Tekrar, yeniden seçime doğru
Evet, istesek de istemesek de Türkiye 1 Kasım 2015’te tekrar ve yeniden seçim yapacak. Zaman yaklaşırken ortamın seçim için uygun olup olmadığı tartışılmaktadır. Bu konu ile meşgulken, yıllardır düşündüğümüz buraya nereden geldik sorusu yine aklımıza takılmıştır. Kuşkusuz bu sorunun yanıtının kitaplar dolusu olacağı kesindir. Olabildiğince temel noktalara değinebiliriz. Dönüşümün başlangıcı, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Batı’dan, Türkiye’ye dayatılan “sen karar verme bize güven” politikalarıdır. Süt tozu vb. çeşitli yardımlar, barış gönüllüleri ve danışmanlar işin görünen yüzü olmuştur. Bu dönemden sonra ulusal politikalar yerine, daha çok dış güdümlü politikalar izlenmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra önemli ve ülkeyi sarsan her olay bu temel üzerinde gerçekleşmiştir.
TOPRAK REFORMU YAPILAMADISonra ne mi oldu? Örneğin, günümüzdeki sorunlu bölgelerimiz için yaşamsal önemi olan, 1946’da kabul edilen toprak reformu uygulatılmamıştır. 1950’de çok partili düzene geçtik. Söz konusu bölgede meşhur demokrasi uygulanmış, aşiretin bir mensubu Demokrat Parti’den, diğer mensubu Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili olarak Meclis’e gelmiştir. Günümüze baktığımızda anlaşılıyor ki bunlar bölgelerini değil, ağalık ve şeyhliklerini geliştirmişler. 1960’da ihtilal yapıp Başbakan astık. Bunun doğru olmadığı geç anlaşıldı ve başbakana itibarını iade edip anıt mezar yaptık. 1971’de yine Atatürkçü askerimiz muhtıra verdi. 1974 yılında bir aksama oldu. Batı’yı dinlemedik ve beceriksizliklerle de olsa Kıbrıs Harekatı ile Türkiye’nin dünyaya bağımsız bir ülke olduğunu hatırlattık. Tüm Batılı dostlarımız ayağa kalktı. Ancak ilk defa Batı bize iyilik edip ambargo uyguladı ve günümüzde mükemmel olmasa da bir ulusal askeri sanayiye sahip olmamıza neden oldu. Bizim ve Kıbrıslı Türkler açısında bir sorun olmamasına karşın, hala Kıbrıs sorunu Batı’nın gündemindedir.
EĞİTİM BİRLİĞİ BOZULDU1970 sonlarına doğru Batı’dan esen rüzgârlarla Türkiye’de de bir sağ sol çatışması başlatıldı. Basiretsiz siyasetçi ve Atatürkçü olması gereken askerler buna duyarsız kaldılar. Hatta kendi ifadeleri ile sorunu olgunlaştırıp kendilerine gereksinim olduğunu topluma hissettirdiler. 1980’de Türkiye’nin kaderini değiştiren ihtilal gerçekleşti. Ülkenin içinde bulunduğu ortam dikkate alınınca, bu hareket birçok kişi tarafından olumlu bile karşılandı. Fakat kel çabuk göründü. Adli alanda yapılan aşırı uygulamaların günümüz sağlıksız ortamının temellerini oluşturması bir yana, en olumsuz konu Atatürk’ün kemiklerini sızlatan, Nitekim Paşa’nın önderliğinde Türk-İslam sentezi hareketinin başlatılması olmuştur. Bu hareketin olumsuzlukları günümüze kadar gelmiştir. En sorunlu alan Türkiye’deki eğitim birliği kuralının bozulması yönündeki önemli değişimler olmuştur. Bunun en sorunlu uygulamalarından birisi de günümüzde ne olduğu, ne kamuoyunca ve maalesef ne de siyasetçilerimiz tarafından anlaşılamayan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) adı ile simgeleşen üniversiteleri dönüştürme hareketidir.
KARİZMATİK LİDERLER!1980 sonrası, liberalleşme ve özelleştirme uygulamalarıyla Türkiye ekonomisinin temel kurumları ortadan kaldırılmıştır. 1950’den beri neredeyse tamamı ABD eğitimli ve yönlendirmeli karizmatik liderlerimiz oldu. Bu karizmatik liderler Türkiye’nin önünü açayım derken, her yerini açtılar. Eğitim birliğinin bozulması (en temel sorun), ekonominin yeniden yapılanmasının, Türkiye’yi sarssa da yıkamadığını anlayan Batı ve iç ortakları, ülkenin temel harcı olan Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini yıkmayı hedefleyen hareketlerinde son darbeyi Avrupa Birliği ortaklığı kılıfıyla hızlandırdılar. 21.yüzyıla girerken gelişen olaylar herkesin bilgisindedir. Başlangıçta demokratikleşme başlığı altında bazı iyileştirmeler olsa da bu kısa sürmüştür. Beş el bombası, bir bavulla başlayan Atatürkçü asker ve sivilleri hapse atan büyük operasyonlar yapılmıştır.
ALDATILMA MODASIKanımca Çanakkale’de bu ülke için can verenlerin ruhu Türkiye’yi korudu. Ortaya çıkan tarikat kavgaları ile otorite aldatıldım dedi. Bundan sonra bu aldatılma modası her alanda kullanıldı ve açılım sürecinde de aldatıldığını gören yeni Türkiyeciler bu kez de terörü hortlattı. Böylece Türkiye, tarikat kavgası ve terör belası ile yeni bir seçime gitmektedir. 7 Haziran seçimleri sonrası, Türkiye’de koalisyon nasıl kurulmaz veya kurmamak için neler yapılabilirin sahnelenmesi ile geçmiştir. Gelinen noktada muhalefet partileri 1 Kasım seçimlerinden sonra koalisyon kurulabileceği konusunda güçlü bir beklenti yaratamazlarsa seçim, onlar ve Türkiye için anlamsız olacaktır. Kendini ulusalcı, Atatürkçü, Cumhuriyet değerlerine bağlı ilan eden, Parlamento içindeki ve dışındaki partilerin, gerçekten ülkeyi yönetmek istiyorlarsa, bu beklentiyi yaratmaları en azından toplumsal sorumluluğun bir gereğidir.