Tek taraflı yaptırımlar insanlık suçudur!
Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde, 14-15-16 Aralık’ta, 44 ülkeden 210 konuşmacının katıldığı “Sinciang Uluslararası İstihdam ve Sosyal Güvenlik Sempozyumu” yapıldı. Çin İş Geliştirme ve Dostluk Derneği Başkanı olarak ben de açılış oturumunda konuşma yaptım.
Sempozyum’un yapılmasının nedeni ABD’nin iki yasa ile Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ne yaptırımlar uygulaması ve AB ülkelerini de yaptırımlara katılması için zorlamasıydı. 23 Aralık 2021 tarihinde yürürlüğe giren “Uygur İnsan Hakları Politikası Yasası” ve 21 Haziran 2022 tarihinde yürürlüğe giren “Uygurların Zorla Çalıştırılmasını Önleme Yasası”, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi ekonomisine ve Uygur halkının refahına önemli zararlar verdi.
15 Aralık günü yabancı konuklarla buluşan Uygur Özerk Bölgesi ÇKP Sekreteri Ma Xingrui ABD’nin her iki yasasında ileri sürülen suçlamalarının tamamen geçersiz olduğuna ilişkin somut kanıtlar sundu.
Ma Xingrui, Uygur Özerk Bölgesi’nde hükümetin her yıl 480.000 yeni iş imkânı yarattığına dikkat çekerek, ABD’nin tek taraflı yaptırımların Çin’in kalkınmasını baltalamayı hedeflediğini ancak sözüm ona korumaya çalıştıklarını ileri sürdüklerini ve Uygur halkına zarar verdiklerini somut örneklerle anlattı.
Uygur Özerk Bölgesi Başkanı Erkin Tuniyaz ise 16 Aralık günü yaptığı sunumda, yaptırımlara rağmen, Uygur Özerk Bölgesi’ni ihracat artışında Çin’de bir numara yaptıklarını açıkladı.
SEMPOZYUM KONUŞMAMI SUNUYORUM
Bu önemli Sempozyum’da geniş yankıya neden olan konuşmamın tam metnini, değerli Aydınlık okurlarının dikkatine sunuyorum:
“Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Tek taraflı yaptırımlar bir insanlık suçudur! Hukuki açıdan tek taraflı yaptırım zorbalık olarak nitelendirilebilecek bir eylemdir. Bu tür eylemler silahlı kuvvetle desteklendiğinde, "haydutluk" olarak tanımlanır. Bir devlet bunu sistematik bir yaklaşım olarak benimserse “haydut devlet” etiketi kazanır.
ABD’NİN HAYDUTLUĞU
“ABD haydut devlet oldu! 1990'lardan beri ABD, dünya çapındaki tüm yaptırımların üçte ikisini uygulamaktan sorumlu. 2024 yılına gelindiğinde, ABD'nin diğer herhangi bir ülke veya uluslararası kuruluştan üç kat daha fazla yaptırım uyguladığı saptanıyor.
ABD, ekonomik ve askeri gücünün etkisiyle, doğrudan askeri müdahaleye başvurmadan, tek taraflı yaptırımları hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullanıyor.
Bu yaptırımlar yalnızca direnen ulusları ve devlet yetkililerini hedef almakla kalmıyor, kendi halinde bireyleri de mantıksız ve haksız bir şekilde etkiliyor. Örneğin, bir Danimarka vatandaşı yalnızca Küba'dan puro sipariş edip parasını ABD dolarıyla ödediği için yaptırıma uğradı.
Bir Hollanda vatandaşı İran'dan halı satın alıp banka aracılığıyla ödeme yaptığı için yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Yüzlerce benzer vaka, bu yaptırımların temel ekonomik özgürlükleri nasıl ihlal ettiğini ve akıl veya adalet temelinden yoksun olduğunu gösteriyor.
ABD, kendi keyfi yargısına göre tek taraflı yaptırımlar uyguluyor ve yasaklarına uymayan devletleri, kurumları ve şahısları cezalandırıyor. Bunu yaparken hedef ülke veya bölgedeki halka verilen zararı umursamıyor.
ABD’nin yaptırım şampiyonluğu bir kaldırdığı taşı ayağına düşürme eylemidir. Bu kadar çok ülkeye yaptırım uygulamak, aslında kendinize yaptırım uygulamaktır. Tek taraflı yaptırımlar aynı zamanda Amerikan halkını cezalandırıyor ve Amerikan devletini zayıflatıyor.
ÖZEL SAVAŞ BİRİMİ OFAC
ABD'nin tek taraflı yaptırımları nasıl uyguladığına bakarsak, az bilinen ve yıkıcı bir kurum olan OFAC'ı keşfederiz. ABD Hazine Bakanlığı'na bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), hedefteki yabancı ülkelere, rejimlere, bireylere ve varlıklara karşı ABD'nin ekonomik ve ticari yaptırımlarını yönetme ve uygulama konusunda merkezi bir rol oynuyor.
İsmi ne kadar masum görünse de OFAC, bir “özel savaş ordusu”ndan daha fazla hasar verme kapasitesine sahip. Günümüzde ABD hegemonyasını sürdürmenin en önemli araçlarından biri.
OFAC, Pentagon ile birlikte, ABD'nin "ulusal güvenliğine" yönelik aşırıcı yaklaşımının temel taşıdır. Bu iki kurum, birlikte işlev görmektedir. Ekonomik ve askeri zorun ABD'nin küresel çıkarlarını korumada tamamlayıcı bir strateji olduğunu göstermektedir.
Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı, her yıl dünya çapında insan haklarını savunduğunu iddia ederek bir “Ulusal İnsan Hakları İzleme Raporu” yayınlar. İnsan haklarını teşvik etme kisvesi altında sık sık Asya, Afrika, Güney Amerika ve hatta Avrupa'daki ulusların iç işlerine müdahale ederler.
"İnsan hakları", diğer ulusların ABD çıkarlarına uyması için baskı ve zorlamanın bir sopası haline gelmiştir. En temel insan hakkı yaşam hakkıdır. Yine de ABD, küresel hegemonya arayışında milyonlarca masum insanın hayatına son vermiştir.
ABD, milli egemenliğini ve ulusal ekonomisini korumak için direnen ülkelerin ve bölgeleri istikrarsızlaştırmak için insan hakları bayrağı altında yıkıcı ve terörist unsurları koruyor ve besliyor. Washington yönetimi hiç utanmadan diğer ulusları ve liderleri suçlar, sonra da dış müdahaleleri ve tek taraflı yaptırımları haklı çıkarmak için icat ettiği suçlamaları kullanıyor.
YAPTIRIMLAR VE ÇOK KUTUPLU DÜNYA
“Tek taraflı yaptırımların tüm ülkeler için bir tehdit haline gelmesini önlemek için ne yapılması gerektiğine odaklanalım. Tek taraflı yaptırımlar ile tek kutuplu bir dünya, derin bir şekilde birbirine bağlıdır. ABD gibi bir süper gücün aşırı küresel etkiye sahip olduğu tek kutuplu bir sistemde tek taraflı yaptırımlar, diğer uluslar veya uluslararası kuruluşların fikir birliğine ihtiyaç duymadan dış politika hedeflerini uygulamak için güçlü bir araç olmaktadır.
Ancak dünya çok kutuplu bir yapıya doğru geçiş yapıyor. Çok açık ki, çok kutuplu bir dünya inşa edersek, tek taraflı yaptırımların etkinliği azalacak ve dinamikleri değişecektir.
DOLAR SALTANATI BİTERSE
“Tek taraflı ABD yaptırımları ile doların egemenliği arasında çok yakın bir ilişki vardır: Doların birincil küresel para birimi olmadığı bir durumda, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tür yaptırımları uygulama yeteneği büyük ölçüde azalacaktır. Dolara olan küresel bağımlılık, ABD'nin dolar tabanlı finansal sisteme erişimi kısıtlayarak ekonomik baskı uygulamasını sağlıyor ve bu da hedefteki uluslar için kapsamlı ekonomik kayıplara yol açıyor.
Dolarsızlaşma olarak bilinen dolar hakimiyetinden uzaklaşma hareketi, gelişmekte olan dünya ve Küresel Doğu için bir öncelik haline gelmiştir.
TÜRKİYE DE YAPTIRIMLARIN HEDEFİ
“Dikkatinizi önemli bir konuya çekmek istiyorum: Tek taraflı yaptırımlara tabi tutulanlar sadece Çin ve Rusya gibi ABD’nin düşman saydığı ülkeler değil!
Sözüm ona NATO müttefiki olan Türkiye de bu cezalandırıcı önlemlerden muaf tutulmadı. ABD, New York'taki bir Türk devlet bankasının temsilcisini, İran'a yönelik ABD yaptırımlarını ihlal ettiği iddiasıyla tutukladı ve hapse attı.
Tamamen Türk topraklarında işlenen sözde "suç", ABD yargısından kurtulamadı! Bu dava, ABD mahkemelerinin tek taraflı yaptırımları uygulamak için nasıl sınır ötesi yetki iddia ettiğini ve diğer ulusların egemenliğini nasıl baltaladığını örnekliyor.
Ayrıca, Türkiye ilan edilmemiş ancak kapsamlı bir ekonomik ambargoyla karşı karşıya bulunuyor. Bu yaptırımlar, temel kaynaklara kısıtlı erişime rağmen faaliyetlerini sürdürmek için mücadele eden savunma sanayii başta olmak üzere kritik sektörleri ciddi şekilde etkiliyor.
ÇARE BİRLİKTE KARŞI DURMA
Tek taraflı yaptırımlara son vermek için yapmamız gereken en önemli eylem, hep birlikte karşı yaptırım uygulamaktır.
Bu tutumun bir örneği olarak, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi Halk Meclisi tarafından 2 Eylül 2024'te onaylanan “Sinciang Uygur Özerk Bölgesi'ne Yönelik ABD Yaptırımlarına Kararlılıkla Karşı Çıkma ve Yaptırıma Uğrayan Şirketleri Destekleme Kararı”nı içtenlikle destekliyorum.
Ezilen uluslar için ileriye giden yol, birlik kurmaktan geçiyor. Bu ülkeler, yeni, adil ve kapsayıcı finans ve bankacılık sistemleri inşa ederek, tek taraflı yaptırımların dayattığı adaletsizliklere karşı koymak için topluca karşı yaptırımlar uygulayabilirler.
Böyle bir iş birliği sayesinde, tek taraflı ABD yaptırımlarının hakimiyeti, geçmişin bir kalıntısı haline gelebilir ve yerini adalet, eşitlik ve karşılıklı saygıya dayanan küresel bir düzene bırakabilir.
UYUM VE İŞBİRLİĞİ ÇAĞINI İNŞA EDİYORUZ
“Bu zorluklarla yüzleşirken, Türk devriminin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e saygılarımı sunarak iyimser bir notla bitirmek istiyorum. 1933'teki ileri görüşlü sözleri bugün de derin yankılar uyandırıyor:
"Doğuda doğacak güneşe bakın. Bugün günün doğuşunu gördüğüm gibi, uzaktan da Doğu'nun tüm milletlerinin uyanışını görüyorum. (...) Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden silinecek ve yerini renk, din veya ırk ayrımı olmaksızın milletler arasında yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacak."
Birlikte uyum ve işbirliği çağı inşa etmek için çalışalım!”