

Çünkü fikirleri zahmetle kazanılmamıştı, onlar için fikir, kafalarına sokulan şeydi, bir mirasyedi gibi kısa sürede kişiliklerini ve karakterlerini ve ülkeyi çarçur ettiler.

Hatta bu fikirlerle zıvanadan çıktılar, Ergenekon sürecinde iddia ve itham ve iftiralar yetmedi bir de geride kalanları da tutuklayın, hepsini içeri atın diye ‘kolektif’ bir çılgınlığı ve galeyanı köşelerinden yönettiler.

Oysa bugün hepsi ‘aldandık’ diyor.

Çünkü kafalarına sokulan fikir değil plandı, bu kahpe plan, onları güya çok kısa sürede başarıya hayale sonuca götürecekti.

‘Bu kısa yoldan zafere’ koşan planlarıyla şimdi onbinlerce akademisyen ve yazar rezil kepaze oldular, insan içine çıkacak yüzleri kalmadı.

Ve sonunda, kendi ordumuzu, okullarımızı ve eğitimimizi ve siyasetimizi ve dış politikamızı ‘yönetemez’ hale geldik.

Çünkü fikirleri fikir değil ‘iç savaş’ çağrısı bir ‘imha politikasıydı.’

Eleştirmek, sevmemek, uygun görmemek, haz etmemek, tasvip etmemek, onaylamamak başka şeydir, ancak, muhaliflere düşmanlık ve şiddet uygulamak ve yok edilmeleri için çağrı yapmak başka şeydir, onbinlerce yazar ve akademisyen bu ‘kısa yol’un cazibesiyle tuzağa düştü ve karakterleri karizmaları madara oldu, adları haine çıktı.

Bu hayvanlar korosunun hepsi istisnasız bir hain planın parçası olduğu suçüstü yakalanıp açığa çıktı.

Ülkemiz otuz uzun yılından oldu.

Milyonları kendi suçlarına alet ettiler milyonların enerjileri kalpleri vicdanlarıyla oynayıp halkımızı kahpe bir tuzağın içine düşürdüler.

Kardeşlerim, sizi bilmem.

Ben, bu ihanetin ta orta yerindeydim, gözlerimle gördüm nice trajedilerini acılarıyla yokluklarıyla işkenceleriyle yaşadım, iki genelkurmay başkanının ikisi de gözlerimizin önünde derdest edildi, bu toprağın bir çocuğu olarak bu sahneyi unutamam, affedemem.

Hiç kimsenin hiçbir şartta kullanılmışlığını affetmeyeceğim.

Aldatılmışlığını affetmeyeceğim. Pişmanlığını tövbesini, ihanete seyirci kalmasını affetmeyeceğim.

Bilmeden bulaştım, haberim yoktu, anlayamadım gibi mazeretleri, affetmeyeceğim.

Otuz uzun yıl bunların karşısına çıkıp tane tane söyledik, hukuk ölçüleriyle söyledik, edebi söyledik, mizahi söyledik, öfkeyle söyledik, kardeş-kardeş söyledik, biz söyledikçe onlar bizi tutuklattı, biz söyledikçe onlar bizimle dalgasını geçti, biz söyledikçe bizlere ırkçı faşist katil damgasını kahkahalar atarak vurdular.

Yer gök yarılsın, affetmeyeceğim.

Allah affetsin, ben affetmeyeceğim.

***

Bu otuz uzun yıl süren ihanetin gözünün yaşına boyuna makamına bakmayacağım.

Bu toprak yepyeni bir ‘yaratılış’ bekliyor, yetsin artık, bu ülke, madenlerini kaynaklarını katma değerini düşünecek ve bölüştürecek yepyeni devrimci siyasetini bekliyor.

Sanatın bilimin estetiğin üretimin coşkunun bölüşümün en saf hali, pırıl pırıl devrimcisini bekliyor.

İdealin ahlakın en saf en parlak yüzünü.

Bu akıldışı insanlıkdışı alçaklara gün yüzü göstermeyecek.

İnsanlığını ve onurunu ve ülkesini bu hayvanlar korosuna bir daha teslim etmeyecek.

İnsani değerleri ve aşkın özgürlükleri bu hayvanların suratına vuracak.

Ey delikanlı!

Aklın bilincin ve hesap sormanın kalkış saati gecikiyor.

Toprağımızı ve ruhumuzu canlandıracak.

Parıldayan, tertemiz lekesiz yüzüyle, en küçük bir şaibeyi dahi affetmeyecek..

Sokakta meydanda ekranda bu çürümüş ortaçağ siyaset ve hurafelerine geçit vermeyecek.

Çürümeyi güvensizliği çaresizliği aşacak.

Bizden-ondan yok, az bulaştı çok bulaştı yok, pisliğe bulaşmış babası olsa affetmeyecek.

Hırsızlık hurafeler ortaçağ cemaatler kaderimiz değildir diyen.

Saraylının cemaat şeyhinin cebinde şıklattığı bu bozuk paralara bu pislik heriflere, bu alınıp satılabilenlere aman vermeyen.

Acı çeken kandırılan soyulan evlatları kardeş kavgasında öldürülen tecavüze uğrayan halkımızın öcünü alan.

***

Emperyalizme karşı, evrensel hukuk ve insan değerlerinden yana, Türk ama Türkçü değil, müslüman ama İslamcı değil ve yarinin yanağı yediyükseksenbin kilometre kare.

Cumhuriyet ve bağımsızlık ve demokrasi her şeyimizdir deyip, ülkesinin dağını taşını toprağını güle koklaya öpen, ayrımsız her insanımıza sarılan.

Bu topraklar, neşesi ve mücadelesiyle toprağımızı yeniden havalandıran, fikrimiz ve haysiyetimiz, devrimcisini bekliyor.