22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tekkeye sığar mı Yunus

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Ölümünden bir süre öncesine kadar katkılarını Türk Dili Kurumu’ndan esirgememiş olan Sadri Maksudi Arsal, Türkler için tarih boyunca değişmez anayurdun Türkçe olduğunu çok iyi dile getirmiş bir toplumbilimcimizdir. Kazan Tatar Türklerinden Arsal; Karamanoğlu Mehmet’in 15 Mayıs 1277’de anayasal bir ilke niteliğinde tanımladığı, aynı çağda Yunus’un iliklerinde duyup ömrünü verdiği gerçeği 20. yüzyıla şöyle yansıtır: “Türk ırkının dalgalı tarihinde Türk’ün birçok şeyi (ülkesi, dini, yazısı) birçok defa değişmiştir; dili değişmemiştir, sabit kalmıştır. Türk dili Türk kavimlerinin yegâne birlik sancağıdır. Türk tarihinde Türk dili Türkler için birkaç defa bu birlik bayrağı rolünü oynamıştır.” Bu saptama, Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” vargısının tarihsel derinliğini de göstermektedir.

Karamanoğlu, Osmanlı devlet yöneticilerinin hiç umursamadığı varoluş gerçeğini nasıl da yalın söyler: “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”

İşte o Türkçeyi anayurdu kabul eden Türkmen kocası miskin Yunus, daha gençlik yıllarında bütün derinliği ve enginliğiyle özümseyip yakıcı bir aşkla şiirlerini anayurdun sözcüklerinde binlerce dizeye düşen gelin güzelliğiyle yansıtadurdu:

Bu dünya bir gelindir

Yeşil kızıl donanmış

İnsan böyle geline

Bakar bakar doyamaz

UNESCO; ölümünün 700. yılı oluşu vesilesiyle 2021’i Yunus Emre Yılı ilan edince, Emrah Maraşo da kolları sıvayıp Bilim ve Ütopya’nın Mayıs sayısını usta ozana ayırdı.

TEKKEYE SIĞMAYAN DERVİŞ

Derginin basım aşamasında bir yakınını son yolcuğuna uğurlama acısını da yaşamak zorunda kalan Maraşo, sunuş yazısında, Yunus’u “tekke dervişi ya da müridine indirgemenin yanıltıcı etkilerine” değiniyor, bütünlüklü değerlendirme zorunluğunu belirtiyor.

Dergideki yazıların odağı, kapakta, “Tekkenin Oduncusu Değil Entelektüel Doruk” başlığıyla gösterilerek yazılar şöyle sunuluyor tanıtım bülteninde:

Faruk Duman, konuya ilişkin yazısında, “Türkçenin Yunus Emre’yi yarattığını ve tekkenin oduncusu tasarımının bu birikimi gölgelediği” saptamasını getiriyor.

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Türk halkbiliminin ustalarından Prof. Dr. İlhan Başgöz, “Yunus Emre’yi Türk halkının göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği dönemin aydını” gören yazısında, “hem halkın hem de yönetici kesimlerin içinde yer alan ozanın marjinal bir karakter olarak ortaya çıkışını” tarihsel bağlamda sergiliyor.

ENTELEKTÜEL DORUK

Prof. Dr. Doğan Göçmen, Yunus’u “eylemli düşüncesiyle” incelediği makalesinde, onun “dönemin ahlakını ve politikasını eleştiren ve yeni bir dünya öneren pratiğini” sergiliyor; “Batı felsefesinden ve özellikle Hegel’den yüzyıllar önce Yunus Emre’nin felsefi olarak açtığı çığır” üzerinde duruyor.

Prof. Dr. Hakan Poyraz, “Yunus’un çağrısının homoetikus niteliğine” dikkat çekerken; Prof. Dr. Ahmet İnam, Yunus’un “acaba”sının nasıl bir “aceb”den geldiğini derinlikli bir ustalıkla sorgulayarak okura yeni ufuklar açıyor.

Kısa fakat özlü yazısında, “Yunus’u Cumhuriyet’le keşfettiğimizi” anımsatan Kemal Ateş, onun Türkçesi üzerinde durarak çarpıcı sonuçlar üretiyor. Seyyit Nezir, “tarihsel derinliklere kulaç atan çok katmanlı” makalesinde, Yunus’a vurulan “yanlış etiketleri sökerken”, şairin dizeleriyle yol alıyor.

ÖRSE ÇEKİÇ SALAN BENEM

Yazıyı, Maraşo’nun vurgularıyla sonuçlandırmak yerinde olacak:

Yunus, “peygamber yerine geçen hocalar halkın başına zahmetli oldu” diyerek onları protesto etmiş, “halka fetva verirsin ne için sen tutmazsın” görüşüyle tutarsızlıklarını gözler önüne sermiştir.

Yunus Emre tarihin ürünüdür ama aynı zamanda o tarihin en aydınlık ve cesur yapıcılarındandır. Anadolu’nun türlü zulümler ve zorluklar içindeki çağında yaşayan Yunus, beyleri yerden yere vurmuş, onların yiğitlik ve cömertlik döneminin geride kaldığını vurgulamış, “yedikleri yoksul eti içtikleri kan olmuştur” diyerek asıl marifetlerini göstermiştir. Halkın içinde yaşamış, örse çekiç salmış ama halkın yoksula yufka vermekten imtina eden bencilliğini de eleştirmiştir. Yunus Emre toplumun en altındaki ezilen insanın aydını ve sesi olmuştur. ...

Maraşo, yazısını derginin çıkış gününe uygun, anlamlı ve önemli bir vurguyla noktalarken, Yunus’un güncelliğini de anımsatıyor:

1 Mayıs İşçi Bayramınızı Yunus Emre’nin dizeleriyle kutluyoruz.

Yanan kömür kızan demir

Örse çekiç salan benem