09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tek ümidimiz var: Türk ulusu -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Yıl: 2012. Yeni bir tartışmayla meşgulüz: “İdam cezası yeniden konulmalı mı?” Bu tartışmayı Brunei Sultanının zenginliği dillere destan sofrasından kalkıp Endonezya’dan Ankara’ya hareket eden bir uçak sohbetinde Sayın Başbakan ortaya atıyor.

İdam cezasının kaldırılmasını ve 35 bin asker, sivil, çoluk çocuk, yaşlı, genç insanımızın katlinin sorumlusu bir terör örgütünün ateş kesmesi ve aramıza katılması için ortaya atılan yeni bir açılım planı mıdır bu? Ya da AB’ye aba altından gösterilen sopa mıdır? Aradan 10 yıl geçtikten sonra Başbakan’ın bu gereksinimi duyması sık, gündem değiştirme alışkanlığından mı? PKK terörünün önlenmesini sağlayacak bir koşulla Başbakanın köşeye sıkışarak mücadele yerine müzakere sürecini BDP’ye kabul ettirme gereksiniminden mi? Bunu bilmiyoruz ama biliyoruz ki; TSK yıllardır ve hâlâ terörle mücadele etmektedir. Bunu sadece biz söylemiyoruz. TSK’ya onca yıl hizmet eden ve sonunda genelkurmay başkanlığına gelen komutanlar bir zamanlar söylüyorlardı. 28 Ağustos 2006’da Cumhurbaşkanı Sezer olmasa belki de emekliye sevk edilecek olan Büyükanıt Paşa bütün gücüyle teröre karşı mücadele ederken, kendisini teröristlerle bir tutan zihniyeti temsil eden savcının marifetlerinin belgesi olan iddianameyi kast ederek şöyle diyordu:

“Komploculardan hesabını yargı önünde soracağım.” Sorabildi mi? O savcı bir ara Yargıtay üyeliği için aday bile olmadı mı? Demek ki Büyükanıt hesaplaşamadan emekli bir Genelkurmay Başkanı oluvermiş. Bir komutanın elinden güç gitmeye görsün: Ya teröristtir ya da terör örgütü kuran!

Halkı arayışta kendi özgür komutan

Büyükanıt Paşa 1 Ekim 2007’de Harp Akademileri büyük salonuna girdiğinde Türk Ordusu’nun başıydı ve Atatürkçü düşünce sistemine ne kadar bağlı olduğunu genç silah arkadaşlarına anlatıyordu:

“Değerli silah arkadaşlarım, korkularımızla yaşamayalım. Hiçbir güç Türkiye’yi bölemez, kimsenin gücü buna yetmez. Türkiye’yi kim bölecek? Kimin veya hangi grubun böyle bir gücü var? Uğruna yemin ettiğimiz temel değerlerle ülkenin demokratik yapısına ve hukukuna uygun olarak sadakatle hizmet ederken gerektiğinde bu uğurda seve seve canımızı vermeye hazırız.” Genç öğrencilere bu öğütü ve kararlılığı söyleyen Paşamız şimdi ne yapmakta acaba? Nerede o gümbür gümbür sözler, nerede o ta Washington’dan kükreyişler ve nerede o bir Bakan’ın telefon talimatıyla askeri Kuzey Irak’tan çekme ayıbı?

Ve terör belasının Irak’ın Kuzeyi olduğunu da açıkça anlatıyordu. O değerli komutan gitti Dolmabahçe Saray’ında Başbakan’la baş başa konuştuktan sonra sustu. Oysa önceleri Çankaya’ya “Özde ve sözde Atatürkçü olmayan birinin çıkmasına izin vermeyeceğini” söylemişti. Dahası sözlerine şunları da eklemişti:

“-Hiçbir güç Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti başka bir şeye dönüştüremez. Hiçbir güç T.C.’nin laik ve üniter yapısını değiştiremez. Hiçbir güç Türk Ulusu’nun ordusuna olan güvenini sarsamaz.” Bu sözlerin ne denli gerçekleştiğini algılayanlar, Cumhuriyeti ve korumasız bırakılan Atatürk’ü genç yaşlı tüm halkımız yükleniyor. İşte asıl önemli olan da bu: Mustafa Kemal böyle istemişti, böyle vasiyeti o halk ellerinde tek Türk bayrağıyla üstlenmekte. Ne gam! Önde gençler, ADD ve toplul kuruluşları. İşçi Partisi dışında tek bir kurumsal destek yok. Kimin Cumhuriyete ve Ata’ya bağlı olduğunu anlayanlar giderek çoğalıyor ve bilinçleniyorlar. Sandıkta gelip halkı yok sayanlar bir gün gelir o sandıktan çıkamaz olur.

İlginç olan bu generalin kendisini “Özgür Orgeneral” ilan etmesidir. Ya özgürlük arayışında bulunan koca bir ulus boşuna mı sokaklarda, meydanlardadır. Hele şükür ki, o General henüz Silivri’de değildir.

Açıklanması gereken budur: Halkı özgürlük arayışında bulunan eski Genelkurmay Başkanı kendisini nasıl olur da özgür hissedebilir?

Ordu nasıl bu hale geldi?

Özgür general bir de bildiri yayınlayarak iktidara bir muhtıra verdi ve Dolmabahçe sohbetinden sonra köşesine çekildi. Peki; onun arkasından gelen ve siyaset üzerinde ağırlığı olacağı sanılan İlker Başbuğ Paşa ne yaptı? Başbuğ, K.K.K. iken ağzından düşürmediği “Atatürkçü düşünce sistemini” tekrarladı durdu ve zaman zaman Silivri’ye kapatılan silah arkadaşlarına ilgi gösterirken 2 yıllık süresini bitirdi ve şimdi Silivri’de. Hangi suçla bilir misiniz? TSK’yı terör örgütü haline getirmek onun başı olmak suçuyla. Hepimiz biliyoruz ki emperyalist ülkelerin karşısında durabilecek cesareti kendisinde bulan halkın güvendiği tek kurum TSK’dir. TSK’nin kahraman generalleri, komutan ve subayları terörle mücadele ettikleri için “zülumhane”dir onlarla birlikte çalışan Sayın Başbakanımız geçmişe bir sünger çekerek ve çete başını işin dışında tutarak, bu kez de “idam cezası konulmalıdır” diyerek PKK’ya sopa gösteriyor. Bu sopa Başkan Obama’nın beyzbol sopasından farklı elbette.

Şimdi biz kime güveneceğiz? Türk Ulusu’nun üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü koruyacağı üzerine yemin etmiş siyasete ve iki seçilmiş milletvekilini yasaları uygulatıp Meclise taşıyamayan yüce Meclise mi yoksa Atatürk’ün Ordusu sıfatını hala taşıyan ve silah arkadaşlarını 4 yıldır zindanlarda tutan iktidara ve yabancı güçlere hiç değilse bir sitemde bulunması gereken TSK’nin Genelkurmayı’na mı?

Her gün şehitlerimiz geliyor, her gün insanlarımız şehit tabutları önünde gözyaşı döküyor ve çaresizliklerini haykırıyorlar. Her gün yönetilemeyen bir ülkede yaşamanın ıstırap çığlıklarını dinliyoruz. Bereket güvenecek bir dalımız var. Türk Ulusu ve onun bilinçli, cesur gençleri. 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım bu ümidi bize verdi. Atatürk bugünleri yıllar önce nasıl görmüş dersiniz?