Tek sözcüklü destan
Bugün 8 Mayıs Pazar.
Annelerimizin “Anneler Günü” kutlu olsun.
“Anne” sıradan bir sözcük değil; doğanın kopmaz bir palamarla yüreklerimize sımsıkı bağladığı sonsuzca sevginin adı. “Anne” dilimizden bir ömür boyu düşürmediğimiz tek sözcüklü kocaman bir destan...
Anne...
İlk güvenli barınağımız... Duyduğumuz ilk güzel ses... Dokunduğumuz ilk yumuşak ten... Gözlerimizle buluşan ilk güzel göz... Burnumuza değen ilk güzel koku... Parmaklarımıza doladığımız ilk ipeksi saç... Dinlediğimiz ilk masal...
Anne...
Başımızı deliksiz uykulara gömdüğümüz huzur yastığı... Açınan üstümüze örtülen yorgan... Attığımız ilk paytak adımlarımızın gururlu gözcüsü... Ak kağıda adımızı ilk yazdıran el... Düştüğümüzde ünlediğimiz ilk ad... Sızlayan sıyrığımıza kondurulan ilk öpücük...
Yakıcı güneşlerde serin duldamız... Kederli günlerimizde başımızda gezinen el...
Yaşımız kaç olursa olsun, dünyanın kirinden, kötülüklerinden kaçıp sığındığımız dingin limanımızdır annelerimiz. Özverinin, merhametin, engin gönüllülüğün diğer adıdır.
Göbek bağımız doğduğumuzda kopsa da, gönül bağımız hiç ama hiç kopmaz onlarla.
Yaşamdalarsa, bugün onları sevgiyle bir kez daha sımsıkı kucaklamanın, hünerli ellerini avuçlarımıza alıp bir kez daha sevgiyle öpmenin zamanı.
Telaşlarımızdan unutup onları epeydir aramamışsak, istemeden üzmüşsek, kırmışsak, tez tutalım elimizi. Yakındalarsa ellerimizle, uzaktalarsa seslerimizle uzanıp okşayalım bugün onları. Çünkü yitirilmiş bir annenin içimizde açtığı o derin boşluk bir ömür boyu sürüyor.
Sevecenlikle gülümseyen yüzlerini, başımızı yaslayacak yumuşacık göğüslerini, bir ömür boyu, çocukluk günlerimizdeki kadar gereksiniyor, fakat bulamıyoruz.
Onları özlediğimizde, gökyüzüne bir dua gibi uçurduğumuz hüzünlü şiirlerle avunuyoruz...
“Senden söz etmek isterdim şiirlerimde
Yıldız duruluğu sözcükler bulmalıyım
Usul yağan kar gibi yumuşak imgeler...
Soyu tükenmek üzere olan kederli yaratıklar vardır
Yavruları dağılmış göçmen kuşlar...
Rumeli türkülerindeki
İnsanı alıp götüren yanık hava...
Anne,
Bungun günlerimde
Sığınırdım yuvacığının yoksul sadeliğine.
Avluda eriklerin mayhoş serinliği
Sundurmada türlü Akdeniz çiçekleri
Sessiz türküsü sedirde dantellerin
Dindirirdi ruhumdaki fırtınayı.
Ve kimseler sunamazdı senin gibi
Üstüne nane serpili bir tas çorbayı
İnsanı iyimser ve mutlu kılan.
Zulüm yıldıramaz bizi derdim
Çorbanın buğusu ardından seyrederken
O sevecen yüzünü”
* “Anneme ve Benzer Annelere” Şair Metin Demirtaş